Roman Denemesi-4
Roman deneyimimin 4. Bölümüdür. Lütfen ilk önce başlangıç bölümünü okuyup sonra buna devam edin. Yorumlarınızı bekliyorum..
5.BÖLÜM
İkinci arayışımda nefes nefese açıyor telefonu Yeliz. Birden endişeleniyorum. “Yeliz?” cevap yok. “Alo!” soluk soluğa nefesler; birkaç boğuk ses.
-Başkomiserim, diyor Yeliz.
-Hah sonunda ne oldu Yeliz, iyi misin?
-İyiyim Başkomiserim! Ofise koşuyordum da
‘of Yeliz devam et anlat be kızım’
-Hayırdır Yelizcim?
-Hayır mı şer mi bilmiyorum başkomiserim. Köyle ilgili küçük bir araştırma yaptım. Zeytinova yani. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre belde olması gerekiyor. Ama en son seçimlerden sonra belediyesi kaldırılmış ve köy konumunu almış.
-Hımm anladım Yelizcim. Böyle şeyler olabiliyor pekala.
-Yalnız Başkomiserim; Ali Rızasoy yine karşıma çıktı.
‘Hayda! Ali Bey mi? Ne alakası var bu konuyla onun şimdi?’
-Nasıl yani Yeliz?
-Şöyle ki Başkomiserim bu belediyenin kapatılmasına karşı ilk tepkiyi verenlerin başında dönemin Tarım Kredi Başkanı Ali Rızasoy geliyor. Rızasoy bir sonraki seçimlerin mutlak adayı olacakmış. Ancak son seçimlerde iktidar partisine yüzde on iki oy oranı düşünce hükümet Zeytinova’nın belediyesini kaldırarak binevi gözdağı vermiş. Tabi ki de Rızasoy’un da başkanlık hayalleri suya düşmüş. Birçok rapor, belge sunmuş. Sonunda iç işleri bakanı köye gelmiş. Küçük çaplı bir referandum oluşturulmuş. Fakat bakan köyün en zenginlerinden Ömer Hoşnut’la kısa bir görüşme yapıyor. Ve nedense Ömer köyün belediyesinin tekrar açılmasına şiddetle karşı çıkıyor ve tüm çalışanlarına ciddi tehditler savuruyor.
-Daha sonra da halk oylamasıyla belediye kapatılıyor..
-Aynen öyle başkomiserim.
-Tamam Yeliz. Bu bilgileri göz önünde bulunduracağız. Çok iyi işler çıkarıyorsun. Bu bilgileri sakın ola başkasına duyurma. Bizde köye yaklaştık. Görüşmek üzere.
-Dikkatli olun Başkomiserim.
Telefonu kapıyorum. Anlamlı bakışlarla bana bakıyor Gökhan. “Sen de benim gibi düşünüyorsun değil mi?” der gibi
Kafamda denklemi tamamlamaya çalışıyorum. Belediye Başkanı olacak biri. Her şey hazır; Başkanlığı bile. Ama iktidar son seçimlerden istediğini alamayınca belediyeyi kapatıyor. Ali’nin tüm hazırlıkları çöpe.. Halkı ayaklandırıyor Ali. Her türlü raporu hazırlıyor. Sonunda hükümet sesini duyup bakan yolluyor ama bakanın görevi gözlem yapmaktan çok farklı. Köyün en zengini olan Ömer’i kendi yanına çekiyor, belki de birkaç gözdağı yetiyor. Ömer de kendi imkanlarından geçinenleri korkutuyor. Sonra da çoğunluk ne yapıp edilip hükümetin kararında birleştiriliyor. Ve Ali.. Bunu yediremeyip daha büyük hayallere koşuyor. Belki deu durumu avantajına en iyi şekilde çeviriyor. Ama yaptığı bir hata dışında; İntikam.
Yıllar sonra Ömer’den intikam almak için kolları sıvıyor. Ve tüm bu cinayetleri kısa zamanda çözülmesi gereken bir konu haline getiriyor ki en son akla gelecek kişi olan, kendisini saklayabilsin. Şimdi diğer üç cinayetin sebebini öğrenmek kalıyor.
Hem bugünkü toplantıda da benim tamamen güvenimi kazanmayı çalıştı ve katili başka biri üstüne itmeye çalışıyordu, muhtarın.
Bunu öğrenmenin tek bir yolu var. O da son derece titiz bir çalışmayla.
-Gökhan niye sustun? Sen pek susmayı sevmezdin, diyorum şakayla karışık.
-Düşünüyorum Başkomiserim. Acaba kaymakam.. (biran çekiniyor) katil olabilir mi? En azından teşviklendiren.
Soru dolu gözlerle suratıma bakıyor. Bense aksine, gayet rahat bir şekilde cevaplıyorum:
-Niye olmasın Gökhancım? Kaymakam da bir insan sonuçta. Duygular bazen mesleğin önüne geçebilir. Ama bizde hariç. Biz olanı biteni öğrenip adalete sunarız.
Etkili bir konuşma yaptığımı düşünsem de Gökhan’ı hayal dünyasından kurtaramıyorum. Sonra onu bırakıp yol kenarlarını ve batmakta olan güneşi takip ediyorum.
Epey yaklaşmış olmalıyız. Bayındır’ı geçtik. Çatal bir yoldan devam edip Tire’yi sağımızda bıraktıktan sonra Ödemiş yoluna devam ettik. Solumda kalan çiçek seraları rengarenk çiçeklerle dolmuş. Gözlerimi almakta zorlanıyorum. Kırmızı, sarı, beyaz ve yer yer pembe güller; tek ton sarı olarak boydan boya giden ortancalar; neredeyse bizimle birlikte yüz metre ilerleyen kan kırmızısı karanfiller.. Sanki birbirleriyle küs çiçeklerin arasını yapması için her çiçek grubunun arasına sokulmuş bodur mandalina, liman ağaçları.. Ve tüm bu görsel şölenden saçılan egzotik, mayhoş bir koku.. Bu kokuyu tamamen içime dolduruyorum. Şehrin yoğunluğundan, egzozundan, patırtısından öyle farklı bir şey ki. Geri dönüşte karım Binnur’a buradan bir çiçek almayı planlıyorum. Binnur.. Benim şanssız karım. Ne bir çocuğu var ne de bir arkadaşı. Kocasının da olmadığını söylesek pek yanlış olmaz. Her gittiği yerden arkadaşını, hatırasını koyup geldi zavallı. Kolay mı ki bir polisin karısı olabilmek.. Bu düşüncelerle tren yolundan sonra sola giriyoruz ve Ödemiş’ten de sapmış oluyoruz. Cidden de tam üç merkezin ortasında kalıyormuş. Birkaç kilometre gittikten sonra “Zeytinova’ya hoşgeldiniz” tabelasını görüyorum.
“Hoşbulduk” diye mırıldanıyor Gökhan.
YORUMLAR
Merhaba güzel gidiyor seriniz. Daha da düzele. cek inşallah. Zamanla, yazdıkça çok şeyler öğreniyoruz. Benim sadece bir önerim olacak. Başlığa roman denemesi değil de kendi orjinal ismini kullansanız daha iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü; burası okul ve herkes birbirinden çok şey öğreniyor ve öğrenecek. Diyeceğim sadece budur. Onun dışında iyi gidiyor. Roman için de aslında 2. tekil kullansaydın daha iyi olurdu aslında. Anlatma tekniği açısından o daha kolay geliyor bana. Başarılar diliyorum. Dilimin döndüğünce fikrimi söylenmeye çalıştım. Selamlar