- 836 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Yaşamak Bizim!
’’Baba oldum!’’ diye haykırdı adam koridorun yankısında, zamanın akıntısına karşı…. Takvimler 1976 yılının 11 Eylülünü gösteriyordu ve Dünya, nice acıların puslu karanlığından yarı buçuk onurla sıyrılabilen yürek sızgını, iki damlacık şiirdi henüz... Ne gereği vardı ki oysa bunca gereksiz nefesin küflenmiş bulutunda fırtınalar koparmaya! Yağmur, yağmak istiyor muydu bakalım çayırsız çölün amansız griliğine?
Neylerim ki uzak ufuklarda bir bahar, sırasını savmak için sabırsız ve nasılsa kuruyacak bir zambak tohumunun içinde telaşsızca yeşile çalarken mevsimi, kırlangıç göçlerine saklıyordu kendi iç sesini... Adamın nur topu gibi bir bebeği olmuştu. Bebek, göz gözü görmez karanlıkların yumma duvarına mahkûm edilmiş, önü-arkası-sağı-solu sobelenmiş bir ömre doğmuştu. Güneş, her zamanki cüretkârlığıyla yeni bir hayatın çelimsiz gövdesine mütecavizce dolmuştu. Zamanın kuyusunda akreple yelkovan, sabırsız bir çığlık içinde kovalaşıp duruyorlardı, bir an önce düşebilmek için kaydını, alınan onca nefesin... Derhâl adını koydular bu yaygaracı perdesizin…
Adı İsmail! Gerisi malumunuz dostlar. Ayni otobüsün, puslanmış pencere camına yanağını dayayıp, kim olduğunu umursamadığımız şoförünün bile rotasını bilmediği yolun, çilekeş coğrafyasında ilerleyen derbeder yolcularıyız işte... 30 küsur yıl önce, surlar içinin Lefkoşa’sındaki, eski hastanenin koridor yankısında zamana ’’Baba oldum!’’ diye bağıran adam, benim babamdı. Deniz dibinde bir avuç kum gibi sessiz şimdi ve habersiz tabii, o nur topu bebeğin gece siyahına bürünmüş sessizliğindeki ince sızıdan…
’’Bas gaza şoför! Senden korkan senin gibi olsun’’ diyebilir misin hayata? Dersin… ’’Direksiyon sende diye bir kibir yaptın ya, nasıl olsa sigaraya kıvılcım olmaktan öte gidemeyen bir kibrit alazı gibi derhâl sönecek hâkimiyetin’’ bile dersin belki de... Ve nerelere gidersen git, yine de başladığın yere dönersin... Gerisi, karanlığın suskunluğunda bir derin huzur ki Allah kavuştura… E mademki ucunda mutlu son var, mademki sonsuzluğun girdabı en nihayet huzur sokağına çıkıyor, o zaman iyi ki yaşıyoruz be! Yaşamak bizimdir! Ölüm bekleye dursun…
İsmail BOYRAZ