2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1028
Okunma
Şok! Şok!
Öğretmen öldü!
Öğretmenini derste bıçaklayıp öldürdü.
İzmir’in Karabağlar ilçesinde bir ortaokulda sekizinci sınıf öğrencisi, derste fen bilgisi öğretmenini bıçaklayarak öldürdü.
Gün geçmiyor ki gazetelerde bu tür haberlere rastlamayalım. Her gün cinayet, her gün şehit ve her gün yok yere sokak ortasında öldürülenlerin haberleri. Gelen en son haber eğitimci cinayetiydi.
Öğretmenleri tehdit eden, okul müdürüne yumruk sallama cesaretini gösteren öğrencileri, bu toplum ne zaman yetiştirdi ve çocuklarımız bu hale nasıl geldi?
Bir öğrenci elindeki geç gelme yazısını hangi cesaretle öğretmeninin yüzüne fırlatır.
Sorunlu öğrenciler okul yönetimince ya da öğretmenlerince tespit edildiğinde neden psikolojik destek verilmez?
Öğretmen kurtarılamadı…
Peki ya öğrenci kurtarılabildi mi?
Hayır.
Öğretmen bir öfkeye kurban oldu. Onunla birlikte çok hayat mezara girdi, kendi çocukları dışında birçok çocuğun geleceği yok edildi.
Öğrenci hapishaneye gitti. Yargılama sonunda ne olacak şimdiden bilemeyiz. Ceza alacağı kesindir. Onun da hayatı ve özgürlüğü artık demir parmaklıkların ardında. Eline vurulan kelepçe ömrüne vuruldu. Alnında öğretmenini öldüren öğrenci gibi bir lekeyle yaşayacak, büyüyüp tecrübelendikçe bunun vicdan azabını duyacak yaşadığı sürece.
“Öğretmenlik nedir? Sorusuna verilecek cevaplar içinde hiçbir cevap öğretmenlik mesleğinin kutsallığını ve gelecek nesiller için önemini tek başına anlatmaya yetmez. Öğretmen anadır, babadır, öğretmen eserine paha biçilemeyecek kadar değerli bir madendir. En önemlisi öğretmen, kendi hayatından vazgeçiştir.
Öğrenci daha ana kuzusu iken okul sıralarında tanışıyor öğretmeni ile. Okumayı yazmayı, toplamayı çıkarmayı, arkadaşlığı, dostluğu kısacası hayatı öğreniyor öğretmeninin ellerinde. Onunla yoğruluyor hayatı. Kendi geleceği ile birlikte ülkesinin geleceği için neler yapması gerektiğini de öğreniyor.
Öğrenci, ailesinden aldığı terbiye ile öğretmeninin verdiği derslerle sosyal hayatın kirlerinden, kirlenmiş insanlardan, kirli ruhlardan arınıyor okul yıllarında. Tabi ne kadarını alıyorsa…
Nasıl ki öğretmenler karşısındakinin çocuk, ya da genç olduğunu bilerek sabırla onları dinliyor ve yorulmadan geleceğe hazırlıyorsa, öğrenci de öğretmenini severek saygıyla yaşatmalı kalbinde.
Öfke, onların geleceğini ve ideallerini yok ediyor.
Türkiye’de çocuklar eğitilirken anne babanın da eğitilmesi gerek. Toplumun bazı kesimlerinde özellikle yaşam koşulları zorluklar içinde geçen ailelerde babalar ekmek parası kazanma peşinde tüm zamanını geçiriyor. Çocuğun okul ihtiyaçlarını yerine getirince sorumluluğunu da yerine getirdiğini düşünüyor. Ekmek parası kazanma dışında başka şeyleri düşünecek zamanı da bulamıyor. Birkaç işte çalışmak zorunda kalıyor. Zamansızlıktan, çocuğunun gelişimini izlemiyor, eksiklerini göremiyor ve belki de sevgisini veremiyor. Saatlerce televizyon karşısında oturan ve diziler seyreden bir annenin çocuğun kıyafetlerini hazırlamayı ve onlara yemek yapmayı sorumluluk zannetmesi de kaçınılmaz oluyor yazık ki… Çocuğunun gelişimini takip eden ve ona sevgisini veren, her şeyiyle ilgilenen anne ve babaları burada tenzih ediyorum. Sorunlu çocuklar, kalıtsal bir rahatsızlık yoksa genellikle ilgisiz ve sevgisiz ailelerden çıkıyor. Ailenin önemi çocuğun gelişiminin her döneminde kendini gösteriyor. Ve çocuk için aile; sevgi ve saygının ilkokulu oluyor.
Öğrenci çocukluktan çıkıp gençliğe adım attığında gençliğinin enerjisini alamadığı terbiye, göremediği sevgisizlikle kötü yollarda harcamaya başlıyor böylelikle.
Toplum olarak çıldırma noktasındayız. Çocuklarımız avuçlarımızın içinden kayıyor, öğretmenlerimiz tedirgin. Toplumun her kesiminde kaygı ve bananecilik baş göstermeye başladı. Anne ve babaların durumlarını gözleyen çocuklar edindikleri minik tecrübelerle hayata hazırlıksız yakalanıyor ve öfke bilincini geliştiriyor. Böylelikle yaşananlar önceden sinyal vermesine rağmen önlem alınmıyor. Çocuğun duyduğu öfke, anne babaya mı? Hayatın zorluklarına mı? Yoksa sisteme mi? Bu sorunun cevabı ne olursa olsun öfkenin patladığı nokta eğitimci üzerindeyse bir kez daha düşünmeli tüm sorumlular. Burada kendimize şu soruyu sorup empati yapmak zorundayız. Suçlu kim?
Anne, baba, öğrenci, öğretmen, toplum, sistem, yasalar, vs…
Hangisi?
Suçlu kim?
Sahi biz nerede yanlış yapıyoruz?
Hülya TÜRK
27.09.2012