- 824 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İç savaş IV
Çocukluğunun mekânı Cennet Olamayan Adama…
Susuyordu…
Bir acı boyu takip ettiği yolda…
Eylüldü! Daha sakallarına kar düşmemişti, mezhebi belli olmayan sancılar demleniyordu sanki gözlerinde… Arkasına bakmadan giden umutlarına dönün geri demeyi özlemişti!
Susuyordu…
Yalın ayak terk edilmiş derununda…
Gözyaşları yağmur oluyor, cevapsız ağlayışlarla yakalanıyordu şehrin ıslaklığına… Hadım edilmiş bir huzura sarılıyor ve di’li geçememiş bir zamanın acısını çekiyordu şimdiki zamanda…
Kâbuslar büyütüyordu adam uykularında... Kürtajla alınmış bir mutluluğun sancısını çekiyordu, gözleri yorgun bir sessizliğin mahzeni olmuştu…
“Boynumun borcu olsun seni gözlerimden bırakmayacağım” dediği çocukluğundan utanıyordu sanki yaşı… Kapı aralığında bıraktığı umutları yılgın bir sabrın gölgesinde can veriyordu…
Ve;
Kabul olmamış bir duanın noktası oluyordu gece… Kalbinin alacakaranlığına sabrın paslı kilitlerini vuruyordu adam…
Arzu haline beklemek yazıyordu…
Eylül’dü
Tehir edilmiş bir ölümden dönüyordu, gözlerinden düşen yaşların tek renk olduğu düşlere sığmak istiyordu bedeni… Yabancı kaldığı sesi, maviye susamış bir cümle arıyordu…
Ayakta kalabilmesinin zorluğu hayatta kalabilmesini zorlaştırıyordu sanki…
Evet belki de ölmeliydi “Adam”
“YitikHatıra” RecepGüneş/Eylül/ ikibinoniki
"Sabır, içinde kaynayan ateşe gözyaşlarını damlata damlata deniz olmasını beklemektir! " diyerek beni söyleten Benim Can Ablam Namı diyar Mehtap Altan’a duam ile teşekkür ederim...
YORUMLAR
ve adam sabrın şerbetini içerken genzindeki kayıp hıçkırıkta,
huzurun ruhuna bağdaş kuran kehânetini giydiriyordu çıplak yanlarına!
üşümeyecekti artık...
biliyordu
Eylül onun saçlarında aşkın acı veren asaletini harmanlayarak doğuracaktı umudun kekre sıcaklığını!...
Yitik kaybet kendini arasıra ... Zira kaybolduğumuz yerde aradığımız cevapların sabırla sarılmış tılsımı vardır...
Tebrikler gönülden...