12
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1457
Okunma
Gelin kaynana…
İnsanlık tarihi kadar eski, yüzyıllardır süre gelen bir çekişmedir bugün yazacağım yazının teması.
Herhalde benim gibi dikkatinizi çekmiştir, kaynana damat, ya da kaynata damat değil de, ille de gelin kaynananın adı çıkmıştır bir kere.
Yeri gelir kızı ile daha çok problem yaşar anneler, amma söz geline gelince kızlarına toz kondurmayan anneler, bülbül kesilir gelinlerini şikâyet için.
Bu nerden çıktı dersiniz belki de, anılarda yolculuk yaparken hatırladığım bir olay sebep oldu bu ezeli çekişme hakkında yazmak için.
Doksanlı yıllar, aile dostumuz arkadaşlarımız, iş yerine yakın olsun diye Haseki hastanesinin civarında bir apartmana taşınmışlardı. Gelin, görümce, ben bir de başka arkadaş sık sık birbirimize gidip geliyoruz, hâlâ da dostluğumuz sürer.
Bir gün görümce olana gittik,
-Dün ne oldu biliyor musunuz, üst kattaki komşunun gelini, kocasının ve kaynanasının dırdırlarından bıkıp balkondan atmış kendini, bir gürültü bir kıyamet.
-E e sonra bir şey oldu mu?
-Öldürmeyen Allah öldürmüyor, gelin bir de hamile, nasıl bir ruh halindeyse, bebeği falan gözü görmüyor, tam kendini atmak için demir parmaklıklı balkonun dışına çıkınca, alt dükkândaki bakkal dışarı çıkmış bağrışmaları duyup, kollarını açıyor, bakkalın omzuna çarpan gelinde bir şey yok, bakkalın omuzu çıkmış.
-Peki sebep ne bu genç kadını bu kadar yaşamdan soğutacak kadar?
-Biz yeni taşındığımız için detay bilmiyorum, sadece, ana oğul biraz huysuzlarmış, komşuların söylediği.
Sonra benim arkadaş az zaman sonra başka bir binaya taşındı, gelişmelerden haberimiz olmadı.
Arada aklıma gelir, düşünürüm, insanoğlu çevresindekilere hayatı cennet de yapar cehennem de!
Can çıkmayınca huy çıkmaz bilirim, ama insan kendini bilirse, aksi huylarını değiştirme gayretinde olmalı.
Gelelim gelin kaynanalar niye anlaşamaz?
İlk önce ayni erkeği farklı sahiplenme duygularından.
Anne dünyaya getirmiş, belli bir yaşa kadar onun bütün bakımı ve hayatını düzene koymuş, birden bir kişi daha çıkıyor, onunla sevdiği canını bölüşmek durumunda kalıyor.
Gelin eşini haliyle çok seviyor, ama o sevdiği de sürekli ‘annem şöyle yapardı, böyle yapardı’ diye kıyasa başladı mı buyurun kavga hazır.
Burada herkese önemli fedakârlıklar düşüyor.
Anne biraz geri çekilip, bu iki gencin, hayatlarını kendileri yönetmelerine izin verecek.
Yaptığı yemekler, ya da ev işlerinde olsun gelinini takdir edecek.
-Ben şöyle yaparım böyle yaparım diye, hep kendi fikirlerini dayatmayacak.
Çok güzel olmasa da fikrini sorduklarında,
-Ellerine sağlık, kızım sen beni de geçiyorsun diyerek gönül alacak.
Gelin bir şeye itiraz edip, farklı bir fikir beyan ettiğinde, öz eleştiri yapıp,
benim kızım bunu yapsa kırılmam gücenmem, o halde geline de gücenmeyecek.
Tabii bunlar gelin cihetinden de bakılınca geçerli.
-Bunu bana annem söylese gücenmem, o halde kayınvalideme de gücenmemem gerekir diye düşünecek.
Yemek hazırlamış, işten gelen oğlunu ve gelinini davet etmek isterse, programı her zaman geliniyle planlayacak.
Oğlunu arayıp,
-Sevdiğin falan yemeği yaptım akşama gelin, demek yerine.
-Kızım şu yemeği yaptım, başka bir düşünceniz yoksa gelmek isterseniz, seviniriz, diye plan ve programı geliniyle konuşursa, gelin bunu bir dayatma gibi değil de bir davet hem de onunla planlanmış bir davet olarak sevinerek kabul eder.
Bu anlattıklarım normal, akıl sağlığı yerinde insanlar için geçerli tabii ki!
Yoksa ne cadaloz kayınvaldeler, ne şirret gelinler yok değil.
Devam edecek
30 Eylül2012