Tek Kişilik Çoban Salatası
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Size her şeyi olduğu gibi aktarmam zor. Nereden başlayabilirim, bilmiyorum. Kabalığınızdan ve en iyi kalpli maskelerinizi taktığınızda dahi tavırlarınızdan sızmayı başaran o incitici ve yapmacık tondan bahsedebilirim isterseniz. Ama yıllardır tekrarlana tekrarlana artık hepimiz için kabak tadı vermeye başlayan bu sıradan konular başlangıç için oldukça sıkıcı bir seçim olur. Bu yüzden tercihi size bırakıp (-ki siz isterseniz tercih yapmayıp hikâyemizin gelişimi için sorumluluk yüklenmekten kaçınabilirsiniz, benim için fark etmez, size hiçbir şey anlatmadan da bir şeyler anlatabilirim çünkü) zihnimi meşgul etsin diye çevredeki kokulara odaklanıyorum: İç içe geçen onca koku arasından ayırt edebildiğim ilk koku soğan kokusu oluyor. Her seferinde böyle olur zaten: Eğer gerginseniz o an fark edeceğiniz ilk koku en istenmedik kokudur. Oysa daha birkaç dakika önce üzerine basa basa salatamda soğan istemediğimi söylemiştim garsona, hatırlarsınız. İnsanlar böyle kabadırlar işte: Muhtemelen ‘nasıl olsa görmeyecek’ düşüncesiyle önemsememiştir garson bu basit isteğimi. Kokusundan salatada soğan olduğunu anlayabileceğimi düşünmesini beklemiyorum elbette garsondan, bu ondan beklenilmeyecek kadar ince bir düşünce olur çünkü; sadece salatadaki soğanı tadından da anlayamayacağımı düşünecek kadar ahmak olmasın istiyorum, o kadar. Bu ahmaklığın kimyasında, bir tek garsonu değil -ben ya da bir başkası fark etmez- garsonun muhattabını da küçümseyen bulaşıcı bir yan var çünkü. Ama bilirim: Düşüncesizlikleri insanları yalnızca kabalaştırmakla kalmaz, ahmaklaştırır da. Ve ben keşke o ahmaklardan biri olmayı göze alabilseydim diye düşünürüm bazen. Şu anda olduğu gibi tıpkı. Çünkü o ahmaklardan biri olsaydım eğer, birçoğunda kendi yansımalarınızı da görebileceğiniz onlarca örnek sunardım size insanların kabalıkları ve ahmaklıklarıyla ilintili. Böylece sıradan bir konuyla da olsa nihayet başlamış olurduk hikâyemize. Ama insanları kıyasıya eleştirirken, eleştirdiği insanlar gibi biri olduğunu es geçen ahmaklardan biri olmak istemediği için çabucak başka ihtimaller kuruyor bu gibi durumlarda otomatik olarak işlemeye başlayan zihnimdeki hoşgörülü ses salatamın soğanlı olmasıyla ilgili. Unutmuş olabilir diyor mesela garson salatanı soğansız istediğini. Ya da duymamış olabilir diyor seni. Belki de şaşırıp bir başka müşterinin önüne bırakmıştır diyor soğansız salatanı. Belki de salatasının soğanlı olmasını isteyen müşteri soğansız bir salatayla karşılaştığı için şu an benimle aynı şeyleri düşünüyordur diye devam ediyorum ben. Ve susuyorum. Zihnimdeki ses de susuyor aynı anda. Şu an sadece kokular ve dış dünyaya ait sesler var. Bir de hatırlayamadığım kadar uzun bir süre önce adına ‘renk’ denildiğini öğrendiğim, arada bir yer değiştiren, tektip ve tanımlayamadığım uçucu ‘şey’ler.
Sağ elimin parmak uçlarını terli alnımda, burnumda, yanaklarımda, dudaklarımda ve çenemde gezdiriyorum. Sonra biraz daha aşağı inip göğsümde yan yana duran iki iri tümsekten soldakinin ucunu acıtıncaya kadar sıkıyor ve üzerinde avucumu açarak kalp atışlarımı dinliyorum. Var olduğumu somutlamak her zamanki gibi bana kendimi iyi hissettiriyor. Kendimi iyi hissedince salatamdaki dereotunun kokusunu da ayırt edebiliyorum, dışarıdaki korna ve motor gürültüleri arasından zorlukla duyabildiğim bir şarkının çok sevdiğim melodisini de. Çantamdan aldığım bir kâğıt mendille alnımda biriken teri silip salatamın tadına bakmadan önce en sevdiğim oyunu oynuyor ve kokusundan yola çıkarak önüme konan salatanın tarifini yapıyorum:
Tek Kişilik Çoban Salatası
Malzemeler:
1. Birer adet küçük boy domates, salatalık, yeşil soğan ve sivri biber.
2. Bir adet marul yaprağı.
3. Bir tutam maydanoz, taze nane ve dereotu.
4. Kararında zeytin yağı, nar ekşisi, tuz ve karabiber.
Hazırlanışı:
Küçük küçük doğradığınız domates, salatalık, yeşil soğan, sivri biber ve marul yapraklarının ve ince ince kıydığınız maydanoz, taze nane ve dereotunun üzerine zeytin yağı, nar ekşisi, tuz ve karabiber ekleyip malzemeleri güzelce karıştırınız. Salatanız servise hazırdır, afiyet olsun.
Tadına bakınca salataya tuz ve karabiberin eklenmemiş olduğunu anlayıp gülümsüyorum. El yordamıyla tuz ve karabiber ekliyorum salatama. Ve ancak iki kaşık daha yedikten sonra emin olabiliyorum salatadaki bütün malzemeleri doğru tahmin ettiğime. Yaklaşan ayak sesleri işitiyorum sonra. ‘Buyrun’ diyor garsonun varlığına inanmamı sağlayan tok bir ses: ‘yemeğiniz.’ Teşekkür edip ‘Müziğin sesini açabilir misiniz biraz?’ diye soruyorum. ‘Tabii.’ diyor aynı tok ses. Ve birkaç saniye sonra müziğin sesi korna ve motor gürültülerini bastırır hale geliyor. Bateri, bas ve elektro diye düşünüyorum ağır ağır karnımı doyururken. Klavye de var sanki diye devam ediyorum keyifle, ama yakından gelen ve ‘Vah vah, çok da gençmiş!’ diye ünleyen kısık bir kadın sesi bütün dikkatimi dağıtmaya yetiyor. Gerildiğimi hissediyorum. Salatamdaki soğan kokusuna benzer bir koku hızla işgâl ediyor bütün algımı. Onları göremiyor oluşumun var olmamın önünde engel olduğunu düşünenlerin hastalıklı kokusu bu. Yalan yok, tiksiniyorum…
YORUMLAR
Utopia
Saygılar... :)