- 722 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TAHAMÜLSÜZLÜK
Tahamülsüzlük
Toplumsal uzlaşma sınıfların çıkarları ile doğru orantılıdır. Her sınıf bulunduğu toplumda belirli doğrularla kendisine yaşam hakkı tanır. Bu doğruların kendi sınıfının çıkarlarını baz alır. Ekonomik temelli olan sınıf çıkarları her toplumsal dönemde kendini muhafaza eder. Dönemin niteliğine bağlı olarak tarz ve yönelim anlamıyla belirli değişimler ve dönüşümler yaşanabilir yani Bir sınıf kendi sınıf çıkarlarını korumak adına bazen bir başka sınıfın tahakkümünü kabul edebilir. Bu bir sınıfın bir başka sınıfın çıkarlarına tahammül etmesidir. Ama hiçbir zaman uzlaşmaya dönüşmez dönüşmesi halinde uzlaşmaya zayıf bir pozisyonda katılan sınıf doğalında kendi ilkelerini çiğneyip karşı sınıfın boyunduruğu altında girer ve otorite olan sınıfın taklit etmeye başlar.
Uzlaşma iki sınıf arasında olur yada iki sınıfın dolaylı temsilcileri arasında olur. İki sınıfın yani burjuvazinin ve proletaryanın bir birleriyle uzlaşma imkanı bulunmamaktadır. İki sınıfın arasındaki çelişki Antagonist olup olası bir şekilde uzlaşmaya dönüşmesi her iki sınıftan birinin kendinden ciddi ödünler vermesiyle açığa çıkar. İdeolojilerin bu tarz uzlaşma ortamlarında esas niteliğini büyük olasılıklar yitirir. Sınıfların bir birleriyle olan ilişkilerinde tahammülü dışına çıkmaları yani uzlaşmaları mutabakata varmaları asıl benliklerine ihanetle gerçekleşebilir.
İki sınıf niteliğini korumak adına karşı sınıfı bertaraf etme gayreti her dâhim güder. İktidarı elinde bulunduran sınıflar oluşabilecek muhalif durumu öncesinden sezip önlemler almaya çalışır. Önlemin ne olduğu tamamen sürecin niteliğiyle alakalıdır. Bir yanda insanları yoksullaştırarak çaresizlik içerisinde kendisine bağımlı hale getirirken diğer yandan insanların yaşamında birçok alternatif oluşturarak bir konuya yoğunlaşmasını engeller.
Sınıfların birlikte yaşaması tercih değil zorunluluktur. Burjuvazi ile proletaryanın birlikte aynı dönemde yaşamasının sebebi zorunluluktur. İki sınıf da birbirinden koparılamaz bir birinden koparılması ikisinin de zaman içersin de yok olmasıyla mümkündür. Proletarya burjuvazinin var olmasından kaynaklı vardır. Burjuvazinin yok olması proletaryayı da sonlandıracaktır.
Emek kavramı proletarya ile özdeşen bir kavramdır. Ve emek kavramı burjuvazinin varlık gerekçesidir. Emek kavramının olmadığı yerde burjuvazide yok olacaktır. Doğalında proletarya da bir zaman sonra yok olacaktır. Yabancılaşmış bilincin sonucunda açığa çıkan emek hem kavram olarak hem de meta olarak yabancılaştığı üreticiye karşı tahakküm kurmaya çalışır. Yabancılaşan bilincinin birikiminin devası boyutlara ulaşmaması da o devası boyut da ki bilincin altında milyonlarca insanın hatta milyarlarca insanın uşaklık yapmasına yol açar. Bilinç yabancılaştıkça kutsallaşır ve fetişizm açığa çıkar. Bilinç biriktikçe insanın karşı koyabilme gücü zayıflar. Çünkü karşısında binlerce insanın bilinci birikip dikilmiştir. İşçi ayaklanırken var olan bilinci gözetmek ve sonrasını düşünmek zorundadır. Bunu düşünen işçi tahammül edişini sürdürür.
Sınıfların antagonist niteliğine rağmen birlikte yaşaması güçleri ve niteliği ile alakalıdır. Proletarya burjuvaziyle aynı çağda, aynı coğrafyada aynı topumda yaşıyor olması tamamen tahammülle alakalıdır. Tahammülün ortadan kalması burjuvazinin sonunu getirecektir. Tahammül ise güçle orantılıdır. Her sınıf gücüne göre tahammülünü kontrol eder. Bir sınıf ne kadar çok güçlenirse oka dar tahammülsüzleşir. Burjuvazinin tahammülsüzleşmesi bunla alakalıdır. Güçsüz olan burjuvazinin Fransız ihtilali esnasında derebeyliğine karşı proletarya ile olan ilişkileri güçle alakalıdır. Irakta Afganistan’da, Pakistan’da, Afrika’da, Hindistan’da burjuvazinin bu kadar pervasızlaşması da gene otoritesiyle alakalıdır. Avrupa da Asya da, Afrika da ve dünyanın birçok yerinde sosyalizmin etki alanı genişlerken sosyalizmin hayaleti dünyanın bir çok yerinde dolaşırken ve insanlığı etkisi altına alan sosyalizm paradigmasının karşısında olan hitler faşizmi musallini gibi kafatasçı faşist önderler dahi insanlara faşist olduğunu söylemekten ziyada Sosyalist olduklarını söylemleri ve “nasyonal sosyalizim” gibi bir safsatayı uydurmaları bundan kaynaklıdır.
Bir siyasi organizasyonun bir siyasi partinin bir sınıfın asıl niteliğinin ne olduğu her zaman o sınıfın tahammülsüzlüğüyle ilgilidir. Tahamülsüzlük de bulunduğu dönemde erk olup olunmadığıyla alakalıdır…
ÜLKER SARI
29.09.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.