- 938 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
NE BEKLİYORDUNUZ
“Minerva’nın baykuşu ancak karanlık bastıktan sonra uçmaya başlar.”
-HEGEL-
Sözüm ona “BALYOZ” davası bitti ve muhataplarına ceza yağdı. Bu kararlar verildiği andan itibaren tartışılmaya başlandı ve bundan sonra da çokça tartışılmaya devam edilecektir.
Ancak, bu davanın sonucunun başka türlü olmasını beklemek, tarih bilmemek, düşünce tarihini incelememiş olmak, tarihten ders almamış olmaktır.
“Nasıl oluyor da toplumlar değişiyor?” diye düşünmeye başlayan filozoflar bu sorunun cevabını bulabilmek için fikir üretmişler, kafa patlatmışlar. Her filozof kendi düşünceleri doğrultusunda bir şeyler söylemiş, onun demediğini bir başkası demiş ve düşünce gelişerek Georg Wilhelm Friedrich HEGEL’(1770-18319) kadar gelmiş.
Hegel özetle bir toplumun değişmesini şöyle açıklamış:
“ insanın özü bilinç ve özgürlüktür. İnsan bu bilinçle diğer insanlarla bağlantıya geçer ve hep birlikte bir kültür ve toplum oluştururlar. Sonra bu toplumsal yaşama uygun alt yapıyı kurarlar. Toplumdaki hak isteği (bilinci) önce özel mülkiyeti doğurur, özel mülkiyet sözleşmeyi, sözleşmeler de doğal olarak çelişmeyi doğurur. Çelişme suç oluşturur, suçun karşılığı cezadır. Dolayısıyla hukuk doğar. Bu hukuku uygulayacak bir otoriteye (güce) ihtiyaç vardır, o’da devlettir. Devlet bireyin özgürlüğünü tam olarak karşılayamamaktadır. Devletin yanında, felsefe, din, ahlak gibi toplumsal kurumlar yerini alırken, sanat değerleri yükselmeye başlar. Bu değerlerle toplumun ekonomik ilişkileri düzenlenir ve toplum böylece yeni bir evreye ulaşmış olur.”
Bu görüş son idealist görüştür ve bu görüşün ters durduğunu ilk ifade eden Karl MARX olmuştur.
Hegel, bu duruşu tersine çeviren Marx için: “Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı.” Diyecektir.
Karl MARX’ a göre bir toplumun değişmesini/toplumun yapısını o toplumdaki üretim biçimi belirler. Üretim biçimi ve ilişkileri de toplumun üst yapısını belirler. Üst yapıyı düzenleyenler, üretim güçlerini ellerinde tutanlardır.
Marx’ın üst yapı dediği, Hegel’in alt yapı dedikleridir. Böylece Hegel’in baş aşağı duran görüşlerini Marx ayağa kaldırarak “Bir toplum nasıl oluyor da değişiyor?” sorusunun cevabı verilmiştir.
Hegelin ölümünden sonra, teoriyi kuran Marx da Hegel’e cevaben : “ Eğer Hegel yaşasaydı bana hak verirdi.” Diyecektir.
Bugün dünyada benimsenmiş olan görüş, Karl MARX’ın görüşüdür.
Toplumun nasıl meydana geldiğini ve bu toplum yaşantısının kimler tarafından düzenlendiğini anlamadan bugünkü olayları değerlendirmek olası değildir.
Toplumların alt yapısını ekonomik ilişkilerin oluşturduğunu Marx ifade etmişti.
O halde; ekonomik ilişkiler nedir?
Ekonomik ilişkiler, üretim faktörleri arasındaki ilişkidir. Yani, Toprak (doğa), sermaye, emek, girişimci arasındaki ilişkidir. Üretim gücü ise, doğayı işleyebilecek/dönüştürebilecek olan üretim faktörleridir ki bunlar da emek ve sermeyedir. (ekonomide sermayeden kastedilen doğayı işlemeye yardımcı olan alet, edevat, fabrika, araç gereç ve teknoloji, vs…)
İşte bu üretim güçlerine sahip olanlar, başka bir deyişle, emek ve sermayeye sahip olanlar, üretime yön ve şekil verirler.
Üretime yön verenler, toplumun üst yapısını bu üretim biçimine uygun olarak kurarlar. Yani, toplumdaki kültür, mülkiyet, sözleşmeler, sözleşmelerden doğan aksaklıklar, suç ve ceza, hukuk, din ve ahlak ile hukuku uygulayacak olan devlet… üretim biçimine yön veren güç tarafından düzenlenir.
Burada en baskın olan unsur/kurum devlettir.
Devlet bireylerin hak ve menfaatleri ile halkın/toplumun gönencini (huzur ve mutluluğunu) temin eden bir kurum olarak var olmasına rağmen, bu çoğu zaman böyle olmamaktadır. Devletin yanlış kişilerin eline geçmesi halinde, bizatihi kendisi bireyler üzerinde bir baskı aracı haline gelmektedir. Toplumun menfaatleri ile bireyin menfaatlerini dengeleyecek olanlar(iktidarlar), bu gücü (devlet gücünü) orantılı bir şekilde kullanması gerekmektedir.
Devletin elinde olan gücün topluma eşit şekilde yansıması beklenir ve bu sebepledir ki devletin bu gücü; birbirini dengeleyecek şekilde erklere ayrılmıştır. Biz buna pratikte; yasama, yürütme ve yargı diyoruz. Bu üç güç birbirinden bağımsız ancak birbirlerini destekler ve tamamlar nitelikte olduğu zaman toplumun her kesimine ulaşacak olan adalet ile hizmetler ölçülü ve adil olabilmektedir.
Devletin elindeki güç, birbirinden bağımsız erkler tarafından kullanılsa da iktidara sahip olanlar bu güçlerin tamamının kendi kontrollerinde olmasını arzu ederler. Ve bunun için gayret gösterirler.
Devlet gücünün ele geçirilmesi, iki şekilde olur. Demokratik idarelerde, bu güç seçimle elde edilir. Demokratik olmayan idare şekillerinde ise el koyma(zorla ele geçirme) şeklinde olur. Arzu edilen seçimler yoluyla iktidar gücünün el değiştirmesidir.
Şayet bir iktidar, ele geçirdiği yönetim gücünü diğer güçleri de ele geçirmek ve tüm sistemi kendi kontrolüne almak isterse, demokrasi dışına çıkar ki, bu arzu edilen bir durum değildir.
İktidar gücünü/ yönetimi eline geçiren güçlüler, tüm sisteme hâkim olmak için yasama ve yargıyı da ele geçirmek durumundadırlar.
Yasalar, güçlüler tarafından güçlülerin hak ve menfaatlerini korumak üzere yapılırlar. Sistem, güçlünün elde ettiği gücü korumak ve geliştirmek için kurulur. Bu dünya tarihi boyunca böyle olmuştur. Adalet daima; haklının değil, güçlünün adaleti olmuştur.
Adalet toplumda huzuru sağlayan en önemli kurumlarından biridir. Dengeli dağıtılmadığı zaman toplumsal tepkiye sebep olur. Bu sebeple, adaleti dağıtanların adil olmaları, haklının yanında yer almaları beklenir. Hınç ve kin duygularıyla adalet dağıtılamaz, dağıtılmaya çalışılırsa da bu adalet olmaz.
Bir toplumda adalet doğru dağıtılmıyorsa, adaleti hak ölçüleriyle dağıtacak yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Bunun da demokratik idarelerdeki şekli seçimlerdir. Adaletin doğru dağıtılmadığını düşünen seçmenlerin yapacakları ise, seçimlerde adaleti doğru dağıtacağını düşündükleri parti ve kişilere oy vermeleridir.
Demokratik sistemlerde, arzu edilen işlerin yapılmasını temin etmenin bir yolu da; iktidarın icraatlarına yön verecek baskı gruplarının oluşturulmasıdır. Bireysel muhalefet çoğu zaman işe yaramaz. Etkili muhalefet yapmak ve iktidarı istenilen doğrultuda işler yapmasına teşvik etmek için ya mevcut yasal örgütler içinde toplanmak ya da mevcut yasal örgütler bu ihtiyaca cevap veremiyorlarsa arzu edilen hedefe ulaşabilmek için yeni yasal örgütlenmelere gitmek gerekmektedir. Böylece bu örgütler/baskı grupları kanalıyla iktidar etki altına alınarak doğru icraatların hayata geçirilmesi sağlanabilinir.
Bugün ülkemizde iktidara sahip olanlar, 1923 yılında kurulmuş mevcut sistemi kendi görüş ve düşünceleri doğrultusunda değiştirme gayreti içindedirler. Bunu, icraat ve söylemleriyle açıkça dile getirmektedirler. Ellerindeki yönetim gücünü kullanarak diğer erkleri de ele geçirmiş olan iktidarın, tüm sistem üzerindeki hâkimiyeti altındaki bir yargıdan başka türlü bir kararın çıkması sizce mümkün olabilir miydi?
Demokratik olmayan yöntemleri burada konuşmadığımıza göre bu yapılanmadan memnun değilseniz yapılacak iş bellidir.
İktidarı/gücü ele geçirmek için demokratik yollarla mücadele etmek. (seçimler yoluyla)
İktidar olanlara yön verebilmek için örgütlenerek baskı grupları oluşturmak.
Tercih/ karar sizindir.
Bekir GÜÇLÜER
YORUMLAR
Hegel, bu duruşu tersine çeviren Marx için: “Beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı.
Salih Ataseven tarafından 10/27/2012 9:55:22 AM zamanında düzenlenmiştir.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve değerlendirmeniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve değerlendirmeniz için teşekkür eder, selam ve saygılarımı sunarım.
Bir üst mahkemenin de bağımsız olmaması ,İradesini halk adına gerçekleştirememesi, verilen kararı düzeltmede de bir irade gösteremeyeceğinin işaretleridir diye düşünüyorum.
Ülkemizde, pek çok konuda, öngörüde bulunamıyoruz; Artık. Bir konu hariç; Yargının vereceği kararlar. Ülke adaletimizin terazisi, şaşırtamıyor bizleri, uzun zamandır. Beğeniyle ve katılarak okudum, yazınızı. Yapılacak işlerin, belli olmalarına rağmen, yapılmayacaklarına olan inancımı saklı tutarak ( ne yazık ki ); saygılar, selamlar.
bekir güçlüer
Ziyaretiniz ve değerlendirmeniz için teşekkür eder, saygılarımı sunarım.