- 2043 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
hayvanlar alemi
Tilkilerin ve yabani hayvanların hayvanlarına saldırısından çok rahatsız olan çiftçinin biri, tüm evcil hayvanlarını bir arada tutmak için kümesi kaldırıp yerine ahır gibi bir şey inşa eder ve içinde her hayvana ait bir bölüm yapar. Çiftçi rahatına kavuşur. Akşamları sadece bir kapıyı kapatarak tüm hayvanları güvende kalmasını sağlar. Bir köşede tavuklar, kazlar, hindileri; ötede eşeği, atı, ineği, öküzü… Çiftçi gece başını rahatlıkla yastığına gömerek yatmaya başladı.
Zamanla çiftçi yaşlanır ve ölür. Bunun yerine oğlu çiftçilikle uğraşmaya devam eder. Tabi babası kadar ehil olur dersek yanlış olur. Hatta çiftçi öldüğünde tüm yabani hayvanlar çiftliğin etrafında geze durmaya başlamıştı. Neyse…
Çiftçinin oğlu, babasının yerini aldığı günden itibaren ahırdaki hayvanları bir türlü dinginliğe erdirememişti. Tavuklara arpayı çok atar ve at, eşek de gelir yalayarak tavuğun yemini yermiş. Ya da eşeğe saman veriyor arpayı az karıştırıyor. Yani anlayacağınız, çiftçinin oğlu bir türlü ayarı tutturamamış. Derken hayvanlar da bu durumda kavgalı olmaya başlamış. Her akşam tavukların, kazların, atın, ineğin sesi… Çekilmez oluyormuş. Çiftçinin oğlu da bu durumdan rahatsız olmaya başlamış ve gece hangi hayvanın sesi daha fazla çıkıyorsa diğer gün o hayvanı yakalayıp kesmeye başlamış. İlk zamanlar bir tavuktan, bir kazdan… Kes babam kes… Çiftçi günde bir hayvanını keserek keyif almaya başlamış. Gün geçtikçe hayvanların sayısında da azalma meydana gelmeye başlamış… O kadar çok hayvanı olan çiftçinin oğlu, hayvanlardaki azalan birkaç tanenin farkına bile varamıyordu. Derken…
Tavuklar kazlara; koyunlar keçilere; at eşşeğe yemlik kısmında kavga etmeye başlamıştı çoktan.
Tavuklar kazlara:
“Burası bizim kısım, siz nereden çıktınız ki yemimize ortak oluyorsunuz, deyip dururken,
Koyunlar keçilere:
“Ne diye bizim yemi hepsini aç gözlülükle yiyorsunuz. Hem biz bu yemlikte yerken siz yemeyip üstüne dışarıda karnınızı doyurduğunuzu söylüyordunuz. Ne oldu da bizim yemi de yiyorsunuz?”
Keçiler:
“Canım bırak da kardeşçe yiyelim işte. Hem dışarıda da birlikte otlanmaya gitmiyor muyuz? Aramızı bozmak isteyenlere kanmayın!” . Kuşgiller aralarında anlaşamazken; dört ayaklıgiller yavaştan bir birilerine ısınmaya başlamışlardı. Ne de olsa ahırın önde gelen büyükleridirler(!).
Hâsılı bu hayvanlar arasında kavga didiş derken, çiftçinin oğlu kesimine devam ediyor. Zamanla hayvanların sesinin artığını gören çiftçi, artık kesimin yanında satışa da başlar. Baş edeceği yok gözükür…
Tavuklar kümesin evvel kendilerine ait olduğunu söylerken, kazlar buna itiraz göstererek ısırıyorlar. Diğer yandan koyunlar yemliğin asıl kendileri sayesinde düzgün kaldığını ve yem yiyebilecek hale çiftçi hazırladığını ve keçilerin bunun tam tersi oranın buranın üstünde zıplayıp durduklarını söylerken; keçilerin asıl yem kendilerin olduğunu iddia ederek ve kendileri olmazsa koyunların bir yere gidemeyecekleri sürü halinde yürüyemeyeceklerini söylemeye başlarlar
Öte yandan at, eşek, öküzler ve inekler didişmeyi bırakmış ahırın asıl kendilerinin olduklarını aralarında hemfikir olup ve nasıl küçükbaşları dışarı def edecekleri konusunda istişarelerini çoktan yapmaya başlamışlardı.
Çiftçinin oğlu da kuşgillerden her gün birini kesmeye; dört ayaklıgillerden de gün bir iki tanesini mezatta satmaya devam ediyor. Gel zaman, git zaman…
Günün akşam vakitlerine doğruydu, kuşgillerin de duyabileceği bir şekilde; ahırın büyükleri, dört ayaklılar aralarında konuşuyorlardı:
“Burası bizim damımız(ahır), hiçbir zaman kümes olamaz ve olmayacaktır. Onlar da kim oluyor da kümesi düşünebiliyorlar. Hıh…”
Kuşgiller, fukara fukara oldukları yerde önlerine düşen yem taneleriyle yetinirken, diğer yandan sabırla büyük günü bekliyorlar. Elbet, diyorlar, bir de kurtuluşa erer kümesimizi elde ederiz…
-B.İ-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.