- 1644 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
CENNETLİK KAYINVALİDE
CENNETLİK KAYINVALİDE
Birçoğumuzun adını duyduğu veya kitaplarını okuduğu ünlü yazar Cengiz AYTMATOV’un Toprak Ana isimli romanının iki önemli kahramanı olan kayınvalide Tolganay ile gelin Aliman bende çok derin unutamayacağım izler bırakmıştı romanı okuduğumda. Nasıl bir sevmeydi o; ne derin, ne anlamlı bir anlayış iklimiydi birbirlerine karşı. Ve hep sordum kendime kitabın bitimine kadar yeryüzünde böyle gelin ve kayınvalide var mıdır diye. Kitabın sürükleyiciliği bir yana birbirlerine karşı bitip tükenmeyen akıl almaz bir sevgi desteği içinde buluyorsunuz kendinizi. Sanki et ve kemik gibi, anne ile kızı gibi, Leyla ile Mecnun’u gibi, Ferhat ile Şirin’i gibi, Kerem ile Aslı’sı gibi…Ve daha neler neler…Birbirlerinden kopmadan, bıkmadan, usanmadan sevmenin, birbirlerini anlamanın, destek olmanın sanki dersini veriyorlardı insanlığa.
Ramazan ayının daha henüz başındayken Konya’ya haziran ayı ortasında gelin gönderdiğimiz küçük kızım Fatma Zehra’nın ağır hastalığı dolaysıyla Meram Tıp Fakültesinde tedavisine başlandı. Allah’a şükür iyileşip de yoğun bakımdan üç kişilik hasta koğuşuna alındığında odadaki hastalar ve başındaki refakatçiler ile tanıştık. Bunlardan biri de hasta gelin Elif ve refakatçisi de kayınvalidesi Hatice Teyze idi. Elif annesini doğumda, babasını da 7 yaşlarında iken kaybetmiş. Elif, Hatice teyzenin oğlu ile evlenir, geçen yıl eşinin gözleri göremeyecek kadar ağır bir hastalığa yakalanır, bu da yetmezmiş gibi Elif’te kas hastalığı başlar ve gün be gün erimeye, yatağa mahkum olmaya başlar. Zaman zaman Meram Tıp Fakültesine tedaviye gelirler, herhangi bir sosyal güvencesi olmadığından Sosyal Yardımlaşma kanalı ile ilaçları temin edilir ve tedavisi yürütülür. Dört yaşındaki oğlu da eşinin kardeşinin evine gönderilir. Elif konuşamaz hale gelmiş ve artık ayakta da duramıyor ve başı da tutmuyor zavallının. Kayınvalidesi gözü gibi bakıyor gelinine. Her gün odaya geldiğimizde Elifçik hep bizim gibi ayağa kalkacağı, bizim gibi konuşacağı, bizim gibi ellerini ve ayaklarını kullanacağı günlerin özlemi ile yanıp kavruluyor. İnsan sağlığın kıymetini yoğun bakım odalarındaki hastalarının durumu hakkında doktorlardan gelecek iyi haberi hastane koridorlarında beklerken daha iyi anlıyor. Yoğun bakım odasının kapısı her aralandığında hep o iyi haber bekleniyor, bir asra bedel saniyeler içinde. Konuşamayan, ayağa kalkamayanları görünce anlıyor insan sağlığın kıymetini. Organlarının bir kısmını kullanamadığında farkına varıyor sağlık ne büyük bir nimetmiş, ne büyük bir devletmiş, ne büyük bir lutufmuş. Yüce Rabbim bütün bu organları sanki bize vermek zorundaymış gibi düşünüyoruz hep. Odasına girip “Nasılsın Elif” dediğimizde başını sallamaya gayret edip gözleri ile “ İyiyim” diyor, hayata tutunmanın özlemi ile…Bir gün kayınvalidesi Hatice Teyze’ye telefon geldi ve karşı tarafa “Ne olursa olsun Elif benim gelinimdir, O’nu bir ömür boyu sırtımda taşırım yine de yarı yolda koymam, başkalarına muhtaç etmem.” dediğinde biz kendi kızımızın hastalığını unuttuk bu cennetlik cümleyi söyleyen cennetlik Hatice Teyze’nin sözleri ile çarpıldık, sustuk, donup kaldık…”Dünyada hala böyle kayınvalide var mı” dedik kendi kendimize. Toprak Ana romanındaki kayınvalide Tolganay ve gelin Aliman geldi aklımıza. Demek ki sadece romanlarda değilmiş insanlık, gerçek hayatta da karşımıza çıkabiliyormuş diye düşündük. Zavallı Elif’in bu telefon konuşmasından belki haberi de yoktu, olsa bile bir şey söyleyebilecek takati yoktu ki, O ancak ihtiyaçlarını karşılayan, annesi kadar kendine yakın olan kayınvalidesinin gülen ve tebessüm eden yüzünü görüyordu her defasında.
Elif’e yapılabilecek her şey hastanede yapıldığından artık geri kalan kısmı evde de yapılabilir düşüncesi ile memleketi Akşehir’e gönderilecekti. Amcasının yanında kalmakta olan dört yaşındaki oğlu annesinin eve geleceğini öğrenince hemen eşyalarını toplamaya başlamış, yengesi “Oğlum napıyorsun, niye eşyalarını topluyorsun” deyince “Yenge, annem yarın evimize gelecekmiş eşyalarımı topluyorum, artık annemle beraber kalacağız yarın anneme kavuşacağım” diye sevinçten havalara uçuyor. Bir kez daha hastane odalarında hayatın bir başka yönünü anlamış oluyorduk, dört yaşındaki bir çocuktan yatalak da olsa anne özleminin, anne sıcaklığının, anne kucağının ne demek olduğunu…Rabbim annelerimizin ve sağlığımızın kıymetini ne zaman anlayabileceğiz acaba, Sen bize bunları anlayabilme şuuru ver.
Elif’i evine götürdüler. Bir hafta sonra kızımız iyileşip taburcu olduktan sonra biz de eşimle Bursa’ya dönerken Akşehir’e yaklaştığımızda Elif’in kayınvalidesi Hatice Hanım’ı telefon ile arayıp halini sorduk, O’da bizlere “Mutlaka evimize uğrayın size tarlamızdan domates, biber, salatalık ve mısır kopartalım, zaten Elif’de sizleri görünce çok mutlu olur ” diye ısrar edince arabamızın yönünü verdikleri adrese çevirdik. Bütün ev halkı ve akrabaları bizi gelecek diye toplanmışlar sanki biz hasta ziyaretine değil de düğün evine gitmişiz gibi nasıl da büyük bir coşkuyla karşıladılar. “İşte dedim Asil Anadolu insanı bu.” Batılıların bizleri çözemedikleri, anlayamadıkları, kavrayamadıkları mana burada gizli. Odaya girdiğimizde kollarında yine serumları ile yatakta Elif’i öyle görünce gözlerimizdeki yaşlara hakim olamadık. Evdeki dedenin gözleri de hastalıktan görmüyor ve nine de felçli…Allahım ne büyük, ne ağır bir imtihandaydık. Ben güç bela kendimi toplayıp “Hadi Elif kalk gali yatıp durma” dedim, zavallı nasıl da içten tebessüm etti bana, gözleri nasıl da parlıyordu, o anı ömrümce hiç unutamam. “Nasıl kalkayım ki” der gibiydi bakışlarıyla. Eşim yatağa doğru uzanıp Elif’i öperken Elif sevinçten uçacaktı, sanki kırk yıllık akrabasını görmüş gibiydi. O ne sevinçti ya Rabbim…Beş dakikalığına diye girdiğimiz hasta ziyaretinde bir saatten fazla kalmıştık. 35-40 kilo civarında kalan Elif’i o haliyle helalleşerek, ailesi ve Allah’a havale ederek ayrıldık Akşehir’den...O gün akşam iftarı için Eskişehir’de veteriner olan Orhaneli’li Ramazan kardeşimize söz vermeseydik belki de bizleri salmayacaklardı. Hatice Teyze biz gelinceye kadar evinin bahçesinde yetiştirdiği domates, biber, salatalık ve mısırlardan birkaç poşet vermeyi de ihmal etmedi. Bir yandan gelini, bir yandan evde diğer hasta anne ve babası, bir yandan torunu ve bir yandan evinin geçimi için tarla bahçe işleri…Eskişehir’e varıncaya kadar bir yandan arabayı kullanırken diğer yandan bu cennetlik kayınvalideye olan hayranlığım, ona yaptığım dualar, ama en önemlisi Elif için yaptığım dualarla devam etti yolculuğumuz. Hep “Ya Rabbim adı mucize mi olur bilemem ama biz Eskişehir’e varıncaya kadar Elif’i ayağa kaldır” diye gözyaşları içinde öyle dualar ettim ki, belki kendi kızıma ettiğim dualardan bile çoktu nerdeyse. Ve Eskişehir’de iftardan öncesinde ve sonrasında dualarımızda kendi kızımızdan çok Elif vardı. Rabbim şafi sıfatı hürmetine Elif’e, kızıma ve tüm şifa bekleyen hastalara şifalar versin. Ramazan Bayramı sabahı telefon ile bayramlaştık Akşehir’li bu güzel yürekli insanlarla…Rabbim sana da güç kuvvet versin sevgili Hatice Teyze…Rabbim seni cennetine alsın ve Yüce Peygamberimize komşu eylesin…
YORUMLAR
DEĞERLİ DOSTLAR BEN BU YAZIYI YAZDIKDAN BİR GÜN SONRA CENNETLİK KAYINVALİDESİNE TELEFON ETTİĞİMİZDE ONU AĞLARKEN BULDUK...O ZAMAN ANLADIK Kİ ELİFCİK ARAMIZDAN EBEDİ OLARAK AYRILMIŞ...TIBBIN YAPACAĞI BİR ŞEY KALMAMIŞDI..BİZ DE ONUN SAĞLIĞI İÇİN DAİMA DUALARIMIZI GÖNDERDİK..RABBİM YERİNDE DİNLENDİRSİN...GANİ GANİ RAHMET EYLESİN..
evet neler var ne güzel insanlar varki cennetlik bizlerin blmediği rabbim o güzel insanların yüzü suyu hürmetine bu dünyayı ayakta tutuyor
güzeldi anlatım
rabbim dedim elifçiğe şafi isminle şifa ver nerde varsa bütün hastalar açta açıkta olanlara yardım et rabbim yardım et
güzel paylaşımdı sayılarımlasınız
FARUK ANBARCIOĞLU
AYSE 09
ailesinede sabır diliyorum
sizede saygımlasınız