Mevlana'm
Mevlana’m,
Sarsıntıya maruz kalan dört duvar arasına sığdırılan bir aşktı sana yazmak…Takvimlerin çok gerilerde kalan zamanlara aktığı suya daldırıp kalemi senin yanına gelecek olmak aşktı Mevlana’m..
Sen o zamanların topraklarında adımlarken aşkı;ben bu zamanın gerçekleriyle karşılıyorum anı.Aşk anlıktı tıpkı bir anda yaşadığın sarsıntılar gibi.Sen dört duvar arasında karşılıyordun aşkı;ben dört duvar arasında sarsılıyordum.Senin yüreğin yakalanıyordu enkazlara benim bedenim.Sen Konya’ya yüreğinle koşuyordun ben Van’da enkazdan kaçıyordum.Aramızda asırlar vardı.Arıyordun delicesine;deli olmak aşık olmanın diğer adı oluyordu lügatinde.Ağlıyordum delicesine ağlamak yaralarımın dermanı olmuyordu lügatimde.
Bir Şems’in oluyordu.Ben kamere hasret kalıyordum.Aşkın yürek depreminden doğuyordu.Benimse mektubum toprak depreminden.Bir aşkı iki satırda yaşıyordun;ben iki sarsıntı arasında kayboluyordum.Aklımın koridorlarının yıkıntılarında dolaşırken senin yüreğinin bahçesinden gelen bir söze takılıyordu gözlerim.Kör olduğuna kör olan gözlerim nasır tutan elleriyle okuyordu yazdıklarını.Diyordun ki:’Hakkın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol.Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın,düzenin bozulur,hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.Nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını.’
Hayatımın, yüreğimin, şehrimin altının üstüne geldiği bir zamana dokunuyordu sözlerin.Çünkü sen yürekten söylüyordun.Yaşadığın tüm enkazlara rağmen yüreğin tesellin oluyor,yılmıyor devam ediyordun.Çünkü sen kamışlığa hasrettin;sarsıntılara doğduğun andan beri taliptin.Şimdi her sarsıntı yeni bir tomurcuk oluyordu aşk diyarıma.Ayak izlerine takılıyordum sonra.Ayaklarının değdiği yerden hoşgörü yükseliyordu.Hayal kuruyordum ardından enkazlara maruz şehrime de değer miydi ayak izlerin? Hoşgörü rüzgârları orada da eser miydi? Bu enkazların altından yükselecek rahmetlere tohumlar yeter miydi?
Ah Mevlana’m…Sen Şems diyordun ben ise Mevlana.Ey Mevlana.Ey bakışından aşk fışkıran Nazenin.Sen sarsıntıların ortasına atılmış bu aşk bekçisine kaç firak daha belirledin?Bana bu kadar yakınken bu aşkın adı neden vuslat değil de firaktı bilemedim.Kelebeklerin ışıklara düştüğü yerlerde semazen olup dönemedim.Karanlıların ortasında sarsılan bedenimin ışığı olur musun?Sen ki; hayal bulutlarına aşkı çiseleyen yağmurlar kadar narindin.Sen ki; adımlarındaki sessizliğine şahit yazılanların hep yanındaydın.Aşkın üç heceden oluştuğunu tek hecede kaybolanlara anlatamasan da aşkın ta kendisiydin.
İlim sofrasında oturanlar ayrılığı tadınca anlamışlardı sendeki aşk fırtınasını. Hangi tarafa esersen oraya ayrılılar kondururdun yüreğine.Zira bilirdin bakiye olan aşkın yerini kimse alamazdı.O zamanlar haykırmayanların mevsimiydi bu zamanlarda da susanlar var.Kar kış demeden koşanlar var.Kaç sarsıntı daha geçecek günlerinden bilmeden gökyüzüne dalanlar.İmtihanların boyutu farklı olurmuş.Yürek sarsıntılarında kaybolanlar hangi imtihanın elinden tutmuşlardı?Susmak çare değildi sustuğu için enkazlarda kaybolanların gazelini kim ezberleyecekti?
Sorularım var gökkuşağına benzeyen hoşgörünün altında gezerken elimde sıkı sıkı tuttuğum sorularım.Kimseler almasın diye delicesine sakladığım.Elimin üşümesine aldırmadan herkese dağıtmak için haykıracağım.Engin bir deniz gibi olmam gerektiğini senden öğrenmiştim hani.Kelebekler ateşe koşarlardı yanacakları halde ben kelebek gibi olamasam da bu yıkıntılardan doğacak güller için koşmalıydım ümidime.Yeniden doğmalıydı şehir.Ellerinden tutmalıydım.
Çorak görünse de topraklar üzerine aşk tohumu eklenen satırlarda kendimi dillendirecektim. Hoşgörüyü ve sevgiyi senden öğrenen bir aşığın depreminde yazacağı en büyük mektup sana idi. Gözlüyordum yollarını baharlar getireceğin anlarını özlüyordum.Dalıp gittiğim bir yaşın sonuna gözyaşları serpiyordum.Karanlık gibi görünse de bu şehrin yıldızlar lamba olacaktı.Kalplerinde yıkıntılar olsa da mutlaka hoşgörü ellerinden tutacaktı.Ümitli olunan her güne bir ışıkta semazenler yakacaktı.Ateş sadece düştüğü yeri değil her yeri yakar diyen aşıklar bu enkazlarda da doluşacaktı.Beklemeli bu şehir tıpkı benim beklediğim gibi.Ayakta durmalı bu şehir aşkın elifleri gibi.Aşkta senli kaybolduğum gibi.
Şimdi söyle bana Ey sükuta aşkı işleyen Mevlana,
Kaç deprem daha bekleyecek bu kalp aşk yumağında? Kaç sarsıntı daha kendine getirecek bu kalbi ?Ve sen ne zaman konuk olacaksın hayalet şehrimin dualarına?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.