- 832 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
APAR TOPAR KAÇIŞLARIMIZ…
Neden kaçışlarımız olur?
Bu soruya en net yanıtı yine yüreğinizin sesi verecektir. İkinci tekil şahıs bile anlayamaz o kaçışları.
Kimden kaçış? Neden-Niçin kaçış?
Şahsen ben iki gün önce şiddetli rüzgarın sebep olduğu kum fırtınasından kaçmıştım. Hemde nasıl bir kaçıştı o! Apar topar!..
Ailem ve ben bulunduğumuz tatil beldesinin sahillerinden biraz daha ileriye uzandık. Ören’in mavi kıyılarına geldiğimizde “oh bea dünya varmış” denecek kadar kocaman sahil ve güneşlenecek yer seçiminde “orası mı olsun, yoksa burası mı” gibilerinden kararsız bile kalınacak derecede boştu kumsal.
Eşyalarımızı yerleştirip, kumlara tam uzanacaktık ki, aman o da neydi?!
Şiddetli bir rüzgarla denize uçan gün şemsiyeleri ve çığlık çığlığa bir insan sesi trafiğine tutulmaz mıyız!..
Ne olduğunu anlayamadan toparlanmaya başladık, rüzgarın savurduğu kum tanecikleri, sanki çıplak tenlerimize batan cam kırıklarıydı. Gözlerimizin içine kum taneleri girmesin diye sıkıca yumduğumuzda, küçük torunumun acı çığlıkları da içimi pare pare kıyıyordu. Ani çıkan fırtınaya hangi insanoğlu direnebilirdi ki?
Tabi bu aylar önceleri bayramın 2. Gününde ki kaçışımızdı. Bir yer bulduk ve sığındık. Ya doktordan kaçışımıza ne demeli?
Hani, dişimiz ağrıyınca o küçük iğneden mi, yoksa saniyede bilmem kaç devirle “gırrrrr...gırrr,” diye dişimzin sinirine yakın dairesel dönen küçük iğnelerden mi korkuyorduk.
Yine bir bayram arifesiydi sanırım: Her neyse, ney de ben dişçi koltuğuna binbir mutlu ve umutlu oturmuştum yine de işte. Yani kaçmamıştım. Neredeyse bir şarkı bile mırıldanacaktım. Öyle ya, özel doktor önce bana bir çay ikram etmiş, arkadan da bayram çikolatası uzatılınca kasede” istemem az önce dişimi fırçaladım” sözlerime “olsun canım siz alın yandaki lavobada yeniden fırçalarsınız,” sözleri iştah kabartmaz mıydı?
Ee, sekreterin güler yüzü, doktorun elinin hafif olduğu kadar ödeyeceğim ücretin de hafif olduğunu öğrenince hangi insanın yüzü gülmezdi ki?
Neyse ben asıl konuma geleyim de lafı dolaştırmayım. O gün her şey tıkırında gitmişti. Türkan Şoray gibi iri dişlerimi tutan çenem birkaç iğne sonrası uyuştu, ne gırr ne mırrr duymadım bile. Kalıplarım alındı ve çıkışta elime bir sonraki günün randevu kağıdı da tutuşturulmuştu. Bir hafta sonra geldiğimde bir güzel köprü dişim takılmıştı. Artık rahatça gülebilir, hatta kahkaha atarken elimi dudaklarıma götürmeyecektim.
Aradan altı ay geçmişti ki, ağzımda kötü kokular başlamıştı. Günlük fırçalamamı 2’den 3’e çıkartmış, hatta yeni çıkan antiseptik ağız gargaraları ve yeni doktor arayışlarım da başlamıştı. Neden yeni doktor? Bir kere şehir değişimi yapmıştık, 500 km mesafedeki diş doktoruma gidip gelemezdim. İkincisi ağzımdaki porselen köprüyü hangi diş doktoruna gösterdiysem,”aa bu köprü çok iyi görünüyor, siz köprü dişleriniz için özel diş fırçası alın ve diş macununuzu değiştirin,” v b, önerileri de derdime derman olmamıştı.
İki yılın sonunda Edremit Ağız ve Diş Hastanesinden randevu alıp, doktora “şu berbat kokudan kurtulmak istiyorum, ne yaparsanız yapın doktor hanım,” dediğimde “ama bu köprü çok güzel görünüyor, durun bakayım,” dedikten sonra doktor hanım yüzüme doğru eğilip ağzımı, “ sınıf sınıf,” diye kokladığında “ hımm, koku var, bir rontgen istiyorum,” dediğinde içimden, “oh sonunda!” demiş ve rontgen odasına yönlenmiştim.
On beş dakika sonrası sonuç almış, doktorun tepkisini izliyordum:
-Emine Hanım, köprüyü sökmemiz gerekir, dişiniz ölmüş. İleride kist ve iltihap olabilir, dedikten sonra başladı köprüyü, “pata küte” sökmeye.
Köprü çıktı çıkmasına da... Doktorumdan bir şaşkınlık nidası, "Aman bu da nee!.." çıkmıştı. Doktorum da şaşkınlıktan düşüncesini yüksek sesle ifade etmişti:
-“Aman Tanrım, bu mahkemelik bir tıbbi bir hata!..Şimdi anlaşıldı dişinizin neden öldüğü!..”
Merak içinde sordum:
-“Ne oldu doktor hanım?”
-“Köprünün altındaki dişiniz kanal tedavisi yapılmış bir dişmiş, ama dolgu maddesi yerine pamukla doldurulmuş. Pamuk çürümüş, dişiniz nekroze olmuş ve sizin ağzınızdaki kokuya neden olmuş.”
Bu yaşadığım hadiseden sonra bir dişten daha olmuştum. Alt damağımda koca bir boşluk ve sil baştan köprü yapımı için yeniden diş tedavilerim başlamıştı.
O doktoru hangi adalete ve hangi bilir-kişi heyetine şikayet edebilirdim ki?
Elimde hiçbir kanıtım yoktu. Ne fatura ne de diş yapımına dair herhangi bir belge de almamıştım…Kimi kime şikayet edecektim ki?
Bir yıl sonra…
Yeni yaptırdığım dişlerimin köprü altındaki dişim sızlamaya başlamıştı. Soğuk sıcak ve tatlı yediğimde müthiş bir hassasiyet duymaktaydım. Doğruca soluğu hastanede almıştım. Doktora derdimi anlatıyordum, ama beni dinlemiyordu ki;
- “Siz dişinizi sık sık her yemekten sonra fırçalamanız gerekir,”
- -Doktor hanım, inanın aklıma geldikçe fırçalıyorum.”
- “Demek ki yeterince fırçalamıyorsunuz, diş ipi kullanmanız gerekir,”
- “İnanın onu da yapıyorum, hatta köprü fırçası da kullanıyorum.”
- “O halde diş macununuzu değiştirin”.
- “Bakın doktor hanım, ben yoruldum artık. Köprüyü söker misiniz?”
- “Sökmek mi? Eğer sökersek kırılırsa, yeniden köprü kalıbı almamız gerek, bozulabilir.”
Doktor beni anlamak istemiyor ve estetik görünüşün dışında başka bir görüşe yer vermiyor gibiydi. Ama ağrıyı çeken bendim.
-“Doktor Hanım, rontgen çektirmemiz mümkün mü?” demek zorunda kaldım.
Rontgenim çekildi, meğerse altı ay önce çekilen dişimden kırılan bir kemik parçası kalmıştı. Bütün ağrıya sebep o muydu acaba?
Bunu bir altı ay geçtikten sonra ağzımın içinde yeniden istenmeyen kokular duyumsadığımda anlayacaktım. Meğerse köprüyü tutan sağlam dişimdeki küçük bir çürük kanala doğru ilerliyormuş…
Şimdi yeniden aynı hastaneden randevu aldım ve git-geller başladığında beni tedavi eden diş doktorum başhekim olmuş. Şimdi ben derdimi kime, hangi doktora anlatacaktım. Dudaklarımda dualarla diş hastanesinin yollarını arşınlıyorum.
Yeni doktoruma sıralıyorum:
-Sensodyn kullanıyorum…Diş ipi kullanıyorum…Köprü dişleri için özel fırça kullanıyorum…Sabah akşam Ağız Antiseptiği kullanıyorum, vs…
Yeni doktorum şaşkın…Karşısında artık deneyimli bir hasta oturmakta. Ve soruyor bana:
-“Köprüyü sökelim mi?”
Yanıt veriyorum:
-“Sökelim Doktor Hanım,”
-“Ya köprü kırılırsa?,”
Sözü tamamlayamıyor, ben noktayı koyuyorum bu kez.
-“Doktor hanım, sizde yeni bir köprü yaparsınız.”
Artık apar topar kaçmıyorum diş doktorlarından…
YETER Kİ, KÖPRÜLERİN TEMELLERİ SAĞLIKLI ATILSIN.
Emine PİŞİREN
YORUMLAR
Bende bu kaçışlar bir son bulsun diye Özele gittim. oldukçada ağır bir ücret karşılığında köprüler yaptırdım. Bakalın ne olacak. Ama dişlerimde hassasiyet var ve ben o köprülerin varlığına alışamadım. doktor bunu anlamak istemiyor... Allah yardımcımız olsun. Belki işini iyi yapan ve görev bilinci yerinde bir Allah kuluna rast geliriz bir gün ..:))
Çok geçmiş olsun
Sevgiler değerli Yazarım.
emine pisiren
Hani edebiyat dersimizde bir şiir vardı, "süleyman efendinin nasırları" anımsar mısın arkadaşım?
İşte Sait Faik bir gün Orhan Veli'ye sorar: "Sende nasır var mı?" "Süleyman Efendi şiirinden sonra ahı tuttu. Bende de nasır çıktı"
Şimdi ben kime sorsam, "iyi bir diş doktoru tanıdığın var mı?" diye "Ah sorma bende de diş ağrısı var," diyor...
Çok çok geçmiş olsun size de...
Yorumlarını özlüyorum.
Selam ve sevgiyle
inci*
Bilmezmiyim ve sonra" hiç birşeyden çekmedim nasırlardan çektiğim kadar"
sözcüğü genelde dilimdedir benim..
ve hiç bir şeyden çekmedim, dişten çektiğim kadar.
sevgim ve saygımla daima Can Dost.