- 1124 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Akreple Yelkovanın Kavgası
Akreple yelkovanın kavgasıdır, ömür. Hep onlar yüzünden çabucak geçer ömür. Yelkovan hızlı koşar, akrebin ağırbaşlılığına inat. Kızdırır zaman zaman akrebi, koşmaya başlar o da, belki yakalarım umuduyla yelkovanı. Arada olan bize olur. Geçip gider zaman habersizce. Bir de bakmışız yıllar geçivermiş. Daha dün çocuktuk, okul yolunda koşardık. Bu gün balkonun köşesinde elimizde kağıt,kalem güya şiir yazıyoruz.
Baharlar çoktan geride kalmış. Sonbahardır yaşadığımız. Ve hayatımızın eylülüdür aylardan. Hiç gitmesin isteriz eylül. Biliriz sonrası karakıştır. Neden hüzünler, ayrılıklar eylüle yüklenir bilir misiniz? Kışın suçudur bu aslında. O dur eylüle iftira eden. Kıskanırlar hep eylülü, kasım da aralık da. Çünkü kendileri renksizdir. Oysa eylül hayatın bütün renklerini taşır. Kızıllar, sarılar, kahverengiler, yeşiller… Renk renk meyveler… Bolluktur eylül. Kışın bile eylülün nimetlerinden yararlanırız. İşte yine bir kıskançlık krizinin acısı yaşıyoruz biz. İnanmışız anlatılanlara, “eylül hüzündür”. Ömrümüzün son demlerini de sonbahara benzetiriz. Aslın da kötü de değilmiş hani, sonbahar kadar, eylül kadar bereketli ve renkliyse varsın sonbahara benzesin ömrümüzün son demleri.
Takvimlere ne demeli? Sanki bir acelesi var. Neden hiç unutmaz her gün bir yaprak eksilmeyi. Hiç düşünmez mi bizleri? Her gün bir yaparak düşerken bizimde ömrümüzden bir günü götürmez mi beraberinde. Oysa daha çok işimiz vardı. Bir önceki yaprağın arkasından yemek tarifi alacaktık, tarihte bugün neler olmuş öğrenecektik. Neden bu acele?
Bazen akreple yelkovanın savaşında sıkışıp kalır ömrümüz. Bazen takvimden düşen yaprakların peşinden koşar çaresizce. Kışın renksizliğini, soğuğunu aralığın sözüne kanıp eylüle yükleriz. Oysa hüzün içimizdedir. Kaynağı ise biziz. Başıboş hırsımızın, gereksiz hüzünlerimizin arasında koşuşturup dururken güneşin çoktan battığını fark edemeyiz. Çiçekler solmuş, göçmen kuşlar çoktan veda etmiş…
Acılar da vardır yaşamın içinde mutluluklarda. Hüzünlerde rol alır ömrümüzün filminde umutlarda, sevinçlerde. Çünkü her şey insana ait, insana hastır. Bize düşen güneş ışıklarını doldurup ceplerimize gerektiğinde serperek yolumuza devam etmektir. Doldurup sevinçleri heybemize sıkıntıya düştüğümüzde, gözlerimize, dudaklarımıza ve yüreğimize doldurmaktır. İşte o zaman yeniden yeşerecektir yaşama umudumuz. Hayata dört elle sarılacak gücümüz canlanacaktır.
Yaşam bize umulmadık şeyler sunar bazen. Bazen kendimiz ediniriz acıları hüzünleri, kadere gerek duymadan. Sorunları fırsata çevirmek elimizde oysa. Anlatmak istediğim kesinlikle Pollyana’cılık değil. Yeter ki kabuğumuzu kırıp etrafımızda olanı biteni görebilelim. Mücadeleden yılmayalı, yaşama gücümüzü kaybetmeyelim.
Varsın savaşsın akreple yelkovan. Varsın her gün birer birer azalsın takvimdeki yapraklar. Cebimizde güneşin aydınlığı ve sıcaklığı, heybemizde küçük sevinçler, mutluluklar ve umutlar olduktan sonra kim yıkabilir bizi, kim?
YORUMLAR
Zamanın bu hiç durmayan döngüsünde, insanların da zamanla amansız kavgasında en büyük yenilgi ya da en kolay yenilgi umutsuzluklara düşüldüğü anda gelenlerdir. Ayakta hem de dimdik ayakta olmalı dedim okurken. Başaramayan bu yazıyı yazamazdı.Çok güzel yaşam dersleri gibiydi. İlgiyle okudum Takvim yapraklarını.
dostyeli tarafından 9/29/2012 2:25:17 PM zamanında düzenlenmiştir.