- 1092 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Son düğüm IV
Mektubu göğsüne saklayan İliryalı zırhını üzerine geçirdiğinde Dore uyuyordu.
“Uyan...”
Dore gözlerini açıp uzun kirpiklerini kırpıştırdı.
“Kılıcın ışığını istediğini söylemiştin dün gece.”
“Evet” dedi kadın yatakta doğrulurken.
Odanın içindeki gümüşi parlama ışık hızıyla yeniden kınındaydı.
“İnsan saydam olmasa da ışık onu delip geçebilir Dore. Tanrılar insanların bu zavallılığını bildikleri için onlara sonsuz ışığı bahşetmek yerine karanlığı ve gölgeyi de verirler.”
Yatak çarşafından damlayan kan İliryalı’nın çizmelerinin burnuna kadar geldi.
Hanın salonuna ahşap merdivenleri gıcırdatarak inerken salonda kendi askerlerinin varlığını önce hissetti, sonra onları gördü. Salonda sanki bir savaş yaşanmış olmasına karşın tek damla kan yoktu.
“Kara Ölüm...” dedi İliryalı cesetlerin ciltlerindeki yaralara bakarak.
Hayaletler çevresinde uçuşup hastalığı nasıl getirip yaydıklarını anlattılar.
***
“Lipoendra’yla bir hesabımız var askerler. Atlarımızı Verçenik’e uçurmalıyız. Gece orada olacak, şehri kuşatanları ölümle tanıştıracağız. Sonrasını ben halledeceğim...”
İliryada Tangra Dağı’nın eteklerinden toz bulutu gibi havalanan ordu, rüzgârla savrulurcasına dağların ve kayaların tozunu alarak savaş bölgesine geldiklerinde Lipoendra Gorgonların arkasına konuşlanan toz bulutunun İliryalı ve askerleri olduğunu anladı.
“Demek atmaca yerine ulaştı...” dedi.
Hayalet ordunun durduğu yere baktıkça Lipoendra kuşkuya düşmeye başladı. İliryalı düşman olmadığı halde, üstelik tüm Gorgon ve Ladon kuşatmasını rahatlıkla yarıp kendisinin yanına gelebileceği halde neden orada durup kendi başına bekliyordu.
“Yoksa.” dedi “İliryalı’nın da gözü bu cennette mi .?’’
Lipoendra’nın yanındaki hayaletlerden biri kuşkusunu İliryalı’ya uçurdu.
İliryalı’nın emriyle Lipoendra’nın ordusu arasına giren Chaos’un hayaletleri korku, huzursuzluk ve hastalık yaymaya başladılar.
Lipoendra daha ne olduğunu anlayamadan ordusunun dörtte biri dağılmış, dökülmüştü. Atının üzerinde Kavrun Geçitlerini kollayan askerlerin çil yavrusu gibi dağıldığını gören Lipoendra hışımla çadırına girip gergefini eline aldı ve havaya kaldırarak dışarı çıktı. Gözleri ateşler saçıyor İliryalı’nın acılar içinde son bulacak kaderini nakşediyordu.
Lipoendra’nın ordusundaki hareketlenmeyi gören Gorgon ve Ladonlar neler olduğunu anlamakta zorlansalar da Lipoendra için işlerin yolunda gitmediğini görebiliyorlardı. Komutanlarını toplayarak karşı ordunun biraz daha dağılarak güçsüzleşmesini izlemek için beklemeye karar verdiler. Saldırmak için bir sonraki sabahı bekleyeceklerdi. Bu süre içinde Lipoendra’nın ordusu iyice zayıflayacak ve güçsüz düşecekti. Nitekim gece olduğunda Lipoendra’nın ordusundan hiç kimse ayakta değildi. Geçit nöbetçilerinden Lipoendra’nın kişisel koruması ve en önemli komutanı olan Lcheriska dahil herkes toprakta boylu boyunca uzanmıştı. Lipoendra artık yeni düşmanı olan İliryalı’nın acı çekmesi için kasnağa iğneyi saplarken gözlerinden hınç dolu yaşlar süzülüyordu.
“Benim atadığım komutana ve savaşçılara nasıl acımasız, bu kadar kalleşçe gelir ölüm? O vahşi İliryalı hırsı için kimi öldürmez?” diye sızlandı ve haykırdığında tüm dağlar yankılandı.
“Kimi öldürmezsin sen İliryalı !!!”
Gorgon komutanı “Chaos bu defa bizden yana...” diyerek Ladon komutanına memnuniyetini bildirdi.
Kavrun’un arkasında son güneş ışığı da kaybolduğunda İliryalı sancılar içinde savaş emrini verdi.
Hayaletler artık görünen birer yaratık savaşçılar halindeydi. Ladon ve Gorgonlar’ın herbirini teker teker kılıçlarından geçirirken bir yandan da veba ve kısırlık yayıyorlardı. Gorgon ve Ladon nesli tamamen kuruyacak bir daha hiçbir güç Lipoendra’nın ülkesine yan bakmaya cesaret edemeyecekti.
Savaş hiçbir direniş olmadan her zamanki gibi zaferle sonuçlanmış, geride yalnızca rüzgara emanet sancaklar, bayraklar ve düşman askerlerinin uzun saçları kalmıştı. Cesetler hızla çürüyüp toprağa karışırken birkaç gün sonra bu topraklarda savaşın hiç yaşanmadığı sanılacaktı.
Sabahın ilk saatleriyle birlikte İliryalı’nın soluğu yavaş yavaş kesilirken Lipoendra’nın ordusu uyanmaya başladı. Üstelik hayaletler onun ülkesine girmemişlerdi. İliryalı verdiği emirle tüm Verçeniklileri uyutarak savaştan uzak tutmuştu. Lipoendra gergef sayesinde hayaletlerin büyüsünden kurtulmuştu. Lcheriska gözlerini yavaş yavaş açtığında başı Lipoendra’nın dizlerindeydi ve kadın onun uyanması karşısında mutluluk gözyaşları döküyordu.
Verçenik askerleri bitkin ve acılar içindeki İliryalı’nın atıyla birlikte teslim olduğunu Lipoendra’yla görüşmek istediğini haber verdiler. Genç kadın kucağındaki Lcheriska’nın itirazlarına rağmen derhal dinlendirilmesi ve rahat etmesi için emir verdi. Oysa o da diğer askerler kadar diriydi ve dinlenmeye ihtiyacı yoktu. Terzi kendisini ya İliryalı’dan kaçırıyordu ya da kendisine hoş bir sürpriz yapacaktı. İkincisi olmasını dileyerek Lipoendra’nın emrine itiraz etmedi.
Derhal otağına geçen kadın gergeften etamini sökerek suya attı. İliryalı bu sayede iyileşecek büyünün etkisinden kurtulacaktı.
Çadıra giren İliryalı ile uzun süre sonra ilk kez karşılaşıyorlardı.
“Neden geldin?” diye sordu kadın.
İliryalı göğsünden mektubu çıkarıp plan masasının üzerine bıraktı ve “Gergefi almaya geldim” dedi “Kaderim artık bende olacak. Ne Chaos’ta ne de sende...”
Lipoendra elindeki gergefi tereddütle uzattı. İliryalı gergefi alıp kırdığı anda içindeki bir yükün kalktığını hissetti ve otağın içinde büyük bir hava akımı oluştu. Hayalet ordu otağın üstünü parçalayıp bir girdap halinde gökyüzüne yükseldi.
İliryalı artık yalnızdı.
Kapıdaki acemi Verçenik askerleri tereddüt içinde bekleşirlerken az önce teslim ettiği kılıcını askerlerden geri aldı. Hayaletlerin gürültüsüne çıkan Lcheriska çadırın kapısında dikilirken, kendi alanlarındaki yabancı askeri durdurmak için adım attığı anda İliryalı’nın kılıcı genç adamın burnunun üstünden girerek iki gözünü birden enine keserek beynine saplandı. Kılıcını geri çektiğinde hızla arkasına dönüp Verçenik’li başka kimsenin kendisine karşı gelip gelemeyeceğini görmek için gözlerini üzerlerinde gezdirdi.
Lipoendra’nın öfke dolu gözleri üzerindeydi...
“Hep söylediğin gibi Lipoendra, artık Terzi değilsin ama ben İliryalı’yım.” diye bağırdı. Atına bindi ve oradan hızla uzaklaşırken Lipoendra yamaçtan inen atın arkasından bir süre baktıktan sonra oku ve yayını almak için çadırına doğru yürüdü.
lacivertiğnedenlik /chaotica
YORUMLAR
Laci dostum sen çok kötüsün hemde çooookkkk.
Amacın meraktan herkesi çatlatmak sanırım...Yarına kadar bekle allah bekle Lipoendra’nın kıl çadırdan oku ve yayıyla çıkınca İliryalıya ne olacak diye...Savaş kazanıldığına göre olaylar daha mistik yerlere gidecek....
Sen çılgınsın dosdum ve senin zekandan bir parça çalmak için çok şey verirdim bilesin ...
Kılıçıyla öykü yazan dostum zırhına sağlık...kutlarım....en derin saygılarımla....
lacivertiğnedenlik
Bu bölüm diğerlerinden daha sürükleyiciydi. Bilirsin laf olsun diye konuşmayı methiyeler dizmeyi sevmem. Fakat bu öykü gerçekten övgüyü hak ediyor. Her satırda bunun bir film olması halinde ne çok izleyicisi olacağını düşündüm.
Terzinin İliryalının topraklarına göz diktiğini sanması biraz tuhaf durmuş. Bu iki karakter birbirleriyle o kadar iç içe ki, ikisi de bir diğerinin ne yapıp yapmayacağını iyi bilmesi gerekir.
Bitmesini istemiyorum. Uzun zamandır okuduğum en heyecan verici öykü.
Sevgimle.
lacivertiğnedenlik
Teşekkür ederim toprak devam etmesini istiyor musun :))
lacivertiğnedenlik
Aynur Engindeniz
gogol'u okurken hissettiğim aynı hisler:isimler bu kadar fazla ve bu kadar karmaşık olmak zorunda mıydı? bunu hatırlayıp yazmak da marifet:)
yazara göre uzun saçlı olmayan birinin saçından bahsetmek israf..
sonunu iyiden iyiye merak etmeye başladım hakkaten.