Şefaat tümden Allah a aittir.
İslam âleminde, birçok konuda yapılan yanlışların başında, peygamberlerin, velilerin, şeyhlerin, ulemaların şefaat edeceğine inanılır. Kur’a na göre Şefaat, bağışlanma affedilme isteğidir. Bakın Allah kesin bir dille bu konuda ne söylüyor?
Zümer 44: De ki: "ŞEFAAT TAMAMEN ALLAH’INDIR (yardım ve destek yalnız O’ndandır). Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.
Eğer Allah affedilme, bağışlanma, yardım, destek yetkisinin yalnız kendisinde olduğunu söylüyorsa, bundan sonra aynı konuda başka ayetinde, tersini Rabbimiz asla söylemez. Yukarıdaki ayeti unutmadan, bu konuyla ilgili diğer ayetleri anlamaya çalışalım. Bakalım Allah bu konuda bizleri nasıl yönlendiriyor, bilgilendiriyor.
Fatiha 5: Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Düşünebiliyor musunuz, biz bu sözleri her namazımızda okuyor, Allah a söz veriyoruz, YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ DİYORUZ. Sözümüzde duruyor muyuz peki? Söylediğimiz şu sözü hatırlayınız. ( Şefaat Ya Resulallah) Peki bunun anlamı nedir farkında mıyız acaba, hiç sanmıyorum.
Bu sözümüzle Ey Allahın resulü bizlere şefaat et diyoruz. Hani her gün namazlarımızda Rahmana karşı, yalnız senden yardım dileriz diyorduk ne oldu. Hani şefaat tümden Allah a aitti? İşte yaptığımız yanlışın büyüklüğünü bir fark etsek, o zaman yaptığımız tüm yanlışları fark edebileceğiz. Şimdide aşağıdaki ayet üzerinde düşünelim.
Enam 51: Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, Kur’an’la uyar. Öyle ki, kendileri için O’nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah’tan korkarlar.
Ayet o kadar açık ve net olduğu halde, günümüzde Kur’an ayetlerine uymadığı halde, o kadar çok yanlış bilgilere, sözlere inanıp, ayetlerin çoğunu görmezden geliyor üstünü örtüyoruz. Şunu lütfen unutmayalım, atalarımızdan gelen hurafe itikatlarımızı temize çıkarmak, delil aramak adına, ayetleri görmezden gelip, üstünü örten, gerçek iman etmemiş demektir.
Açıkça Allah bizler için, O’nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır, dedikten sonra, bu sözlerin tam tersini, Kur’an ın başka bir ayetinde, peygamberlere, velilere, şeyh ve ulema dediğimiz kişilere, şefaat etme yetkisi veriyorum der mi? Velilerin ardına düşmeyin, güvenilecek yardım istenecek veliniz yalnız benim dediği halde Allah, böyle bir yetkiyi verir mi?
Bakın peygamberimiz bizlere Kur’an ı tebliğ ettiğini ve bu kitabın bizler için gönül gözü olduğunu, bunu hala görmeyenler için ise, hiçbir şey yapamayacağını, körlük edenlere de bakın ne söylüyor ayette.
Enam sur. 104. ayet: Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.
Şimdi hatırlatacağım ayet, günümüzde yapılan yanlışlara güzel cevap veriyor, tabi anlayana anlamak isteyene.
Zümer 19: Üzerine azap sözü hak olanı, ateşe dalmış olanı sen mi kurtaracaksın.
Buradan anlaşılıyor ki, Allah ın karar verdiği bir hükmü kimse değiştiremez. Bunu da bizlerin anlaması için Allah, en sevdiği elçisi üzerinden bizlere örnek veriyor. Ama bizler ne yazık ki bunlardan, ders almadığımız çok açık. Şimdide buna benzer, elçisi kanalıyla verdiği bir başka örneği hatırlayalım.
Muhammet 19; Allah’tan başka tanrı olmadığını kuşkusuzca bil! HEM KENDİ GÜNAHIN İÇİN, HEM DE MÜMİN ERKEKLERLE MÜMİN KADINLAR İÇİN AF DİLE. Allah sizin, dönüp dolaşacağınız yeri de, varıp ulaşacağınız yeri de bilir.
Yukarıdaki ayet şefaat konusunda, bu gün yaptığımız yanlışlara çok güzel bir örnek. Tabi anlayana, anlamak isteyene. lütfen bunun üzerinde dikkatle düşünelim. Allah elçisine bakın ne diyor. Hem kendi günahların için, hem de iman edenlerin günahları için af dile diyor. Düşünebiliyor musunuz Allah elçisine, kendi günahın için bile bana dua et diyor.
Peki, bizler bu konuda neler söylüyoruz? Bir kısım din kardeşimiz, peygamberimiz bizler için Allah tan af dileyecek, şefaat etmeyecek diyor. Bu sözlerin üzerinde de düşünelim. Peygamberimiz kendi günahı için dahi, Alla ha dua ediyor yalvarıyorsa, bugün hiç tanımadığı, iman edip etmediğini dahi bilmediği bizlerin günahının bağışlamasını için, nasıl Allah a dua etsin.
Bugün bizler Kur’an ı anlaşılması zor ilan edip, ellerimizde beşerin kitapları ile iman ediyorsak, peygamberimiz bizler için dua eder mi dersiniz? Mahşer günü peygamberimiz, ÜMMETİM KUR’ANI DEVRE DIŞI BIRAKTILAR diyecekse, nasıl olurda Kur’an ı devre dışı bırakan ümmetinin günahlarının affı için, peygamberimiz Allah a dua eder.
Dikkat ediniz ayette, mümin yani inanmış erkek ve kadınların günahları için dua et diyor elçisine. Bu demektir ki iman ettiğinden emin oldukların için dua et anlamındadır. Hatırlayınız iman etmeyenler için dua ettiğinde, Allah peygamberimize ne diyordu?
Tevbe 80: Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah’a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
Dua kapısını Yüce Rabbimiz, tüm iman edenler için açık bırakmıştır şükürler olsun. Size İbrahim peygamberimizden de bir örnek vermek istiyorum. İman etmeyen babası için, bakın Allah ın övgüyle bahsettiği, bizlerin atası diye zikredilen bir elçinin sözlerinden, sanırım çok ders almalıyız.
Mümtehine 4. : Senin için hep af dileyeceğim ama Allah’tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır.
Bakar mısınız lütfen, Kur’an da övgüyle bahsedilen Allah elçisi, İbrahim peygamberimiz, babası için hesap günü hiç bir şey yapamayacağını, ona yalnız dua edip af dileyebileceğini söylüyor. Birçok ayetinde de iman etmeyenleri asla affetmeyeceğini de belirtmişti Allah.
Aşağıdaki ayeti lütfen, çok ama çok iyi değerlendirelim. Çünkü Allah elçisine DEKİ ONLARA diye başlayarak, bakın bizlere ne söylemesini istiyor.
Araf 188: De ki: "Ben kendi nefsime, Allah’ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlayabilirim ne de bir zarar verebilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım iyilik ve güzelliği elbette çoğaltırdım. Bana kötülük dokunmamıştır bile. Ben, inanan bir topluluk için bir uyarıcı ve müjdeciden başkası değilim.
Yukarıdaki ayette, her şey çok açık değil mi dostlar. Özellikle Allah, üzerine basa basa söylemesini istiyor bizlere, görev verdiğim elçinin benim dilediğim dışında sizlere ne faydası dokunur, nede zarar verebilir. Hala Allah ın bu sözlerini görmezden gelmeye devam edip, beşerin yanlış rivayetlerine mi iman etmeye devam edeceğiz?
Şefaat konusu ile ilgili bazı ayetleri de sizlere hatırlatmak istiyorum. Aklını kullanan ibret alacaktır.
Bakara 123: Ve öyle bir günden korkun ki, kimse başka birinin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, ona şefaat fayda vermez ve hiç bir taraftan yardım da görmezler.
Bakara 48: Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
Bakara 254: Ey iman edenler, alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden önce, size verdiğimiz mallardan nafaka verin. Kâfirler ise hep o zalimlerdir.
Yunus 18: Allah’ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: ’Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ derler. De ki: ’Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir.
Zümer 43: Yoksa Allah’tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: ’Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?
Yukarıdaki ayetlere, daha birçok örnekler verebiliriz, sanırım bu kadar açık ayetlerden sonra, bağışlayacak affedecek tek bir makamın, yani yüce Rabbimizin olduğu çok açık anlaşılmaktadır. Tüm bu ayetlerden sonra Yaradan, şefaat yetkisini başka kişilere de verdim der mi? Elçisine dahi bu yetkiyi vermeyen ve kendi günahların için dua et bana diyen Rabbimizin sözlerini, çekip çekiştirip kendi amaçlarına alet eden, aklını kullanmayanlara bakın Allah ne diyor?
Yunus 100: Allah’ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah, pislik içinde bırakır.
Aklını kullanmayanların sonunu, yaşadığımız toplumda çok açık görüyoruz. Peki, bizler aklımızı kullanıp, Kur’an ı rehber alıp damı iman ediyoruz dersiniz? Yorum sizlerin, eğer aklımızı bir kenara bırakıp, biz Kur’an ı anlayamayız diyorsak, onu anlamaya çalışmıyor da, velilerin ardı sıra gidiyorsak, sanırım Rabbin pisliği üzerimizden asla kalkmayacaktır. Allah bizleri affetsin.
Yüce Yaradan, bakın elçilerin görev tanımını nasıl yapıyor, yani verdiği görevi nasıl özetliyor.
Kehf 56. ; Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise batıla yapışarak, onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.
Enam 48: Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte bir şey için göndermiyoruz. İman edip hayrı ve barışı yerleştirenlere korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar.
Yukarıdaki ayetleri örnek gösterdiğimde çok ilginç cevaplar alıyorum, sanki bu sözleri ben söylemişim gibi. (Ne yani peygamberimiz postacımıydı.) Bu sözleri söyleyenler, Allah ın ayetlerine muhalif bir inanç yarattıklarını bilmelidir.
Bizler tüm bu yetkileri ve sorumlulukları açıkça gördüğümüz halde, peygamberimize Rabbin vermediği birçok yetkileri yükleyerek, ona saygımızı göstermeye çalışıyoruz, fakat şunu unutmuşuz, zaten Hz. Muhammet Allah ın elçisi olmakla, şereflerin en yücesine erişmiştir. Onun başka payelere, yetkilere ihtiyacı yoktur.
Şimdide aşağıdaki ayet üzerinde düşünelim. Çünkü bu ayete öyle anlam veriliyor ki, Kur’an ın neredeyse tamamına ters düşüyor.
Taha 109; O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna.
Başka bir mealden de yazalım aynı ayeti, daha iyi anlaşılsın.
(O Gün, hakkında sınırsız rahmet Sahibi’nin izin verdiği, sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasına kayırmanın, arka çıkmanın bir yararı olmayacaktır.)
Değerli dostlar, sizlere yukarıda birçok ayet örnekleri verdim. Bu ayetlerde Allah ın ŞEFAAT, bağışlama yetkisini, yalnız kendi yetkisinde olduğunu anlamıştık. Allah elçisine bile kendi günahların ve iman edenlerin günahlarının affı için dua et diyordu. İşte Taha 109. ayete baktığımızda hiçbir ayrım yapmadan, kendisinden hoşnut olduğu tüm kullarına bu kapıyı yani DUA KAPISINI AÇIK BIRAKIYOR.
Bakın ne diyor ayette? (sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna.) Müstesna olan nedir? Şefaatin yarar sağlayacağı kişilerin, Allah ın kendisinden hoşnut olan kişiler için olacağı anlatılıyor ayette. Bir başka deyişle, duaları kabul edilen, bağışlanan, şefaat edilen kulların, Rabbin halis kulları olacağı müjdesi veriliyor.
İşte bu kısmı çok önemli. Eğer hayır şefaat yetkisi veriyor dersek, Kur’an da geçen onlarca, hatta yüzlerce ayete ters düşer ve Kur’an da çelişki yaratmış oluruz. Kur’an ı kendimize uydurmak yerine, Kur’an a uymayı öğrenmeliyiz.
Buna bir örnek daha vermek istiyorum. Aşağıdaki ayeti dikkatle düşünelim. Rahman kendi emrinde olan meleklere dahi, böyle bir yetkiyi vermediğini söylüyor ve bakın ne diyor?
Necm 26: Göklerde nice melekler var ki, şefaatler hiçbir işe yaramaz. Allah’ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.
Demek ki bizleri izleyen melekler, bu konuda Allah tan insanlar için şefaat etmesini, bağışlamasını istiyorlar ki, bakın bu konuda bile kesin bir tavırla Rabbimiz ne diyor?
( Allah’ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesinden sonraki durum müstesna.)
Demek ki affedilmeye hakkı olmayan hiç kimseyi, bir başkasının isteğiyle asla affetmem diyor Rabbimiz. Bunlar benim sadık, günahsız meleklerim bile olsa.
Son olarak konumuzla ilgili ama çok önemli, rivayet edilen bir hadisi nakletmek istiyorum. Günahlardan sakınmasını öğrenmek ve çaba harcamak yerine, günahlardan zevk alan bir toplum olduk. Bunun nedeni Kur’an ı rehber almak yerine, rivayet ve sanı rehberimiz oldu. Böyle olunca da, nefsimizi büyük günahlardan koruyamaz olduk. Hâlbuki Allah bu konuda bizleri uyarıp, ne demişti hatırlayalım.
Nisa 31: Eğer yasaklandığınız BÜYÜK GÜNAHLARDAN KAÇINIRSANIZ, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.
Peki bizler bunca açık ayeti tebliğ alıp, iman ettiğimizi de söylediğimiz halde, bakın neye inanıyoruz ve işlediğimiz ve Allah ın bile affetmeyeceğini söylediği büyük günahlarımızı da, kime affettirmenin yolunu bulmuşuz.
(Benim şefaatim, Ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.)
(Tirmizî, Kıyame 11; İbn Mace, Zühd/37.)
Evet dostlar, büyük günahlarımızı Allah affetmeyeceğini ve bundan sakınmamız gerektiğini söylediği halde, bizler bu günahımızı da peygamberimize affettirmenin bir yolunu bulmuşuz. Böylece kendimizi aldatmanın inanılmaz bir örneğini, GÖZLERİ VAR GÖRMEZLER, KULAKLARI VAR DUYMAZLAR ayetindeki uyarı, böylece bizler için gerçekleşmiş oldu. Allah öyle güzel örnekler veriyor ki, her nedense o örnekleri kendi yaptığımız yanlışlarımıza değil, başkalarına örnek veriyoruz.
Beşerin ciltlerce dolusu kitapları, baş tacı yapıldı günümüzde. Rabbimiz senin nurun, güneşin, rehberin, anlaşılması zor ilan edildi. Bu kitapta her şey yoktur, sizler Kur’an ı anlayamazsınız, âlim insanlar, veli insanlar, şeyhler anlar diyenlere de büyük çoğunluğumuz inandı.
Yaptığımız bu yanlışın farkında olmamızı sağla ne olur. Furkan ın güneşi ile aydınlat ki bizleri, neyin eğri neyin doğru olduğunun farkına varalım. Yoksa bataklığın içinde debelenmekten, acı, kin ve nefret tohumlarının her gün artarak ekilmesinin önüne geçemeyeceğiz.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK