- 1084 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
İSTANBUL’U DİNLİYORUZ GÖZLERİMİZ VE KULAKLARIMIZ KAPALI.
Bazı insanlara bir fıkra anlatırsınız. Anlattığınıza, anlatacağınıza pişman ederler sizi. Mesela anlattığınız fıkra şöyle bir şey olsun. (Siz anlatıyorsunuz karşınızdaki bir kaç kişi de dinliyor.)
SİZ- Öğretmenin biri birinci sınıf öğrencilerine ‘’ Yarın okula müfettiş gelecek..Onun yanında çişiniz gelirse sakın öğretmenim çişim geldi demeyin. İki parmağınızı kaldırın..ben anlar sizi tuvalete gönderirim.’’ Çocuklar mesajı anlamışlar..Derken efendim ertesi gün müfettiş gelmiş sınıfa..Çocuklardan birine ‘’1+1 kaç eder’’ diye bir soru sormuş…Çocuk bilemeyince öğretmen çaktırmadan iki parmağını kaldırmış..Bunun üzerine başka çocuklar müfettişe seslenmişler. ‘’ müfettiş amca..Müfettiş amca..Öğretmenimizin çişi geldi… ‘’
1.DİNLEYİCİ- Eee müfettişin çişi mi gelmiş?
2.DİNLEYİCİ- Müfettiş öğretmeni çişe göndermiş mi?
3.DİNLEYİCİ-O bilemeyen çocuğun adı neymiş?
Ve daha nice sorular. Velhasılı kelam anlattığınıza anlatacağınıza pişman olursunuz. İşte o yüzden de bazen bir yazı yazdığımızda sonunu ille de bir yerlere bağlamak zorunda kalırız.
Ben de bu yazıyı geçen hafta yazdım. Ama sonunu bir yere bağlayamamıştım. ( okuduğunuzda göreceğiniz kokoreç olayında bitmişti.) o yüzden yayınlamadım. Nasip bu güneymiş. Neyse..Bismillah deyip başlıyorum.
Bu gün (16.09.2012 ) çok çok hayret verici bir şey yaptım. Uzun zamandır oturduğum yumurtaların üzerinden kalkarak yalnız başıma olsa da İstanbul’un Avrupa yakasına geçerek gezdim dolaştım şehri biraz.
Eminönü’ne gelinceye kadar yollar, trafik adeta bomboştu. Yarınki büyük güne hazırlanıyordu İstanbul besbelli. Malum yarın okullar açılacak ve bu gün evden çıktığım saatlerde trafik Arap saçı olacak..
Neyse… Eminönü’ne geldiğimde durum değişti. Özellikle de Yeni Cami civarı…Envai çeşitten millet caminin merdivenlerine oturmuş öylece etrafı seyrediyor. Meydan tıklım tıklım insan dolu. Araplar ve Japonlar çoğunlukta olmakla beraber İtalyan’ından Yunan’ına kadar her milletten insan var. Arapların karakteristik özellikleri her satıcıdan bir şeyler almaları… Mesela Arap çocukları bir ellerinde dondurma, öteki ellerinde haşlanmış mısırla dolaşırken anneleri kestane, babaları turşuya yumulmuş oluyor. Japonlar ise sanırım söylememe gerek yok gördükleri her şeyin fotoğrafını çekiyorlar…Hayatımda onlar kadar fotoğraf çekme meraklısı bir millet görmedim. Mısır Çarşısında belki bin çeşit baharat var...İnanın tek tek hepsinin resmini çektiler...Hemen çarşı girişine yakın çiçekçiler var…Tüm çiçeklerin resmini çektiler...Kanaryaların, muhabbet kuşlarının hatta pet şişeler içinde bulunan sülüklerin resimlerini bile çektiler.
Bu arada bir şey dikkatimi çekti…Bizim millet meğer eskileri ne kadar özlüyormuş…Yaz günü turşu yiyorlar...Hem de turşucuların önünde kuyruğa girmişler… Yav resmen zehir gibi acı turşu suyu içiyor millet bu cehennem sıcağında. Sonra...Macuncular...Onların önlerinde de küçük kuyruklar oluşmuş.
Yürüye yürüye Gülhane Parkına vardım...İçeri girer girmez de ayakkabıları çıkarıp kendimi yeşil çimenlerin üzerine bıraktım sırt üstü. Park da tıklım tıklım. Millet serinlemek için Gülhane Parkına koşmuş bu gün.
Öylece uzanırken çok tanıdık bir marş duydum…Kim okuyor diye kafamı kaldırdım. Baktım iki genç çift. Birisi başı açık bir kızı, öteki de türbanlı bir hatunu elinden ve belinden kavramış vaziyette sarmaş dolaş parkın derinliklerine doğru ilerliyorlar…Türbanlı kıza sarılanı da marş söylüyor: ‘’ Allah yoluna cenk edelim, şan alalım şan…’’ Valla ortada bir cenk olacağı kesin de artık Allah yoluna mı şeytan yoluna mı tartışılır.
Uyuyamadım anlayacağınız. Oturdum ve etrafı gözlemlemeye başladım ki tam üç adım ilerideki hatuna gözüm ilişti bir an. Kadın artık nasıl bir pantolon giymişse azıcık eğildiğinde poposu görünüyor. Her halde sırtının açıldığını o da fark etti ki önce arkasına baktı. Sonra tişortunu çekerek açıklığı kapattı. Sonra bir kez daha açıldı arkası ve bir kez daha kapattı..Ama üçüncü kez açıldığında artık kapatmadı. Sanırım ‘’ Amaaann..Bu moruktan kimseye zarar gelmez . Varsın baksın mal’’ diye düşündü. Oysa baktığım filan da yoktu hani.Gözüme çarpıyordu o kadar.
Gülhane Parkında 1981 yılından beri hemen girişte, sağda bir oturan Atatürk Heykeli vardır. Bu gün vatandaşlarımız adeta o heykelle resim çektirme yarışına girdiler. O manzarayı keşke Türkiye’de yaşayan herkese göstermek mümkün olsaydı. Yaşlısı, genci, türbanlısı, başı açığı, çoluğu, çocuğuyla herkes Atatürk’ün dizlerine oturup fotoğraflar çektirdi. O’na olan özlem ve sevgilerini gösterdiler. Kendi kendime ‘’ Atatürk’ü sadece kendilerinin sananlar keşke şu sevgiyi görebilseydiler.‘’ dedim. Ama hani Atatürk hayatta olsaydı bir kız için ‘’Aman Allah’ım bu da mı şimdi benim dizlerime oturacak?’’ derdi garanti. Kız tahmini olarak 170-180 kilo civarında bir şeydi.
Gülhane Parkından sonra Sultanahmet Meydanına çıktım. Tam Ayasofya’nın karşısında durup seyre daldım. Acaba Ayasofya başkalarını da beni heyecanlandırdığı kadar heyecanlandırıyor muydu?
Düşünebiliyor musunuz? Ayasofya Avrupa kıtasında Allah adına yapılmış en eski ibadethanedir. Hatta dünyadaki üçüncü en eski ibadethanedir… Bunlardan birincisi Mescid-i Aksa, İkincisi Kabe ve üçüncüsü Ayasofya’dır. Ve düşünebiliyor musunuz? Ayasofya yapıldığında Henüz Türk Adıyla kurulmuş olan ilk devlet olan Göktürkler tarih sahnesine çıkmamışlardı. Dahası , Ayasofya yapıldığında henüz Hz. Muhammed ( S.A.S ) Dünyaya gelmemişti. Ama beni bu kadar heyecanlandıran bu muhteşem eseri bir de içeriden görmek istemedim. Kapısındaki ‘’Hagia Sophia Museum’’ yazısından dolayı…Ne Jüstinyen orayı bir müze olsun diye yaptırdı ne de Fatih Sultan Mehmet, müze olarak kalsın diye camiye çevirdi.
Sonra sırtımı Ayasofya’ya dönüp bir başka şaheseri temaşa eylemeye başladım…Tam karşısındaki Sultan Ahmet Camiini…Dünyanın tek altı minareli camisi…Osmanlı Devleti’nin giderek eski ihtişamını yitirdiği yıllarda genç bir padişah tarafından yaptırılan o muazzam eseri seyrettim bol bol. Hani düşünmeden de edemedim o günkü şartlar göz önünde bulundurulduğunda Ayasofya’nın karşısında böyle bir caminin niçin yaptırıldığını. Her halde Sultan I. Ahmet dosta düşmana ‘’ Biz henüz ölmedik ‘’ mesajı vermek istemiş olsa gerek.
Sultan Ahmet Meydanında da bir müddet gezindikten sonra artık karnım iyice acıkmıştı. Eminönü’ne dönüp balık-ekmek yemeye karar verdim. Fakat yolda vaz geçtim. Daha dün bizim Edebiyat Defteri Sitemizden bir kızıma ‘’ Kafaya takma her şeyi, gel olmazsa Galata Köprüsüne gidip balık ekmek yiyelim..Ama öyle masada filan değil, elimizde..Hatta dilenelim…’’Acımızdan ölüyoruz bize bir dilim balık ekmek verin diyelim…Veren olursa sırtımızı köprüye dayayıp vapurları seyrederek yiyelim, veren olmazsa bir simit alıp paylaşalım birlikte’’ demiştim. Şimdi o balık ekmek boğazımdan aşağı inmezdi. İyi de karnım aç…Simit yesem..O da olmaz. Neyse buluruz mutlaka bir şeyler….Sirkeci’de ..Bahçekapı denilen yerde baktım bir kokoreççi…Hemen çöktüm bir masaya. Vatandaş Bir kağıda sardığı kokoreçi ve ayranı bıraktı masaya… Ben tam yarım ekmek arası kokoreçe yumuluyordum ki aha da yakaladım.
Hani bu Avrupa Birliği denilen namussuz gavurlar bize -o birliğe girebilmemiz için- bazı şartlar koymuşlardı ya…O şartlardan biri de neydi? Artık kelle-paça, işkembe, ciğer ve bilhassa kokoreç yenmeyecekti ülkemizde değil mi? Valla bize ‘’ Yassah hemşerim ‘’ diyenlerin kendi vatandaşları öyle bir yumuluyorlar ki kokoreçe aklınız şaşar. Ben bir taneyi yiyinceye kadar karşımdaki masada oturan elin gavuru tam üç taneyi indirdi mideye.
Ben de bitirdim kokoreçi ve kasaya yanaştım. Daha önce masamın semtine bile uğramayan bir başka görevli kasaya uzattığım parayı aldı…Paranın üstünü bir tabağa koyarak bana uzattı ve bir de kolonya döktü ellerime...Uyanık bahşiş bekliyor… Vermedim tabii ki..Hem kokoreç hoşuma gitmedi . Çünkü efendim kokoreç dediğin biraz bokoreç kokacak…O koku ille sinecek kokoreçin içine ki tadı gelsin...Bunda öyle bir koku yoktu. Hem de ne diye bahşiş vereyim ki yanımda hava atacağım bir hatun mu var? Tamamen lüzumsuz bir şey değil mi?
Midemin bando, mızıka ile çaldığı marşları susturmuş olaraktan tekrar Yeni Cami önüne geldim. Sakalı göbeğinde, saçları belinde bir vatandaş nutuk atıyor…Millet toplaşmış başına…Eh ben durur muyum? Ben de daldım kalabalığın arasına…Sakallı vatandaş anlatıyor ‘’Kurtuluşun mucize formülünü …’’ İslamın şartı beştir değerli kardeşlerim…1- Kelime-i şahadet 2- Namaz 3- Oruç’’ Durdu…İçinden tekrarladı ama duyuluyor ne dediği…’’ Kelime-i şahadet, namaz, oruç…sonra ? Hah…Hac ve zekat ‘’… Böylece orada toplanmış olan kalabalığın baya bir hidayete ermiş olarak(!) birer ikişer o kalabalık halkasından kopmasına rağmen vatandaş devam ediyordu hâla...’’İmanın şartları: 1- Allaha inanmak 2- Peygamberlere inanmak…Sonracımaaa?’’
Velhasılı kelam bu güzel günün içine kakasını yapan tek şey Kadıköy’e geldiğimde kafamın tam odak noktasına işini yapan martı oldu. Namussuz sanki Milli Piyango satıcısı ile sözleşmiş gibi tam da onun önünden geçerken yaptı kakasını. Hani ben de safım ya hemen ‘’ Talih kuşu bana kondu ‘’ diyeceğim…’’Ulan oğlum bunca zamandır gelen geçen ağzımızın tam orta yerine etti de bir arpa boyu ileri gidemedik ; senin kakanla mı düzelecek her şey?’’ inadına almadım bilet filan.
Nihayet eve geldim. Hemen bilgisayarı açtım ve bizim siteye girdim. Bakalım kimler ne yorumlar yazmıştı yazdığım yazı ve şiirlere?
Can dostlar her zaman olduğu gibi nezaket ve zarafet içinde yazdığım yazı ve şiirlere gayet güzel yorumlar yapmışlar…Koltuklarım kabardı doğrusu. Hatta -eğer ayağım düşerse- beni İstanbul’da birlikte çay içmeye davet eden bile var. Allah nasip eder de bir gün ayağım İstanbul’a düşerse mutlaka uğrayacağım elbette…
Sanırım İstanbul’u dinliyoruz hep gözlerimiz kapalı…Hatta kulaklarımız da kapalı…
YORUMLAR
İSTANBUL’U DİNLİYORUZ GÖZLERİMİZ VE KULAKLARIMIZ KAPALI.
Sayenizde duydukta gördükte. Adım adım yaşadım hocam. Bunu bize yaşatmakta sizin ayrıcalığınız işte. Ayrıca Müdür olmuşsunuz. Hayırlı olsun diyorum, başarılı bir yıl ve daha nice sağlıklı yıllar diliyorum.
Bu müdürlük yazılarınızdan mahrum edecekse bizi üzülürüm şahsen. Bizleri unutturmaz inşallah. Saygılarımla...
sami biberoğulları
Bu dünyada hiç bir şey sizleri unutturamaz bana..Lakin bir geçiş dönemi yaşıyoruz okul olarak..Bu sıkıntılı günler bir müddet daha devam edecek. Okul gerçek manada faaliyete geçtikten sonra inşallah daha sık uğrayacağım siteye...Sizleri unutmuş değilim..Sadece biraz daha zamana ihtiyacım var.
Selam ve sevgilerimle.
hocam okullar başlayalı biraz ara verdiniz yazı ve şiir işlerine tabi yoğunluktan sebeplerle olduğunu biliyorum çok güzel anlatımdı gezi yazınız ve gözlemlerinizde siz anlattınız bende sizinle beraber gezdim iyide oldu hani ayakları ağrımadı paramda cebimde kaldı size iyi çalışmalar dilerim yeni müdürlük döneminde saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Okul tadilatta olduğu için gece gündüz okuldayız. Sabah 9- akşam dokuz okulda olunca da yorgunluktan yemek yeyeip hemen yatıyorum. Siteye girmek pek mümkün olamıyor..Ama sizleri unutmuş değilim.
Selam ve sevgilerimle.
Müdür olmak varmış anasını satayım,
Çimenlere basmayın derler bize,
Ayakkabıyı çıkartma kokuyor abi derler.
Müdür olunca insan, yanına bile uğramazlar..
tebrik ederim hocam saygılarımla
sami biberoğulları
B,izğim müdürleük şimdilik görüntüyü kurtarmak için yapılmış bir operasyon...60 lık adama 18 lik kızı vermiyorlar kolay kolay. Velhasılı yakında bizi sepetlerler sanırım.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Sayın Müdürüm
Artık böyle başlayacağım yorumlarıma
Yazdıklarının içinde en çok neyi kıskandım biliyor musun? Gülhane parkında ayakkabılarını çıkartıp çimlere yalın ayak basmayı. Bende parka gittiğimde çimlere basmak yasaktır yazısına ve kene dedikodularına bakmadan çimlerde yalın ayak basmak. Pikniğe gittiğim zamanda yalın ayak gezerim. Sonra kıskandığım şey balık ekmek kışın gittiğimde bir türlü yiyemedim ya yanarım ona yanarım. Ben İstanbul'a gelince bana balık ekmek ısmarlayacaksın ve de bahşiş de bırakacaksın. Sen Ankara ya gelirsen bende sana AOÇ de kokareç ısmarlayacağım oranın kokaraçi meşhurdur kabul mü?
sevgiler
sami biberoğulları
İstanbul'a gelirsen sana balık ekmek ısmarlayacağım lakin bahşiş konusunda bilmem ki ne yaparım..Eli sıkıyımdır biraz...Ankarada ise AOÇ ayranı içmişliğim var ama kokoreçini yemedim. Mutlaka yerim eğer gelirsem.
Selam ve sevgilerimle.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
AYSE 09
nerde eski istanbul
saygılarımlasınız
Güzel bir İstanbul turu yaptım canım İstanbul'umda,
Ben de 'Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul,
Görmedim gezmediğim sevmediğim hiç bir yer ' diyerek Yahya Kemal merhumu rahmetle andım.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
İstanbul işte öylesine bir şehir. Tabii ki seven için.
Selam ve sevgilerimle.
Ben kokoreç sevmem zaten - *okoreç kısmından ötürü.. :))
Zaten yazının başında Eminöne gittim, yazınca aha dedimdi, beklemedi zaar..
Yazının ortalarına doğru, hakkınızı yemişim bende, bekliyormuşsunuz.. :))
Hocam,
Hem tarih koktu her yer,
Hem betimleme,
Hemde *okoreç...
:))
İyi ki varsınız..
Sözümüz söz..
sami biberoğulları
Sözümüz söz...
Selam ve sevgilerimle.
Sayenizde bir güzel gezmiş oldum bende trafiksiz olarak İstanbulu ve sanırım haklısınız:)
Sanırım İstanbul’u dinliyoruz hep gözlerimiz kapalı…Hatta kulaklarımız da kapalı…
Bu şehir dünya harikası ama güzel bir peri olduğu kadar vahşi bir vampirde aynı zamanda:))
sami biberoğulları
Evet İstanbul aynen dediğiniz gibi. Büyülü bir şehir ama aynı zamanda insanı içine alıp yutan bir şehir.
Selam ve sevgilerimle.