Billur Tebessüm
Gün ışığı penceremize vurmadan gülümser gözlerimize çay dolu bardak. Gözümüz ışır içimiz ısınır. Efsane bir rüyanın tabirini yapar dudağımız yudum yudum. Bardağın nazeninliği ve inceliği mihmandarlık ettiği perinin sıcaklığı ile birleşince paha biçilmez bir güzellik çıkar ortaya. Güne o güzelliğin ışıltısı ile başlamak hazzın kitabına ön söz yazmak gibidir.
Harflerin ışığı çayın buğusu ile karışır hayalimizde. Buğulu kelimeler, efsane cümlelere yol bulur yudum yudum. Her paragrafın nazlı teması olur çay. Çaydanlık ve demlikten huruç eden gizemli hâller bardağın sinesinde tebessüm gülü olur billur misali açar. Bir renk ve ahenk seremonisi başlar tam da bu demde.
Tanık olduğumuz billur tebessüm, mahmur gözlerin pasını siler; içleri aydınlatır. Bir naz gemisi haz rıhtımına yanaşır. Nezaket ve nefasettir bu geminin cümle yükü. Leyla’nın yurdundan getirilen sandıkların gizemini kuruyan dudaklar çözer ağır ağır. Haz bestesinin güftesi damağımızı bursa da ezgisi iz bırakır ruhumuzda.
Gün nihayet bulurken gurubun rengi çayın rengine karışır. Zaman, çay buğusunun ıtırı ile tütsülenir. Sulara inen efsunlu akşamların ardından, billur tebessüm perisinin göz kapakları kapanır. Ertesi gün yeni umutlarla taze bir güne başlamaktır bütün muradı.
Ankara, 03.10.2012 İ.K
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.