- 1641 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KISKANÇLIK KISGACI
Dayanılmaz kahırlar yaşatan, onulmaz yaralara, ölümcül hastalıklara dönüşmüş kıskançlıklar. İnsan(lık)ın var oluşumundan günümüze değin süregelen kör, sağır, amansız, ilkel duygu. Sevmeyi bilmeyen insan aşkı, sahip olma duygusuyla, kıskançlık arasında bir yere hapsediyor. Kendi yaşamına hükmedemeyen, başkalarının yaşamına göz dikiyor. Böylece birliktelikler, ilişkiler sıkıntılarla örülü sorun yumağı halini alıyor. Boşanmalar, ayrılıklar rekor düzeylere ulaşıp dökülüyor yaprak yaprak, sökülüyor tel tel.
Başka aşklara sevgilere duyulan kıskançlık aslında insanın kendi yaşamındaki eksikliğin dışa vurumudur. “İnsan hak etmediğini düşündüğü şeyi kaybetmekten korkar ve kaybetmekten korktuğu şeyi kıskanır. Yani kıskançlık, neyi hak etmediğimizi düşündüğümüzü anlamamız için müthiş bir araçtır” diyor Stefano Elio D’ANNA.
Bir birini doğuran ve besleyen iki ifrit duygudur. Kıskançlığın kaynağı; “özgüven yetersizliği” ve “kaybetme korkusu”. Kendine güvenemeyen sevdiğine de güvensiz yaklaşıyor. Bilinçaltı onu kaybedeceğini kurgulayarak kıskanmasına sebep oluyor. “Seven insan kıskanır” sözü kıskananların hastalıklı duygularına haklılık payı çıkarma çabalarından başka şey değildir. Bu ilkel duyguyu aşmış veya arınmış olanları da “geniş” olmakla itham ederek akıllarınca küçük düşürme çabası içine girerler.
Peki! İnsan sevdiğini mi kıskanır, yoksa gerçek faklı mı?
Aslında insan sevdiğini kıskanmıyor, bu bir yanılsama, toplumsal yanılgılarımızdan sadece biri. İnsan sevdiğiyle arasına giren veya ilgilenen kendi cinsini kıskanıyor. Kıskanan kadınsa, “öteki kadını,” kıskanan erkekse “diğer erkeği” kıskanıyor. Kısaca insan “hemcinsini” kıskanıyor. Yaşamda birçok kez şahit olmuşuzdur. Aldatıldığını, ihanete uğradığını öğrenen kadınların edilgen yapılarıyla, çoğunlukla çaresizlik içinde ağlayarak ilk soruları şöyle olmaz mı; “Söyle benden genç mi, benden güzel mi, bende arayıp da bulamadığın ne buldun onda?”
Kışkırtılmış egolarıyla etken yapıları saldırgan bir hal sergileyen erkeklerde durum daha farklıdır. Şayet fiziki şiddet veya cinayetle sonuçlanmamışsa, tehdit ve küfür fon müziği niyetine savrulurken, soruları da biçim değiştirir erkeklerin; “Söyle seni kaç kez becerdi, niye yaptın bunu, niye yattın, çok mu iyi, ben seni mutlu etmiyor muyum?” ve yazmayı uygun görmediğim hiddet-şiddet eşliğinde bir sürü soru yöneltirler peş peşe.
Aldatılan her iki cinste de bilinçaltı içten içe kendine sorar; “Acaba beni terk mi edecek, o nu kaybedecek miyim?” Özgüven yetersizliği ve kaybetme korkusu dediğimiz ve kıskançlığın kaynağı olan bu duygular devreye girmemiş olsa; Gidecek olan zaten benim olmamıştır deyip daha bir huzur içinde olacak insan.
Sümerler de kıskançlık duygusunun çeşitli sebeplerden ötürü günah olduğunu duymuş muydunuz? Günahtı çünkü insanda bencillik ve sahip olma duygusunu yarattığını düşünüyorlardı.
21. YY görsellik ve iletişimin yoğun kullanıldığı bir dönem. Neyi kıskanıyorsun, neyi engelleyebileceksin? Dünyada hiç kimse bir başkasını yargılayacak kadar masum değil. Yaşamın ve değerlerin yozlaşmasında, dünyanın kirlenmesinde hepimizin ufakta olsa bir katkısı/payı var.
Gerçek sevgi kuşatan fakat sınırlamayan, kişiyi özgür bırakandır. “Seven insan kıskanır” sözü gerçekliği sorgulanmadan kabul edilmiş ortak yanılgılardan sadece biridir. Asılsız bir yutturmaca sevgi adına yapılan bu tür söylem ve eylemler. Gerçekte acı olan; Sevdiğini bir başkasıyla mutlu görmek değil, seninle birlikteyken mutsuz görmektir.
Hüseyin Çelikten H/Ç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.