- 5342 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATA KÜSMEK,YALNIZLIK...!
Hayata küsmek insanın Ebed-ül Ebed olan hayatını özlemesidir.Bir şey için yada birileri için hani derler ya "Beni hayata bağladı" hiçte iyi yapmadı aslında.Bir insanı hayata bağlamak onu asıl yurdu olan Ebed-ül Ebed hayatına küstürmektir,ona bu dünya zevklerini tattırp alıştırmak sevdirmek,vazgçilmez yapmaktır.
Hayata sımsıkı bağlanmış ve hayatın tadına doymayan insanlar asıl yurtları olan ahiret hayatlarına özlem duymazlar,ölmek istemezler,kendilerine çok iyi baktıklarında uzun yaşamanın kendi ellerinde olduğunu düşünürler bu yüzden sağlıklarına çok dikkat ederler,bunu sadece daha fazla yaşayabilmek için yaparlar çünkü yaşamak onlar için çok tatlıdır vazgeçilmezdir.
İnsan neden çok uzun bir ömür sürmek ister ki günahlarını affettirebilmek için zaman kazanmaktan başka,kaçımız memnun bu ağır yükten bu ağır sorumluluktan.Elbette burada söz konusu olan isyan değildir,yaşamaktan bıkmak da değildir,sadece kötü bir zamanda yaşıyor olmanın zorluğu,insanların birbirlerine yapmış oldukları zulüm,acı sıkıntı ve bunlardan duyulan yorgunluktur.Bunlar geçmemiz gereken süreçlerdir.
Acı çekmek zulüm görmek rahatsız edici bir durumdur kimse bunları yaşamak istemez lakin Ebed-ül Ebed olan hayatımızda yaşanabilecek güzellikler için ekilen ekinlerdir acılarımız.
Her şeyin bir bedeli vardır o bedeli ödemek gerekir."Bu dünya tüm arzuların tecelliyat mekanı değildir sebepler var, sırlar, hikmetler,sorumluluklar var"...
Hatalarımız bizi her zaman doğrulara götürürür,acılarımız mutluluğa götürür,karşılaştığımız kötülükler bizleri iyiliklere taşır,bunları yaşamazsak yaşam anlamını yitirir.
Herkesin bir güzin ablası yada güz dedesi vardır dertleştiği ve herkes yeri geldiğinde birer güzin abla birer güz dede olur,bir çokları birbirlerine ben neden yaşıyorum sorusunu sorar,"Ben neden varım,ben o kadar değerli değilim ki,ben olsam da olur olmasam da olur ne olacak ki derler birbirlerine ve insanlar birde şu soruyu sorarlar;
Her insan mutlaka sormuştur birine "Ben ölürsem üzülür müsün"...?
Neden sorulur bu soru...? Çünkü insan değerini bilmek ister,çünkü sevilmeye doymamıştır,henüz istediği kadar sevilmemiştir lakin insan ne kadar çok sevilse de bir tarafı hala yarımdır içinde,sevildikçe sevilmek ister ama bir türlü o doyuma ulaşamaz ve her zaman içinde eksikliğini duyarak yaşar,acı çeker aslında ama farkında değildir.
Hiç kimse ben sevilmeye doydum diyemez,bir sevilmek vardır ki ne sevilmek,işte bundan hiç kimse emin olamaz,kim bu seven,ne kadar seviyordur,değerim var mıdır,varsa ne kadar değerliğimdir onun indinde.Sevecek olan ALLAH sevilecek olan kul,işte insan bu sevgiden emin olamadığı için hep sevgiye aç olduğunu hisseder ruhunun derinliklerinde.
Bu yüzden sevilmeye doyamaz bir türlü.Birde bunun sevmek tarafı vardır,sevecek olan kul sevilecek olan ALLAH...Seni seviyorum demek ne kadar kolaydır değil mi,"Seni seviyorum" insanın kalbine sıcaklık verir,lezzet verir huzur verir,sonra bir bakarsınız dil bilmez karanlıklarda yalpalanmaya başlamışsınız,sönmüşsünüz sevmez olmuşsunuz,bitmiştir artık sizin için çünkü yeteri kadar sevilmemişsinizdir,hayalini kurduğunuz sevgiyi bulamamışsınızdır...
İşte bu sevgi değildir,sevgi karşılığında bir şeyler beklemek değildir,gerçek sevgi bitmez
Bitemez ki,o sevgi değil alışkanlıktır,yalnızlığını gidermektir,nefsinin açlığını doyurmaktan başka bir şey değildir.Kişi sevmişse nefsinin arzularıyla sevmiştir,nefsiyle sevdiği için bitmiştir.Sevgide nefis yoktur,nefis insanın kalbini ele geçirmişse o insan gerçek sevgiyi yakalayamaz,mutlu olamaz,kimseyi sevemez ama bunun farkında değildir ve bu yüzden sevgiye aç yaşamaya mahkumdur,hep acı çeker...
İnsan gerçekten sevebilir mi,peki nasıl ulaşılır bu sevgiye,bu sevgi aranır mı,yaşanılabilir mi,neden hayalini kurduğumuz sevgiyi yaşayamıyoruz,neden hep sonu hüsran...?
Bu soruların cevabını bulmak,önce yaradan’ını gerçekten sevmekten geçer.Seviyoruz elbet ama nasıl seviyoruz,sevilmesi şart olduğu için mi,korktuğumuz için mi,bize güzel dünya nimetleri verdiği için mi...?
Bu soruların cevaplarını herkes verebilir,herkes neden sevdiğini bilebilir,önemli olan bu sevginin sorumluluklarını yerine getirebiliyor muyuz...? Hayır getiriyorum diyen emin olmuş olur,emin olmak çok tehlikeli bir durumdur.
İnsan seviyorum derken içine bir korku düşmelidir,utanmalıdır,ben bunu söylemeyi hakediyor muyum demelidir,şöyle bir dönüp bakmalıdır kendine,ben sevdiğim için ne yaptım,yaptıysam hakkını verebildim mi,şu an bir şeyler yapıyorsam doğru olanı mı yapıyorum,ne derece doğru yapıyorum,böyle mi olması gerekirdi,yaptığım şey beni tatmin ediyor mu,bana huzur veriyor mu,mizacımı nasıl etkiliyor,kalbimde neler oluyor,bedenimde de hissedebiliyor muyum,beni düşüncelere gark ediyor mu, hayatıma nasıl yansıyor,çevremdeki insanlara da sirayet ediyor mu...?
En önemlisi kalbime ruhuma gerçekten yerleşik mi...? Yoksa orada sadece öyle duruyor mu hiç kımıldamadan,peki bu soruların cevaplarından çıkardığım sonuç beni olduğumdan daha fazla harekete geçirecek mi...?
İnsan bunları yaşamadan nasıl bir başkasını sevmeyi düşünebilir,işte bu yüzden yalnızlık kutsal bileşimlerin insana yansımasıdır diyorum,insanın özüne inme mekanıdır,düşünme fırsatıdır,ne kadar acı verse de yalnızlık büyük hazinesidir insanın,değerlidir,insanın kendisini bulduğu bir dünyadır,yalnızlık bir boşluk değildir aslında.
Sükut içinde bir çığlıktır,kutsaldır, yaşamayı bilene,küskünlük ise Ebed-ül Ebed olan asıl yurdunu özlemektir...!
GÜLNAZ YORULMAZ
YORUMLAR
Merhaba...
Dünya ahiretin de tarlasıdır...
Eğer insan bir rehber eşliğinde istikametini bulabilmişse, nefsinin, şeytanın ve kötü insanların şerrinden uzak durabiliyorsa yaşaması ahitet hanesine ecir olarak yazılamkata ise elbette daha fazla yaşamalıdır...
Ahireti istemek, günah çukuruna düşmekten korkma endişesinden olmalıdır...
Bir de Hz.Mevlana gibi dünyada yaşama misyonunu tamamladıktan sonra "asıl sevgiliye kavuşma arzusu ile" sabırsızlıktan olmalıdır...
O bakımdan kamil insan ömrünün neye yaradığını tefekkür ederek bilir...
Zaten böylesi zatlar dünyayı zından gördüğünden yaşamak istemezler..
.Esas dünyaya bağlı olanlar nefsinin kölesi olanlardır...
Bu tür insanlara sen az yaşa demek de zaten nefislerine zor geleceğinden hemen isyan ederler...
Sevgi faslı ise elbette farklı...
Çıkarsız...beklentisiz ve sınırsız bir sevgi, sadece sevgiyi veren için olmalı...
Yunus'un deyimiyle "bana seni gerek seni" türünden...
Böyle olduğunda sevgiliden gelen acılar da tatlı gelir...
Her şeyini razıdır sevdiğinin....
Güzel bir yazı paylaştım, yüreğinize sağlık...
tebriklerim kaleminiz için...
Saygımla...