Yeşil Hayattır
(Gezi notları-5)
“YEŞİLDE NE ARAR DA BULAMAZ İNSANOĞLU?”
Sağlı sollu heykeller ve biçim verilerek sanatkârca budanmış çam ağaçlarının süslediği yoldan parka giriyoruz. Olabildiğince yeşillik, olabildiğince ferahlık, olabildiğince huzur dolu bir ortam. Burası Eskişehir’in dillere destan kent parkının girişidir.
Biraz ilerleyince içinde deniz bisikletleri, heykellerle süslenmiş adacıklar bulunan yapay bir göle rastlıyoruz. Kemer köprüden sonra banklardan birisine oturup suyu seyrediyorum. Ekip arkadaşlarım Porsuk Nehrini incelemeye gittiler. Hem suyu, hem de çimlerde ot ayıklayıp, ağaçların dibini çapalayan işçileri izlerken telefonum çalıyor: arayan Nesrin Hanımdır.
-Rasim Bey, öğretmen evine geldik, yoksunuz. Şimdi nerdesiniz?
-Kent parktayız.
-Çay bahçesinde misiniz?
-Hayır. Köprünün karşısında bir ada var üzerinde yıkanan bir kadın heykeli bulunuyor. Tam onun karşısında bir bankta dinleniyorum.
(-Yıkanan kadın diyor.) Bu cümleyi yanındakine fısıltıyla söylüyor.
Atatürk, orman çiftliğini kurarken “Bozkır yeşillendirilir mi?” diye eleştirilmiş. Buna rağmen yüce önder, Atatürk Orman Çiftliği’ni gerçekleştirmiş. Üstelik bir zamanlar Ankara, en yeşil kentler arasında sayılıyordu. Ankara kadar değilse bile onun gibi bir İç Anadolu kenti olan Eskişehir de yeşillik yönünden Ankara’yı hızla takip ediyor.
Ekip arkadaşlarım döndüğü sırada tekrar telefon.
-Rasim Bey, biz geldik nerdesiniz? Köprüye bakıyorum yukardan aşağı bir çift iniyor. Yürüyüşü Nesrin’e benzeyenin eli kulağında.
-Tamam Hoca’nım, ben sizi gördüm, doğru yoldasınız. Devam edin deyip karşılamaya ya da karşılaşmaya kalkıyoruz.
Yanındaki yakışıklı delikanlı, eşi Yücel Bey imiş. Tanışmalar tanıştırılmalardan sonra iltifatlar, özlem ifadeleri, hasret sözleriyle çay bahçesine yöneliyoruz. Bana, “Hiç değişmemişsiniz. Yalnız saçlarınız ağarmış” derken bu sözün yalan olduğunu ikimiz de biliyoruz. Tamı tamamına otuz yıl neler götürmedi ki? Bu konuda O, iltifat ediyordu ama ben gerçekleri söylüyordum. O, pek değişmemiş, ancak daha olgunlaşmıştı.
Eskişehir’de oturmalarına rağmen pek gelmiyorlarmış, parkalara. Oturduğumuz yerde hangimiz sıkça gidiyoruz ki yakınımızdaki mesire yerlerine? Gümenek’e genellikle konuklarımızı götürürdük. Ballıca Mağarasına da öyle.
Çaylar içildikten sonra şöyle bir daha gezelim dedik Bir büfede bilet satılıyor. Satılanlar, plaja giriş biletiymiş. Şemsiyeleri, şezlongları, kumuyla sahici bir plaj gördüm. Eskişehir’e getirildiği söylenen deniz burası olmalı.
Israrlara rağmen arkadaşımın evine akşam yemeğine gitmedik. Yalnız kahvaltı davetini reddedemedik.