- 2643 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Nar Çiçeği
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Seyyah olup şu âlemi gezerim / Bir dost bulamadım gün akşam oldu”- Pir Sultan Abdal
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Geldiğimde yağmur yağsın şehrine demiştim ve yola çıktığımda yağmur başlamış, dileğim kabul olmuştu sanki. Bu yüzden yağmur camlara vururken, minibüsün içinde neşeliydim kendimce. Yola çıkarken dost bilip, emin olduğum kapının ardında seni bekler bulacaktım ve sen soracaktın "kim o" diye. Seyyah olup kendimi vurduğum yolun sonunda vardığım kapının kilitli olacağı gelmedi aklıma. Yabancı olduğum şehirde kaybolmamak adına ineceğim durağın tayini için şoföre ücreti uzatırken,
-Çamlık Mahallesin’de ineceğim, dedim.
-Büyük Çamlık mı, Küçük Çamlık mı? diye sordu şoför.
-Bilmiyorum, dedim.
Verdiğim cevap bana bile tuhaf göründü. Yabancı olduğum halimden belli olmuyorsa da artık ayan olmuştu. Aldığım cevapsa, aklımın karışmasına sebep olmuştu. Soru cümlesi "büyük mü, küçük mü" den çıkıp dönüp durdu yüreğimde. Damla damla yağmur eşliğinde "Doğru mu, yanlış mı?" sorgulamasına sürüklendi aklım. Haber verip gelmiş, karşılanmamıştım. Kapı eşiğine vardığımda misafir edilecek miydim?
-Yabancısınız galiba. Nereye gideceksiniz? Adres var mı?
Diye sorgulayan şoförün sesiyle kendime geldim.
- Evet yabancıyım, adres var ama vazgeçtim ben sahile gideceğim dedim bir anda.
Yürek burkulunca, sorgulardan irkilip utanıyor. Hangi çamlık olduğunu bilmiyordum. Büyük müydü? Küçük mü? Sokağın hangi mahalledeydi? Kapına gelerek doğru mu yapmış olacaktım, yoksa yanlış mı? Bilmiyordum... Zorda kalan yüreğim kendince en doğruyu seçmiş, denize git, maviyi bul demişti.
Şoför beni yol ayrımında indirip eliyle işaret ederek, aşağı inen minibüslerden birine binersem sahile ineceğimi söylemişti. Köşedeki taksi durağında bekleyen taksilerden birine binip, adresi verip kapına gelmek fikri aklımda çalkalandı bir an. Durup gelecek minibüsü beklemeye koyuldum. Gözlerimin önünde hayali kurulmuş, binlerce karşılaşma sahnesi perde perde akıp giderken fark ettim ki hiç birinde göz göze geleceğimiz o anın kurgusunu bitirememişim.
Düşüncelerimden sıyrılmak, kendime gelmek için çevreye bakınırken, yağmur damlalarının indiğim minibüs’ün camlarına yapışıp gittiğini, yağmurun beni terk ettiğini fark ettim. Hava ısınıp, ağırlaşmaya başlamıştı. Ne işim vardı, bu şehirde. Sorgulamanın uzamasını yaklaşan minibüs engellemişti. El edip durdurdum. Nereye gidecek, nerede inecektim sorusuyla bir kez daha karşı karşıya kalmış olsam da kararımı vermiştim. Ücreti verirken, "sahilde ineceğim" dedim. Karar vermiş olmanın verdiği güven rahatlatmıştı beni. Yine de bilmediğim bir şehirde olmanın tedirginliğiyle şoförün, dönüp "büyük sahil mi, küçük sahil mi" diye bir soru yöneltebileceği sanrısına içimden acele bir cevap hazırlamıştım. "Fark etmez"... Korku denen duygu, yabancısı olduğun şehirde böylesi komik ve aptalca soruları aklına getirip tedirgin ediyordu insanı. Şoför böyle bir soru sormamış, kendime güvenim yerine gelmişti. Maviyi görünce kararımı verebilirdim nasılsa.
Manzaranın seyrine koyulmak en güzeliydi. Hayallerime denk düşmeyen bir seyre koyuldum. Yol üstüne sıralanmış portakal çiçeklerini ararken anlamıştım geciktiğimi. Bahçe çitlerinden dallarını yola sarkıtmış nar ağaçları eşliğinde içimdeki sıkıntının deruni boşluğuna yuvarlandım.
-Çok severim nar ağacını. Duruşu tıpkı kadın gibidir, annem gibi. Zarif dalları kırılacakmış gibi durur. Nar çiçekleri dünyanın en güzel çiçekleridir. Güneşle renkleri turuncudan, aşk alevine döner. Ağırlaştıkça yere eğilir dalları, zarafetle taşır meyvesini.Senin bahçende var mı nar ağacı? Yoksa benim için bir tane diker misin lütfen, demiştim.
Ah, geveze günlerim.
-Bahçede var nar ağacı, demiştin.
Gülmüş müydün bunu söylerken, yoksa ben mi güldüğünü hayal etmiştim. Portakalı kadar nar ekşisiyle meşhur bir şehirde yaşıyordun ve ben bunu bilmiyordum. Benim şehrimde nar ağaçları yoktu.
- O zaman bana nar yolla, demiştim sevinçle.
Yollamıştın, nar ekşisiyle birlikte...
Görmemek adına nar ağaçlarını bakışlarımı yere indirdiğimde, asfaltın bittiği noktadan itibaren toprağı donatan gelinciklerle göz göze gelmiştim. Yüzüne bakmaya kıyamadığım güzellik ve acı aynı anda kucaklayıvermişti beni. Birlikte dinlediğimiz, "gelincik" şarkısının sözleriyle dondu kaldı yüreğim.
Sevdik birbirimizi deli sevdik
Saçları sırma gelincik
Gözleri sürme gelincik
Suçumuz neydi bizim...
Çabucak kaldırdım gözlerimi asfalttan. Kapattım içimdeki şarkının sesini. Bu şehir beni ağlatamaz, üzemez. Sen de... Ağlamak güçsüzlerin işi. Ben güçlüyüm. Değil mi? Sen dememiş miydin. Derin kalın, diye. Minibüs hızla maviye yaklaşıyordu.
Yol ayrımında
Maviyi seçtim
Artık maviydim
Gökyüzü masmavi
Deniz de öyle
Yaşlı gezegende
Bence aşk da mavi
YORUMLAR
Uzun bir ara oldu tabi görüşmeyeli. Burada olduğunu öğrendiğimde hemen sayfana geldim. Bugün de bu öyküyle karşılaştım.
Öykünün anlatımı harika. İnan Zeynep Hanım, çok beğendim.
Yaşanan olay kurgu sanıyorum. Devamını bekleyeceğim...
Tebriklerimi, sevgilerimi bırakıyorum...
Yakamozmavisi
Güzel yorum için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
Sanıyorum seri bir öykü olacak...
Satır aralarında hayalkırıklığı aramaya gerek yok. Öylesi belirgin ki ruhun kırılmışlığı.
Nar ekşisinin adını koymak kenti anlatmakta bir nevi. Ancak bildiğim bu kentin bir özelliği vardır; o bahsettiğiniz yer deniz kıyısında olduğu için nar pek olmaz. Narlar, denizden daha içerilerdeki ilçelerde yetişir bu diyarda. Evlerde olur yine de tabii.
Bu yazıya sonra yine döneceğim sanırım. Olaydan tıkandım.
Selamlar...
Yakamozmavisi
Teşekkür ederim güzel yorum için.
Saygılarımla.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.
ustalıkla kaleme alınmışgüzelbir yazı.anlatımın sade ve akıcılığı okuyanı sıkmamakta.
bu yazının devamı olmalı bence.
tebrikler.
Yakamozmavisi
Saygılarımla.