- 655 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMIN EŞİ ÖLSÜN - 15
Hafta sonu yeniden babasının evine taşıdı ayakları. Yıllar sonra da olsa yeniden baba oğul olduklarını anlamışlardı işte. İki arkadaş gibi oturup rahatça konuşabilecek samimi bir hava oluşmuştu aralarında.
- Peki baba, şimdi ne yapmayı düşünüyorsun diye soruverdi daha ilk fırsatta.
- Valla oğlum ; kadınsız yaşamak kolay değil bu yaştan sonra. Hem Selma da var. İster istemez yeniden evlenmeyi düşünmeye başlayacağım. Tabii bunun bir zamanı olacak.
İşte bu sözler yetmişti ona şimdilik. Hayallerine güç katılmıştı. Babası yeniden evlenmeyi düşündüğüne göre, yeniden annesiyle bir araya gelmeleri umudu mutlaka vardı. Olmalıydı üstelik. Bu umudu güçlendirmek için var gücüyle mücadele etme zamanıydı şimdi.
Daha fazla kalması gerekmiyordu şimdilik orada. Alması gereken cevabı almıştı. Güler yüzle ve elini , yanaklarını öperek ayrıldı babasından.
Oradan yine öğretmeninin evine koştu. Annesinden sonra en yakın onları hissediyordu kendisine. Mutluluğunu bir an önce paylaşmak istiyordu. Yine Tanrı tarafından kendine armağan edildiğine inandığı kanatlarıyla uçarak vardı oraya.
Ona kapıyı açan Sevim’in gülen yüzü mutluluğunun katlanmasına neden oldu. İçeriye girer girmez hemen başladı konuşmaya.
- Size bir güzel haberim daha var. Babam yeniden evlenmeyi düşüneceğini söyledi bu gün. Onu mutlaka tekrar annemle bir araya getireceğim. Elimden ne gelirse yapıp mutlaka başaracağım bunu. Artık benim de annem babam beraber olacaklar inanın !
Çocuğun bu halleri çok etkiliyordu Ece hanım ve eşini. Bu işin çok zor olduğunu tahmin ediyor ve çocuğun hayallerinin yıkılmasından endişe ediyorlardı. Yine de mutluluğuna ortak olmak istediler.
- Hayırlısı oğlum. Başarırsın inşaallah !
- Haydi bakalım göster kendini ! gibi güç verici sözler ettiler.
- Efendim, bu gün ben çok mutluyum. Eğer izin verirseniz Sevim’i gezdirmek ve ona bir şeyler ısmarlamak isterim. Ama lütfen benden olmasına itiraz etmeyin.
Gülüştüler karı koca. Sevim çoktan hazırlanmak için odasına geçmişti bile.
Az sonra gülüşerek kapıdan çıktılar Halil ile Sevim.
Yine birbirlerine aşık iki sevgili gibi el ele dolaştılar sahilde. Sevim sinemaya gitmek istemediğini, sahilde dolaşmaktan daha çok hoşlandığını söylediğinde bunun ona masraf ettirmemek için olduğunu düşünemedi bile Halil.
- Aslında ben de çok seviyorum sahilde gezmeyi, diye cevap verdi. Kâğıt helva ısmarladı ona. Çocukluktan çoktan çıkmışlardı belki ama o gün çocuklar gibi neşeliydiler.
Az sonra yanlarına yaklaşan çiçekçi kadın atmosferi bambaşka bir hale çevirdi. Halil’in içinden bir çiçek vermek geldi Sevim’e. Fakat nasıl karşılayacağını bilemediği için cesaret edemiyordu. Yanlarına yaklaşan kadın ona bu cesareti aşılamaya çalışıyordu.
- Yanında böyle güzel bir sevgilisi olan hangi delikanlı ona bir çiçek hediye etmez oğlum ?
- Şey, efendim. Biz sevgili değiliz ki !
Bu son söz Sevim’in yüzünde bir soğukluğa neden oldu. Halil bunu fark ettiğinde elini çiçek sepetine uzattı.
- Hadi oradan delikanlı ; sen onu benim külâhıma anlat ! Gözlerinize kim baksa çok kolay anlar sizin birbirinize ne kadar aşık olduğunuzu.
Kızardı iki genç de. Fakat elini uzattığı çiçek sepetinden çoktan bir kırmızı karanfil almıştı Halil. Cebinden bir miktar para çıkartıp kadına uzattı ve onun uzaklaşmasını bekledi.
Utanarak, kızararak da olsa çiçeği kıza uzatmayı başardı. Sevindi kız. Az önceki soğuk yüzünü çoktan ateş basmıştı.
- Teşekkür ederim Halil. Biliyor musun, bu benim hayatımda bir erkekten aldığım ilk çiçek.
Bu söze daha çok sevindi Halil.
İki genç hayatlarının en güzel günlerinden birini yaşadıklarına inanarak neşeli ve mutlu bir şekilde döndüler evlerine.
.................................
Halil yine heyecanlı bir şekiide annesiyle konuşma arzusu duyuyordu. Bu defa ne üstünü değiştirmeyi ne de sofranın hazırlanmasını bekleyebildi. Mutfakta annesinin etrafında neşeyle döndü durdu. Babasına gittiğini, konuştuğunu sonra da öğretmeninin kızı Sevim’le gezdiğini anlattı. Bütün bunları anlatırken gözlerinin nasıl parıldadığını gören kadın oğlunun bu haline çok seviniyordu.
- Gördün mü oğlum ; sonunda senin de yüzün gülmeye başladı. Hem ben sana Suna’nın seni bırakmasını da hayra yor demiştim. Gördün mü bak, Allah daha iyisini çıkardı karşına.
- Öyle oldu anneciğim.
-Haydi bakalım hayırlısı.
Yemekte başka şeyler geldi aklına çocuğun.
- Anneciğim be ; senin odana girdim dün akşam da biraz üzüldüm. Nasıl olsa bu sene mahsulden de hayvanlardan da güzel para kazandık. Size şöyle yeni bir yatak odası alalım mı ?
- Efendim , ne diyorsun oğlum ? Size ne demek ?
Çocuk ağzından o sözü kaçırmıştı. Size demişti.
- Şey anneciğim, sana demek istedim işte. Şöyle yeni bir yatak odası yapsak, hatta koltukları falan da yenilesek diyorum işte.
Çocuğun aklından geçenleri henüz çözebilmiş değildi kadın.
- Bu eve yeni eşya artık sadece senin için girebilir oğlum. Onun da zamanı var. Hele bir okulun bitsin, askerliğini yap gel, ancak o zaman. Bana yeni eşya falan gerekmez.
Duraksadı çocuk. Biraz umutları azalır gibi oldu. Ama bu azalma cesaret vermişti ona. Ayağa kalktı. Annesinin arkasına yaklaşıp omuzlarında tuttu. Başını başına yasladı. Kadın başıyla karşılık verdi oğlunun sevgisine.
- Anneciğim ; sana bir şey sormak istiyorum.
- Söyle canım oğlum. Söyle bir tanem. Söyle ciğerimin köşesi !
- Benim için fedakârlık yapar mısın sen ?
- Ne demek oğlum ; öl de öleyim !
- Ölmeni değil yaşamanı isterim anne, yaşamanı ve mutlu olmanı isterim !
- Peki oğlum söyle bakalım..
Ellerini bıraktı çocuk. Gezindi masanın etrafında. Cesaret toplamak istiyordu. Birden o cesareti buldu kendinde.
- Benim hatırım için babamı affedebilir misin anne ? Onunla yeniden birlikte olabilir misin ?
Başını öne eğdi kadın. Sustu uzun süre. Tüm yaşadıkları bir anda gözünün önünden geçiverdi. Ayağa kalkıp sarıldı oğluna. Uzun süre ağladılar anne oğul birlikte.
Hayır demediğine göre annesinin cevabını evet olarak kabul etti çocuk. Biliyordu zaten annesinin onu kırmayacağını. Şimdi sıra babasını razı etmeye glmişti. Fakat yeni eşi öleli çok az olduğundan biraz zamanını beklemesi gerektiğine inanıyordu. Zamanı geldğinde babasını da razı etmek için elinden geleni yapacaktı.
..............................
Ertesi gün okulda sınıfa girdiğinde kendisini takip eden bir çift elâ göz gördü. Sevim’e aitti o gözler. Onun sınıfında, arkasındaki sırada , öğrenci kıyafeti ile oturan oydu işte. Şaşkınlıkla yaklaştı yanına.
- Merhaba Sevim dedi sesi titreyerek.
- Merhaba Halil.
- Hayrola, ne işin var burada ?
- Seni dikizlemeye geldim. Güldü Halil. Birlikte gülüştüler. Öğretmen lisesinden vaz geçip kaydını bu okula ve o sınıfa aldırmıştı Sevim.
Artık iki genç aynı okulda aynı sınıfta birlikte okuyacaklardı. Her ikisinin de mutlu oldukları gözlerinden okunuyordu.
(Devam edecek)
Fikret TEZAL