Roman Denemesi-2
Roman deneyimimin 2. Bölümüdür. Lütfen ilk önce başlangıç bölümünü okuyup sonra buna devam edin. Yorumlarınızı bekliyorum..
3.BÖLÜM
-Durumu hemen rapor ediyor Bülent Bey. Tüm bu bilgileri de köylülerden öğreniyor.
-Yani elimizde şüpheli olarak sadece muhtar var öyle mi Kaymakam Bey?
-Orasını sen bileceksin Harun! Hemen o köye gidin ve durumu iyice öğrenin. Üç güne kadar senden sağlam deliller ve iyi bir rapor istiyorum. Senin verdiğin bilgilere göre törenlere izin verilecek.
-Hiçbir şüpheniz olmasın efendim! Hemen ekibimle yola çıkıyoruz.
Ayağa kalkıyorum:
-İyi günler efendim. Üç gün sonra görüşmek üzere.
-Dikkatli ol Harun!
Binadan çıkıyorum. Ama kafam hala cinayetlerde. Şık görünüşüyle Gökhan karşılıyor beni. Hemen yanımda bitiyor:
-Ne olmuş başkomiserim?
Bu çocukta şeytan tüyü var. Ne zaman böyle iştahla olaylara atılsa mesleğimle gurur duyuyorum.
Acele etmiyorum cevap vermekte bu onu iyice meraklandırıyor. Arabanın sağ koltuğuna iyice yerleştikten sonra:
-Gidelim, diyorum. Merkezde konuşuruz.
Merkeze varır varmaz Yeliz’i odama çağırıyorum. Koltuğuma çöküp çekmeceden bir marlbora çıkarıyorum. Zevkle kokluyorum önce. Dudaklarımın arasına yerleştirip yakıyorum tütünü. Derin bir dumanla dolduruyorum ciğerimi. Sanki son kez böyle keyifle sigara içecekmiş gibi tadını çıkarıyorum. Birden Gökhan’ın sesi çınlıyor kulaklarımda:
-Başkomiserim. Yeliz’in işi var galiba anlatmayacak mısınız kaymakamla görüştüklerinizi?
Normalde bu tür diyaloglar geçmez aramızda ama bu seferlik izin veriyorum. Ne de olsa hiç bilmediğimiz bir köyde; hiç bilmediğimiz bir cinayetle; tanımadığımız dört adamın izini süreceğiz. Nedense mesleğe seçişim aklıma geliyor. O zamanlar da böyle mi düşünürdüm? Hiç tanımadığım adamları kurtaracağım diye mi atılmıştım bu mesleğe?
Bu düşüncelerimi kapı sesi dağıtıyor. İçeriye keten pantolon üzerine beyaz, şık bir gömlek giymiş ve saçlarını arkada toplamış halde giriyor Yeliz:
-Geldim başkomiserim. Cesetlerin üzerinden çıkanları ve kurşunların kan sonuçlarını getirdim istediğiniz gibi.
Bu laflarla iyice kafası karışan Gökhan hemen atılıyor:
-Bir cinayet ha! Hem de cinayetler. E peki kaymakamla bunu mu konuştunuz başkomserim?
Zeki çocuk bu Gökhan. Başımı onaylama anlamı olarak aşağı ve yukarı sallıyorum. Konuştuklarımızı teker teker Gökhan’a da anlatıyorum.
Daha sonra Yeliz’e dönüp:
-Sağol Yelizcim. Peki sonuç ne? Var mı elle tutulur bir şey?
Sağ elinde tuttuğu not defterini açıyor Yeliz. İşaret parmağını ıslatıp iki üç sayfa geçiyor ve başlıyor:
-Var başkomiserim. Kurşunlardaki kan testlerinden sonra sırasıyla;
Vedat Uzun, Alim Özkan, Ömer Hoşnut ve Efe Doğu isimlerine ulaştık. Cesetlerden çıkan kimliklerle eşleşiyor. Silahta birçok parmak izi var ama Vedat’ın silahı en son kullanan kişi olduğunu biliyoruz. Ve kendini de o üç kurşundan biriyle öldürmüş.
Gökhan’ın suratı düştü. Ve omuz silkerek:
-E ne var bunda? Vedat; Alim, Ömer ve Efe’yi vuruyor. En son kendi de pişman olunca intihar ediyor.
-Hayır Gökhan olay hiç bildiğin gibi değil, diye araya giriyor Yeliz, dört cinayetinde katili aynı şahıs olarak düşünüyoruz. Çünkü öldürme tekniklerinde ortak bir nokta var; katil ateş ettikten sonra kurşunu cesetten çıkartıp şarjöre takıyor.
Gökhan hala kararında ısrarlı:
-Ee ne varmış bunda?
-Gökhan! Diyelim ki senin dediğin gibi Vedat katil ve pişman oluyor. En sonunda intihar ediyor. Ama intihar etmiş biri kendi bedeninden kurşunu çıkartıp şarjöre takabilir mi?
Yeliz’in bu zekice tespitinden sonra oda da kısa süreli bir sessizlik oluyor. Sessizliği bozan, satrançta rakibini çoban matına düşüren bir edayla, Yeliz oluyor:
-Daha da ilginç bir şey var.
Gökhan’ın gözleri yine parlıyor. Sadece Gökhan’ın mı? Benim bile gözlerimde bir parıltı oluşuyor. “İşte tam ihtiyacım olan şey” diyorum içimden. Yeliz’in cevap beklediğini ilk ben fark ediyorum:
-Evet yelizcim seni dinliyoruz?
-Efe; hani şu cesetlerden biri. Katil onun sol bacağını kesmiş.
-Nasıl kesmiş baltayla falan mı? Cinayet aletine ulaştın mı Yeliz?
-hayır başkomiserim. Sandığınız gibi balta veya testereyle koparılmamış. Gayet profesyonelce diz kapağı bitiminden kesilmiş ve sağlıklı bir dikiş atılmış. Enfeksiyon kapma ihtimaline karşı, ya da parmak izi vermemek için, plastik eldiven kullanılmış.
-Aferin Yeliz çok iyi iş çıkardın. (Gökhan’a dönüyorum) Hadi kalk olay yerine gidiyoruz sağlam bir iş bizi bekliyor.
-Kesinlikle Başkomiserim. Bu işinden üstensinden geliriz evelallah
Gülümseyerek bakıyorum Gökhan’a. Toparlanıyorum. Ayağa kalkıp çekmeceden silahımı ve kimliğimi alıyorum. Gökhan’a dönüyorum yine:
-Gökhan, eve falan gitmek yok. Kaymakamın emri var. Gereksinimleri yolda karşılayacağız. Ne kadar hızlı davranırsak o kadar iyi. Sana gelince Yeliz (bu sefer Yeliz’e bakıyorum) sen burada kal. Bize buradaki imkanlardan sonuna kadar kullanarak yardımcı olacaksın. Orada bulduğumuz her türlü delili ve ipucunu sana ulaştıracağım. Dediğim gibi süremiz kısıtlı; Üç gün.
Son kez ceplerimi ve cüzdanımı kontrol edip kapının ahşap kolunu aşağıya indiriyorum ki tam bu sırada Yeliz konuşuyor tekrar:
-Başkomserim!
Anlamamış gözlerle bakıyorum. Her dakikanın ne kadar önemli olduğunu bilmiyor mu bu kız?
-Şey. Cinayetlerin işlendiği silahta birçok parmak izine rastladık demiştim. Ama biri çok dikkatimi çekti açıkçası bilmenizi isterim?
Hep böyledir bu kız. Söyleyeceği en önemli şey de bile cevap bekler:
-Evet Yelizcim?
-Parmak izlerinden biri Ali Rızasoy’a ait.
Kısa bir şoktan sonra toparlanan Gökhan hemen atlıyor:
-Ali Rızasoy? Kaymakam Ali Rızasoy, öyle mi?
Evet anlamında başını sallıyor Yeliz.
Durumu hemen toparlıyorum:
-Tamam Yeliz sağ ol bilgi verdiğin için. Şimdi yola çıkmamız gerekiyor yeterince geç kaldık. Konuştuklarımızı unutma.
Asansörde son kata inene kadar Gökhan bir açıklama yapmamı bekliyor. Ama konuşmuyorum. Daha sonra kendi ele veriyor merakını:
-Başkomiserim kaymakamın parmak izi o tabancaya nasıl bulaşmış olabilir?
Bu çocuk mesleğini seviyor.
-Bunun birçok açıklaması vardır Gökhan. Yolumuz uzun. Epey bir tartışırız bu konuyu. Ama artık şu merkezi kilidi aç da arabaya binelim.
Utangaç bir hal alıyor hemen yüzü. Mahcup bir halle açıyor kapıları. Koltuğuma yerleşiyorum. Bana bakıyor arabayı çalıştırmak için. Hazır olduğumu görünce anahtarı kontağa sokuyor ve çeviriyor. Hafif gaz verip rahatça çalıştırıyor arabayı.
“hadi bakalım” diyorum içimden, “gazamız mübarek olsun”
YORUMLAR
Bir öyküde, romanda, ayrıntılar çok önemlidir.Bakarsınız güzel bir film kendinizi filmin heyecanına kaptırmışken ya da filmi beklediğiniz gibi bulmadınız kalkıp gitmeye niyetlenmişken öyle bir sahne olur ki yerinize oturursunuz.
oradan geçen bir kedi izleyicinin bütün dikkatini kendi üstünde toplayabilir.
Örneğin ayakları sakat bir kedi tekerlekli arabasında giderken yönetmen size bir işaret vermiş olur.
Anlatırken de, okurun dikkatini çekecek minik ayrıntılarla okuru diri tutabilirsainiz.
İfadeniz anlaşılır ve akıcıydı.
Herkes roman yazabilir mi herkes yazamaz.
Kıvrak bir zeka, yetenek kadar, dikkat ve disiplin de çok çok önemlidir.
Yazdıklarınızı okuyarak banta alın ve kendi öykünüze ya da her neyse yazdığınız, karşı bir gözle bakıp dinleyin kulağınıza hoş geliyor mu tarafsız bir gözle test edin derim.
Güzeldi, biraz daha renk katmak ve heyecan yaratmak için çok araştırma yapmak gerekir ama , aman ha kopyelerden kaçın derim.
Zira kendinize saygınız kalmaz.
Kolay gelsin tebrikler gönülden kutluyorum sevgiler.
Teelevizyonda ki ''Kanıt'' isimli diziyi izler gibi hissettim kendim. Yine tekrar ediyorum biraz edebiyat lütfen.