- 1626 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
İŞTE GELDİM GİDİYORUM 19
İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 19
Hükümlerin mahkemece verileceğini bilmiyordu. İnandı otuz yıla. Başı dönmeye başladı. Ruhu acıyordu. Sanki birileri ruhuna kılıçlarla, gürzlerle, kamalarla saldırıyorlardı. Kendisi de çok sessiz, öylesi bakıyordu. Onlar da yetmiyor, karakolun duvarları, boksörün yumrukları gibi hızla geliyorlardı. Delikanlının suratında patlıyor, sıvalarını, boyalarını saçıyor ve geri dönüp yerlerinden bakıyorlardı yeniden ve hiç bir şey olmamış gibi. Saniyelerle bunu defalarca yapıyorlardı. Amir denilen adam ise kahkahalarla gülüyordu sanki. Ağzı sonuna kadar açıktı, sevinçten ellerini dizlerine vuruyordu; ama ses hiç yoktu. Duvarlar o kadar vursa ve amir kahkahalarla gülse de, ses yoktu hiç ortada.
O kargaşa içinde sağır olduğunu düşündü. Sağır da olamazdı oysa. Telsizlerin sesleri geliyordu her an. Konuşacak mecali yoktu. Duvarlar da artık yerindeydi, kımıldamaz olmuşlardı. Anladı ki kabus görmüştü.
Amir geldi, elini omuzlarına koydu sevecen bir tavırla.
-Hadi bakalım delikanlı. Bana anlat her şeyi de otuz yılı engelleyeyim. Asıl lideriniz kim? Emirleri kim veriyor? “Bilmem” diyebilirsin tabi. O hakkın var. O zaman da ben, üzerinden çıkan katil tabancanın, uyuşturucunun sana vereceği zararı bilmem.
-Ama onlar bende yoktu ki…
Döndü diğerlerine:
-Yok muydu? Siz iftira mı attınız bu gence?
-Vardı amirim! Ben elimle çıkardım cebinden.
Delikanlı anlamıştı ki kurtuluş yok buradan. “Madem kurtuluş yok; arkadaşlarıma neden iftira atayım ki?” dedi içinden. Amire döndü:
-İdam da olsam başka bildiğim yok!
Büyük bir tepki bekliyordu. Ama olmadı o tepki. Aksine amir iyice babacan hal aldı.
-Acıkmıştır genç. Hadi çocuklar yemek söyleyin gence. Yesin afiyetle.
Döndü delikanlıya:
-Paran var değil mi? Gelen yemeğin parasını verirsin.
-Gece siz almıştınız…
-Neeeeee? Bana iftira ha! Terbiyesiz, şerefsiz seni! Atın bunu nezarete!
Genci götürmek için harekete geçti iki polis. O an yemek de geldi. Belli ki önceden söylenmişti.
-Durun! Çok mahzun zavallım! Bırakın yemeğini yesin. Bu otuz yılla da kurtulamaz zaten. Yesin, içsin bir güzel.
-Param yok amirim…
-Ben veririm be! Senin canın sağolsun. Şaka yaptım ben. Aynı görüşteyiz zaten.
Delikanlı kuru fasulyeye baktı. Dupduru suydu. Birkaç adet fasulye tanesi yüzüyordu tabakta. Ekmekten koparıp öylesine yemeğe başladı. Diğer odalardan, nezaretten bağırtılar geliyordu sürekli. Kendi haline şükretti.
Bir telefon geldi o an. Saati bile bilmiyordu. Çok kısa bir konuşmaydı telefon görüşmesi. Galiba savcıydı arayan. Çünkü amir, “Tamam sayın savcım, bir bekçiyle hemen yolluyorum.” demişti.
-Bekçiyi çağırın. Sen de kalk bakalım genç adam. Seni sevdim. Burada çok iyi davranıldı sana. Bir şey duyarsam sonunu sen düşün!
Bekçi kelepçeyle geldi. Delikanlıya kelepçe vuracaktı. Amir, bekçiye bir göz attı:
-Ne kelepçesi bu? Adam katil mi? Kelepçesiz götürün.
Karakoldan çıktılar. Bekçi delikanlıya dil döküyordu.
-Bak yegen… Gözünü sakalını sevem kaçma. Başıma dertler getirme. Gedeeek, ben seni teslim edem, sonra sen ne edersen et.
Sustu delikanlı. Hiç dayak yememişti; ama psikolojik olarak çok yıpranmıştı. Bir süre sonra adliye binasına geldiler. Bekçi direk savcının odasına yönlendi. Odaya girdiklerinde, elindeki dosyayı savcıya verdi.
Savcı bir süre delikanlıya baktı. Dosyaya da göz attı. Delikanlıya döndü:
-Bir daha akıllı olacağına söz veriyor musun? Ne işin var senin bu yaşta iktidar aleyhine yazılar yazmakla? Bu defalık serbestsin. Bir daha gelme karşıma!
Çıktılar dışarı ve bekçi veda edip gitti. Delikanlı dışarı çıktı. Adliye binasının dışına yöneldiğinde, yaklaşık otuz civarı arkadaşı kendisine doğru geliyordu. Kahraman gibiydi. Birden kendini omuzlarda gördü. Sonra yürüyerek derneğe gittiler.
Bir süre sonra can dostu geldi delikanlının. Birlikte vedalaştılar ve dernekten çıkıp okula gittiler. Okuldakiler de kendisini sevgiyle karşıladılar. Karşıt görüştekiler de gelip “Geçmiş olsun” dediler.
…………………………………………..
Yarıyıl tatili öncesi aldığı karnede yedi adet zayıfı vardı. “Kurtarırız nasıl olsa” dedi; buna kendisi de güldü içinden.
Memleketine gitti. Babasının tepkileri hep sürdü. Bu arada havalar da aniden aşırı soğudu. Delikanlı paltosunu okulda bırakmıştı. Bir günlüğüne okula gidip gelmesini söyledi babası.
Sabah erkenden kalktı ve yola çıktı. Üç minibüs değiştiriyordu ve toplam beş saatte ulaştı. Şehir içi otobüse bindi. En öne, sürücünün hemen arkasına oturdu. O zamanlar sigara her yerde içilebilirdi. Çıkardı bir sigara yaktı. Yirmi dakikada iki sigara içti. Okul durağında otobüsten inmek için kalktığında, bir arka koltukta da yönetici hocasının oturduğunu gördü. O da kalkmıştı. Aşağı indiklerinde delikanlı gülerek yaklaştı hocasına:
-Merhaba hocam… Nasılsınız?
Hoca çok sert bir yüz şekliyle ve kısık, ama öfke dolu bir sesle:
-Uzaklaş yanımdan. Ve bir daha sakın ha sakın bana selam da verme. Şimdi defol!
-Ne yaptım hocam?
-Beni sallamadığını gösterip sigarayı içtin sürekli. Hangi cüretle yanıma geliyorsun hala?
-Hocam…
-Defollllll! Disipline veriyorum seni!
Delikanlı ne diyeceğini şaşırdı. Hoca da hızlanarak yürüdü.
Paltosunu aldı. Morali çok bozuktu. Durağa geldiğinde bir alt durakta o kızı gördü. Oraya doğru yürüdü. Durakta iki kişi daha vardı. Kızın yanına geldi. Gülümsedi…
-Merhaba… Şaşırdın değil mi burada olmama?
-Biraz…
Kız sessizdi ve diğer iki kişi ters ters bakıyorlardı. Sessizliği genç kız bozdu.
-Seni babam ve abimle tanıştırayım.
Onlar yerinden kıpırdamazken, delikanlı kıpkırmızı oluverdi…
(On dokuzuncu bölümün sonu)
YORUMLAR
Turgay Bey değerli hemşehrim özgün, etkili bir yazı dizisi oluşturduğunuz muhakkak... Affedi,niz nedense tümünü okuyamadım... Ama bu bölümden çıkardığım sonuç; çok şeyler kaçırdığımı hissettiriyor bana.
12 Eylül yıllarına götürdü yazınız beni. Hatay'da meşhur "Kemikkıran" komserimiz vardı. Sokaklarda mekik dokur, önüne gelenleri coplar, saçı uzunların saçlarını makasla sokak ortasında keser, döver, söver ya da nezarete atardı... Bir gün arkadaşlaral akşam üstü gezerken, aniden yanımızda bir polis otosu belirdi. Bağırarak tek sıra olmamız istendi.Emre uyduk çaresizce... Sonra mı, sırayla bir cop faslı çekildi ki bizlere, bacaklarımıza kan oturdu diyebilirim. Allah o günleri göstermesin bir dasha dilerim...
Yazınız neler çağrıştırdı neler... Ama akıcı anlatımınız, üslubunuz mükemmeldi. Sağlam ve tutarlı bir kalemin sürüklediği olaylar dizisini okumak da bir ayrı güzeldi... Dilerim bir arkadaşın da belirttiği gibi iyi bir yayınevi bulursunuz sonunda...
Tebriklerimle Turgay Bey...
Turgay COŞKUN
12 Eylül öncesinde neler olmadı ki? :) Aslında geleceğe ibret olması için herşey yazılmalı. Doğum yılı 85 ve sonrası olanlar için bu olaylar inanılmaz gelir. Ancak yaşayan bilir. Tıpkı şu an PKK olaylarında olduğu gibi.
Değerli yorum için teşekkürler hemşerim...
Saygı ve selamlarımla...
Hikaye hızla yol alırken, kıyaslamalarla baş başa kaldım. Çok şükür karakollarda uygulanan, baskı ve şiddet artık bu şekilde devam etmiyor. Öte yandan öğretmenler bir türlü sevmedi bizim kahramanı. Zorla şiir okutup, sonra azarlamalar. Sigara içti diye söylenip, disipline vermeler. "Disiplin" kelimesini yeni nesil biliyor mu acaba. Bizim dönemimizde bu kadar çok dayakçı öğretmen yoktu sanki. Yada bizler öğretmenden dayak yemenin normal olduğunu sanıp, şikayetçi olmadık bu durumdan. Memlekette eğitimsiz öğretmenler mi türedi, birileri bu durumu mu abartıyor dersiniz. Dayakla eğitim elbetteki olmaz ama bakınca haberlere son dönem, dayak yiyen öğrenciler olduğu kadar, öğrenciden yahut veliden dayak yiyen, bıçaklanan öğretmenlerin varlığı toplumsal olarak yanlış yolda olduğumuzun en açık göstergesi gibi görünüyor bana.
Sevmediğim öğretmenim olmuştur muhakkak ama zarar vermek ne demek diye düşünüyorum. Yediğimiz dayağın bireyselliğe dönüştüğü hiç olmadı. En fazla sıra dayağı olmuştur sınıfça. Her düşündüğümde öğretmeni haklı buluyorum üstelik. Eski arkadaşlarla konuşurken, gülerek anlatılan anılar oldu hepsi.
Artık kahramanımızın biraz yüzü gülse diyeceğim ama durum yine kritik bir noktada. Kız tarafıyla tanışma, hem de söz konusu kişiler "abi ve baba"... Of ki ne of dedim içimden. Tüm bunlardan daha kötüsü, karnedeki kırıklar bakalım nasıl düzelecek bu işler.
Çok güzel gidiyor hocam.
Tebrik ederim.
Turgay COŞKUN
Şöyle düşündüm de gerçekten de sevmedi öğretmenler. Sigara o yılların en önemli suçlarındandı. Disipline gitmek bir öğrenciyi perişan ederdi. Ben öğretmene kişiliği için değil, öğrettiği için saygı duyulsun isterim. Hz. Ali de bu anlamda söylemiş zaten veciz sözünü...
Kahraman için bence de zor anlar... O yıllard bir kızın abi ve babasıyla birlikte karşılaşmak.. Hem de hazırlıksız olarak...
Teşekkürler güzel yoruma...
Saygılar...
Turgay COŞKUN
Teşekkür ediyorum...
Saygılar...
Nezarete düşenlerin karşılaştığı durum açıkça gözler önüne serilmiş!
Yapmadığına yaptın denir, ispatlamak çok zor.
Yazının sonu yine can alıcı bir yerde kalmış, şimdi hapı yuttu dedim okuyunca.
Kızın babası ve ağabeyi ters insanlarsa, 'bu kim neyin nesi diye', kahramanımızın çekeceği var, yine heyecanlı bir noktada, arkası yarın!
Selam saygı ile...
Turgay COŞKUN
Delikanlının kızın ailesiyle karşılaşması da ilginçtir...
Teşekkürler... Selamlar...
Bu bölümde de heyecan zirvedeydi.
Karakolda genç adamın ağzından laf almak için manevi işkence kullanılmış. Delikanlı dirayetliymiş demek ki, tüm bunlara karşı koyabilmiş.
Anlatımdaki tasvirler çok çok güzeldi. Vurgulanacak yerlerde yazı birden ivmeyi yükseltiyor ve okuyucuya orayı belli ediyor zaten. Kurufasulyenin sadece su olarak gelişi, nezarete gidip gelme korkusunun sık sık verilmesi, hapis cezasıyla delikanlının korkutulması can alıcı noktalardı.
Sonrasında sigara içme konusundakititizlik ve öğrencinin dışlanması... Şimdi ile kıyaslama imkanı veriyor ve okuyucunun muhakeme yapması hedefleniyor.
Güzeldi bu bölüm de... Sanırım bu diziyi hiç değilse kitap yaparsın artık.
Tebriklerimi, sevgilerimi, selamlarımı bırakıyorum...
Turgay COŞKUN
Bu öyküyü yazarken, o yıllar ile bugünün sosyal yaşantısını, işleyiş tarzını, siyasetin farklarını ve dünyaya gelip gitmekte olan bir faninin ders niteliğindeki sergiledikleri masaya yatırmaktı amaç.. Sanırım başarılı da oluyor...
Teşekkürler, sevgiler, selamlar...
Bakalım neler olacak. Karakol sahnesi canlandı gözümde. Anlatım sanki film sahnesi gibi canlıydı. Tebrikler hocam. Saygılar...
Turgay COŞKUN
Teşekkürler....
Saygılar...
LİSEDEYKEN düğün salonlarında orkestrayla gitar çalarak para kazandığım için cebimde filtreli sigaralar olurdu. Haliyle Bafra, Yenice çoğunluğun tükettiği sigara olduğundan benim otlakçılar fazla olurdu. En ağrıma giden de müdür muavinlerine kaptırdığım sigara paketlerim olurdu. Adamlar hiç kimsede sigara üst araması yapmazlar, beni çoraplarıma kadar arayıp sigaralarıma el koyarlardı.Bazen dalga geçmek için odalarına çağırırlar, bir tane de bana ikram ederlerdi benim sigaradan, zorla içirtirlerdi...Tabii onlar o devrin öğretmenleriydi, ne yaparlarsa yapsınlar, kin besleyemezdik onlara... Kızım bekarken otobüs durağındayız ve biraz ayrıkız. Zibidinin teki geldi, doğruca kızıma, "naber" deyip sokuldu. Kız morardı, filan, kemküm ederek, "bak bu babam," diyerekj benimle tanıştırmaya kalkıştı, ya da o zorunluğu hissetti.Karşılık vermedim, tanışmadım, çekiştirerek bindirdim otobüse, doğru eve. Eve girer girmez iki kulağına da yapıştım kızın, kıpkırmızı edene dek çekiştirip ağzıma geleni söyledim...MAATEESSÜF O ZİBİDİ BİR YILDIR DAMADIM...(Bazen yazılarımı e yorumlarımı okuyacağı tutuyor. Bugün de okur, yorumlara göz atar belki. Onun için hemen ekleyeyim: O ZİBİDİYİ JÖN OĞLANLARDAN FARKLI TUTMUYORUM. O DA JÖN OĞULUMDUR...) SAYGIYLA
.
kemnur tarafından 10/7/2012 1:49:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Turgay COŞKUN
Sigara konusunda gerçekten o yıllarda sürekli cep kontrolü yapılırdı. O sigaraları kimler içerdi bilemezdik tabi...
Teşekkürler güzel yoruma...
Saygılar...
Turgay COŞKUN
Saygılar...
Bu bölüm bambaşkaydı. Bu yaşıma kadar hiç karakola gitmemiş ve bilmeyen ben her sahnesini yaşadım sanki. Oradaydım ve o kişi ben oldum bir anda İçim çok acısada. Yinede yaşayan bilir tabi ki...
Öğretmen gencin onu göremediğinin farkında değil galiba. Sigara içmek o zamanlar saygısızlıktı. O da öğle algıladı...
Eyvah eyvah, baba ve abi. Hadi bakalım hayırlısı...
Emeğinize sağlık hocam. Saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Sigara içme konusundaysa; evet, öğretmen öğrencinin bilerek içtiğini sanıyor. oysa öğrenci o kalabalıkta arkasına bile bakmamış hiç.
Teşekkürler değerli yoruma...
Saygılar...
Karakollar ; nedense eline devletin yetkisi geçmiş kişilerin sadistleştiği, egolarını tatmin edebilmek için insanlara zulmettiği yerlerdi çoğu kez. Çağrıldığımda kendi ayağımla gittiğim halde beş gece beton üzerinde sabahladığım günler aklıma geldi benim de..
Sade ve akıcı. Yaşanmışlık kokan bir öykü . Kolay okunuyor, anlaşılabiliyor.
Turgay COŞKUN
Sigara içme konusundaysa; evet, öğretmen öğrencinin bilerek içtiğini sanıyor. oysa öğrenci o kalabalıkta arkasına bile bakmamış hiç.
Teşekkürler değerli yoruma...
Saygılar...
Turgay COŞKUN
Değerli yorumunuzla onurlandırdınız...
Saygılar Fikret Bey...
Ben hikayenin bir kaç bölümünü kaçırdım. :((. en kısa zamanda oturup tekrar okumak istiyorum.. Bu bölümde çok ama çok güzeldi.. Bakalım hocasıyla nasıl bir diyalog gelişecek ileride,kız arkadaşının tavrı nasıl olacak abisi ve babasından sonra... hep meraktayım... kaleminize sağlık .. müzikle birlikte okumakta ayrıca çok zevk veriyor... Kolay gelsin diğer bölümler için... Saygılarımla..
Turgay COŞKUN
Dizi şeklindeki öyküleri yazmak biraz zormuş bence. O kadar zaman alıyor ki... Ancak bir güzel yanı var ki; o da okuyanların güzel ilgileri...
Selamlar...
:)
yazının sonunda eyvvahhh dedim kendi kendime.bu defa ben de tersten başladım galiba ister istemez:)
çocuğa sadece gözdağı vermek için hapis yalanı içimi rahatlattı..bence çocuk rüya değil,baya baya karabasan görmüş o psikolojiyle..çocuğun hissettiklerini çok güzel anlatmışsın abi..kuru fasulyenin içindeki tanelere kadar ayrıntılar da cabası..yalnız o kepçe acaba kelepçe mi olacaktı,yoksa adamın şivesinden mi kaynaklanıyor,onu bilemedim işte..
ama delikanlı esaslı çocukmuş..sağlammış,bi kez daha anladım:)
ama önüne gelen de bu çocuğu azarlıyo,kızacam artık;P hakkaten o zamanlar otobüste sigara içiliyodu değil mi?çok fenaydııı,ben de hatırlıyorum çocukluğumdan:(((
kızın abisi ve babası...e hadi hayırlısı:))
saygılar,sevgiler suskunabime.. :)
Turgay COŞKUN
Belki de o olay çocuğun körlemesine atılmasını engeller ileride... Ya da daha da kin besletir...
O yıllarda her tür otobüste sigara içilirdi.. Evlerde odalar duman altıydı...
Kızın abisi ve babası evet... Hem de o yıllar...
Hayırlısı...
Teşekkürler.. :))