- 450 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Halk Duyarliligimizi Bile Yitirmeye Basladik
Berivan Güngör: Muhittin Çoban kimdir?
Adana‘ nın Ceyhan ilçesi Mercimek köyünde dünyaya gelmişim ama aslen Kürdüm; Kürt kökenliyim, yani bir çok Kürt gibi asimilasyondan nasibini talihsiz bir şekilde alanlardanım. Babamın işi dolayısıyla 69 yılında Ceyhan dan Adana‘ ya geldik, liseye kadar Adana da okudum. Liseye başlamamla birlikte devrimci mücadelemde başladı. Uzun süreli mapusluk hayatım oldu. 12 Eylülden sonra, 31 Aralık 1980 da yakalandım, uzun ve bıktırıcı yarğılamalar sonucunda önce idam cezası aldım, daha sonra bu cezam müebbet hapis cezasına dönüştürüldü. 91 yılında, Ağustos ayında Şartlı Salıverilenlerin arasında ben de vardım. Bir insan bu kadar olamaz tabii ki. Beni daha iyi tanımanın yolu yazdıklarımın okunmasından geçiyor; çünkü ben tümcelerdeyim, kelimelerdeyim, noktada, virgüldeyim.
Berivan Güngör: Yayınlanmış kaç kitabınız var?
Elinizdeki bu kitap 92 yılında ilk baskısını yaptı; ama dar olanaklarla yazıldığı için bana da, okuyanlarada yeterli gelmedi. Yeniden üzerinde çalıştım, ulaşamadığım arkadaşlara ulaştım, o yıllarda yazamadıklarımıda ekledim, geniş hacimli bir çalışma ortaya çıktı. Mustafa Özenç‘ i anlatmakta yeterli mi bu çalışma, değil tabii ki. Hala eksik olan, boşlukta kalan kesitler var.
Berivan Güngör: Nedir bu eksikler?
Çocukluğu hiç yok kitapda, lise çağları yine öyle. Ailesinden biriyle görüşmek, konuşmak isterdim, olmadı. Mesela mahkeme süreci nasıl işledi, nasıl gelişti? Avukatı Halil Aklar‘ dan mahkeme tutanaklarını istedim ilk çalışmaya başlarken, vermedi, vermek istemedi; gerekçeside „birgün ben de yazacağım“ olmuştu; ama bildiğim kadarıyla hala yazmadı, yani yayınlanmadı. Yargıtayın arşivlerinden alayım dedim, olmadı. Avukata vekalet vermek gerekiyormuş; benim vekaletimde geçerli olmadığını söyleyince avukat, öylece kaldı. Mahkeme tutanaklarını da kitaba koymak isterdim.
Berivan Güngör: Kitaplarına dönecek olursak?
„O Büyük Gün Geldiğinde Mustafa Özenç“ adlı kitabın ilk yayınlanmış adı „ Yaşamın Adını Koymuştun Sen Mustafa Özenç“ ti; ikinci baskıda değişikliğe gittik. Bu kitaptan sonra „Umutlarımın Mektupları“ kitabını yayınlattım. Cezaevinden sevgiliye yazılan mektuplardan oluşuyor. Üçüncü kitabım denemeler; sanat, edebiyat dergilerinde yayınlanmış olan yazılarımı bir kitapta topladım; „Düşüncede Yürümek“ adlı kitabımda böyle gün yüzüne çıktı.
Berivan Güngör: Kitap yazmaya ne zaman basladınız?
Bende bu im mapushanede oluştu. Önce okumayla başladım. Dar olanaklar içerisinde elime geçen kitapları okuyordum, öteki arkadaşlarım gibi. Çok sonraki yıllarda klasikler verilmeye başlandı. Önceleri pembe dizi romanları okuduk, sonra mafya romanları ve klasikler. Okudukça ben de şu soru işareti büyümeye başladı: Neden ben de yazmıyorum? Bu soru beni yazmaya itti.
Berivan Güngör: Neden Mustafa Özenç?
Çok özel bir nedeni yok. Özenç‘ te bir çok yitirdiğimiz devrimci yoldaşlarımızdan biri. Ama bugün Özenç’i anlamak öncelikle kendimizi anlamaktır, bu iyi biline, çok iyi biline. Özenç‘ e sahip çıkmak kendimize, geçmişimize, bugünümüze, yarınımıza sahip çıkmak demektir. Özenç‘ e karşı duyarlı olmak demek kendi sorunlarımıza karşı duyarlı olmak demektir. İmkanlarım olsa Soner İlhan‘ ı, Ali Yavuz‘ u (Veli Eskili) , Behçet Dinlerer‘ i…yazmak isterim. Bu güzel insanları geleceğe taşımak bizlerin tarihi sorumluluğu.
Berivan Güngör: Bizlere, yani Özenç‘ i tanımayanlara, kitabı okumak için hazırlananlara Özenç‘ i biraz tanıtır mısın?
Özenç 81 yılnın 20 Ağustos gecesi alal acele Cunta tarafından idam edilen devrimcilerden biridir. Samsun da dünyaya gelmiş. Üniversiteyi kazanınca Adana ya geliyor, kısa zamanda devrimcilerle tanışıyor, anti-faşist mücadele içerisinde yerini alıyor. Bir süre sonra cezaevine giriyor. Arkadaşlarıyla birlikte tunel kazımına girişiyorlar. Bu tunelden cezaevini boşaltmayı düşünürlerken ancak 4 kişi kaçmayı başarıyor. Kaçanlardan biri de Özenç. Sonra Tarsus‘ ta Karabucak ormanlarında Ayhan Alanla birlikte yakalanıyor. Ayhan Alan yaralı yakalanıyor ve işkencede öldürülüyor. Özenç‘ te askeri karakoldan kaçıyor; üç asker bir bekçi öldürerek. Daha sonra Adana da yakalanıyor ve askeri mahkeme tek celsede idam cezası veriyor. Bence Özenç‘ i daha iyi anlamanın yolu kitabı okumaktan geçiyor.
Berivan Güngör: Facebooktan biri senin Özenç‘ i tanımadığını ve sana anlatanlarında üfürdüğünü yazmış, üfürdüler mi sana anlatanlar ve sen gerçekten Özenç‘ i tanımıyor musun?
Öncelikle bir insanı yazmak için tanımak gerek miyor, bu iyi biline. Araştırırsın, yazarsın. Özenç‘ anlatanlar üfürmüş demek çok saçma ve çok terbiyesizce bir düşünce. Neden üfürsünler ki? Birçok arkadaşımız yaşadıklarını içtenlikle anlattı. Özenç‘ i yakından tanıyanlardan biriyim, aynı yatağı paylaşmış, evinde uzun zaman kalmış, yaklaşık altı ay birlikte mapus yatmış birine bunları söylemek çok üzücü ve büyük kabalık.
Berivan Güngör: Hanği okuyucu kitlesini hedefleyerek yazdınız bu kitabı?
Ben Mustafa Özenç‘ i kendi kuşağımızı (iç savaş kuşağı) hedefleyerek yazmadım; benim kendi kuşağıma vereceğim çok şey yok, (aslında varda yok diyelim) onlarında benden alacağı bir şey yok (aslında varda, yok diyelim). Ben bu çalışmayı 12 Eylül kuşağına ve 12 Eylülü takip edecek kuşakları düşünerek yazdım. Özenç‘ i, yani Özenç şahsında devrimcileri bu kuşağa tanıtmak, anlatmak istedim. Güzel insanları, anlamlıca yaşayan insanları yaşatmanın yolu destan gibi nesillere aktarmak, dilden dile akıtmak gerekiyor.
Berivan Güngör: Kürt kökenli olduğunuzu söylediniz. Kürt sorunun çözümsüzlüğü hakkında ne diyeceksiniz? Bu savaş nasıl sonlanacak, barış neden sağlanamıyor?
Söylenmesi gerekenler söyleniyor zaten, faylasıyla söyleniyor. Çözüm belli aslında. Çözümün yolunu herkes biliyor. Ama uygulanmıyor. Savaş isteniyor. Kürtler açık ve net olarak barış istiyor ve bu istemlerinde de çok samimiler. Kürtlerin hareketi olan PKK hiç bu kadar barışa yakın değildi. Bu savaşın bitmesini içtenlikle istiyor, bu istemleri içinde çok samimi adımlar atıyor.
Berivan Güngör: Neden savaş isteniyor?
Bu çok açık. Savaş biterse, Kürt sorunu çözülürse, işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ön plana çıkacak. Ulusal mücadelenin yerini sınıfsal mücadele alacak, Bu kapitalistler için çok büyük bir tehlike. Düşünsenize Kürtler, Türkler, Lazlar, Araplar, Ermeniler, Çerkezler…birlikte sokaklara döküldüğünü, işsizliği, zamları, zulümleri proteste ettiğini? Yine düşünsenize çoğunluk olan iyilerin azınlık olan örgütlü kötülere karşı örgütlenmeye başladığını? Halkların kapitalizme karşı ortak çıkarları ve talepleri etrafında örgütlenmeye başlaması kapitalistlerin istemediği bir şey. Kürt sorunuyla kitleleri terörize ediyor, milliyetçiliği yükseltiyor. Şehitlik duyarlılığını öne çıkartarak insanları sokaklara döküyorlar ve böylece İMF‘ nin direktifleri doğrultusunda alınan ekonomik kararları hiç zorlanmadan, hiç başları ağrımadan uygulamaya sokuyorlar; istedikleri zammı yapıyorlar, işsizliği artırabiliyorlar; yapılan yolsuzlukları gizleyebiliyorlar, kendi zenginlerini yaratıyorlar.Böyelece artarak büyüyen yoksuluğun üstü örtülüyor, tartışmadan uzaklaştırılıyor, gündem dışı bırakılıyor. Bu arada üç beş asker ölmüş kimin umrunda?
Berivan Güngör: İsviçrede kendinizi sanatsal anlamda ifade edebilceğiniz ortamlar var mı?
Doğrusunu isterseniz sanatsal ortamlara özlem duyuyorum. Okuduğum bir kitabı paylaşacak, üzerinde yorumlar yapacak birilerini bulmak çok güç. Hatta insani anlamda yanında ağlıyacağın bir arkadaşı bulmak imkansız gibi. Sanırım kapitalizmde bu olsa gerek. İnsan buğday yada darı tanesiyken un gibi etmek, küçük parçalara bölmek, böylece zayıflatmak, güçsüzleştirmek , duyarlılıklarını almak, tepkilerini törpülemek ve kendine yabancılaştırmak, yani bireyselleştirmek. Kapitalizmin yasalarının en iyi işlediği ülkelerden biride İsviçre olduğunu düşünürsek bireyselleşmeyi ve sadece para kazanmayı önceliğine alan kişilerin un gibi öğütülmesi kaçınılmazlaşıyor.
Berivan Güngör: „O Büyük Gün Geldiğinde Mustafa Özenç“ adlı kitabımız hakkında ne gibi tepkiler alıyordunuz?
Olumlu tepkilerin yanında hiç insani olmayan tepkilerle de karşılaşmıyor değilim hani. Ama burda önemli olan önceliğime aldığım kesimden aldığım olumlu tekilerin olması. Ben bu kesime daha hızlı nasıl ulaşırım kaygısındayım.
Berivan Güngör: İnsani olmayan tepkilerden kastınız nedir, ne anlatmak istiyorsunuz?
Hani az önce kapitalizmin insanı nasıl un gibi öğüttüğünden söz etmiştik ya, bu un gibi olanların arasında bizim kuşaktan olanlarda var, hem de çok var. Bırak devrimci duyarlılıklarından uzaklaşmayı halk duyarlılığından bile uzaklaşmışlar. Bırak kitabı alıp okumayı, kitabı gördükleri, duydukları, bildikleri halde bir „hayırlı olsun“ deme duyarlılığından bile uzaklar, kendilerine yabancılaşmışlar.
Berivan Güngör: Halk duyarlılığın derken neyi anlatmak istediniz?
Halkımızın yürekten gelen samimi bir duyarlılığı vardır, bu aynı zamanda insani duyarlılıktır da. Duyduğu birşey karşısında duyarsız ve tepkisiz kalmaz, samimi duygularını çekinmeden, hesapsızca gösterir. ‚Başın sağolsun“, „Geçmiş olsun“, Güle güle kullan“, Hayırlı olsun“ der. Bu Halk duyarlılığına birde devrimci duyarlılığı eklediğimizi düşünelim, ortaya çok daha muhteşem bir duyarlılık çıkar değil mi?
Berivan Güngör: Göçmen olmanın yazım açısından ağırlığını duyumsadınız mı?
Ağırlığını duyumsamamak mümkün mü? Yaşam herşeyiyle hissettiriyor size yabancı olduğunuzu, buraya ait olmadığınızı. Kendi ülkemde, kendi insanlarım arasında soluk alıp verirken yazmayı çok isterim. Umarım yakın zamanda bu isteğim gerçekleşir.
Berivan Güngör: Yeni çalışmalarınız var mı?
Yayınlanmasını beklediğim bir romanım var, sanırım yakın zamanda okuyucuyla buluşacak. Kitabın adı „Kürt Kızı“. İsviçredeki mültecilerin yaşamını konu ediyorum; ve aynı zamanda bir aşk öyküsü.
Berivan Güngör: Teşekkürler bize zaman ayırdığınız için. Şimdiden size kolay gelsin.
Çok sağolun. Ben teşekkür ediyorum. Siz de sevgiyle kalın, aşkla kalın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.