- 666 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Mevsim Senfonisi
Aşklar yaşadım deniz fenerleri gibi uzak,
her fırtınanın sonrasında onu aradım.
Aşklar dolaştım, rotasız gemilerle
Her seviyorum dediğimde kaybettim...
Güneşine yüzümü döndüğüm günler gecemin atardamarını zorluyor şimdi. Geçmiş günlerin çamurlu akıntısında kendimi arıyorum. Bir üzüntü kaplıyor bedenimi. Sabahlar uzak, içimi bir ben görebiliyor, suskunluklarıma yorum arıyorum. Pencereme uzanan yaprak, odama girmeye çalışan ışık ve bedenimi saran yorgunluk anlatılır gibi değil.
Yaşarken aşılmalıymış oysa acılar. Yaşarken hesaplanmalıymış tüm ince değerler. İnsanlar yağmurdan niye kaçarlar diye düşünmüşümdür hep. Günler vardır hani, yaşanmışlığın akılda kalanları. İşte öylesi günlerde kuluçkaya belenen acıları çıkarınca tüm hüzünlerin biyografisi ile sevginin haritası çizilir; oluklardan akan su gibi sarıp sarmalar insanı.
Bir sabah ülkemin sokaklarında, şu ayağımı sıkan pabuca inat yürüyeceğim. Bir sabah, nemli bir göz olup yağacağım şu kentin üzerine. Sağa sola kaçışan insanlara rüyalarımı anlatacağım. Gördüğüm tapılası rüyalarda sevginin ne kadar yüce bir değer olduğunu, yaşamın rüyalardaki kadar gerçek olduğunu, ancak anlamsız kaprislerle bu büyünün bir sabun köpüğü gibi patlatıldığından söz edeceğim.
Sevginin ellerini her tutmaya çalıştığımda, itildim, kakıldım ve horlandım. Yüreğimdeki figürlerden yarattığım nice tabloları serdim önüne, eşsiz bir manzara gibi. Aşağılandım, girdaplara atıldım. Seviyorum dedim, yılmadan, usanmadan. Sevgi dağlarımdan topladığım rengârenk çiçeklerle ortada kalakaldım. Ferhat oldum, Kerem oldum, en sonunda Mecnun oldum bu yeryüzü cehenneminde.
Aşklar yaşadım deniz fenerleri gibi uzak, her fırtınanın sonrasında onu aradım. Aşklar dolaştım, rotasız gemilerle. Her seviyorum dediğimde kaybettim. Söylemek mümkün olsaydı bir daha sevdiğimi, veda ettiğim gözlerine asla bakmazdım. Mümkün olsaydı yeniden, yeniden sevmek, gözlerinden düşen o yaşlara kanmazdım.
Düşüyorsun gözlerimden şimdi. ’Kal biraz’ desem çok geç biliyorum. Aşina bir çehreyim sana bundan böyle. Vedamın suretlerine son kez bakabilirsin, son kez tutabilirsin bu aşk tabutunun ucundan. Güneşine sarıldığım günler ezgisini yitiren bir mevsim senfonisi olmuş şimdi. Aşınmış umutlarımla, bir üzüntü gibi sararmış yüzümle gülemem sana.
Bir öpüşün çekingen dudağında, susarak zor ve çözümsüz yollara sürdün beni. Güneşinin halkalı ışıltılarından uzak tuttun yüreğimi. Susuz yalnızlıklarının çöl iklimlerinde, acının dönemecinde çöreklenen sevdamı göğsünün kumsallarında yalnız bıraktın. Ateşler yaktım ısıtmak için bedenini, ışıklar yaktım aydınlatmak için yolunu. Saatlerin hızla dönen uçlarına her tutunduğumda yüzyıl ötelere düştüm, seni her özlediğimde hayali sarılışlarla avundum.
Saçlarımda ne çok güz birikti bir bilsen. Kimi zaman uzaklarda, öbür ucunda maviliğin, isimsiz bir balıkça, sonsuz zamanların yüreğime serptiği tuzlar gibiydi hayat. Ne zaman uyumaya kalksam düşlerime giriyor, ne zaman üşüsem ellerini buluyordu ellerim. Bir zamanlar kana kana içiyordum yüreğini aşk harmanımda.
Şimdi, örselenen yüreğimde sabah akşam kurtlar ulur oldu. İçimdeki simsiyah gecelerde uçuşuyor yarasalar. Amansız bir gökkuşağı dolanıyor şiirlerimde ve usul usul emziriyorum acıyı. Derelerim kurudu, acının göğünde her şey silik. Aşk’a yürümek için cesaretim yok. ’Susma’ diyorsun ve konuşmamı istiyorsun. Yıllardır ben konuştum, sen sustun. Bu aşk, bu sevda göze geldi ve yamalı bir bohça gibi bir kenara atıldı. Ne söyleyeceksen hemen söyle, yıllardır çalınan bu mevsim senfonisine asil bir duruş ol sözlerinle...
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
harika olmuş yazınızın her cümlesi..
yalnız bir yerde 'Gördüğüm tapılası rüyalarda sevginin ne kadar yüce bir değer olduğunu, yaşamın rüyalardaki kadar gerçek olduğunu, ancak anlamsız kaprislerle bu büyünün bir sabun köpüğü gibi patlatıldığından söz edeceğim.' demişsiniz ya keşke ' tapılası ' yerine başka bi sözcük kullansaydınız...
umarım eleştirmeme kızmamışınızdır..