4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1193
Okunma

Bunca gezip dolaşmama karşın, tekil çoğul,
Yorucu, garip, kendimin ve başkasının
zamanının labirentini bir türlü çözemedim.
Jorge Luis Borges
hıçkırdım
siyah
kaynağım da çatlak
fışkırdı su
aklın sularında
girdabın rahatlığında
çok eklemli bir ölüm anı...
Bir damla yaş, kirpiklerimin arasından, kainata şöyle bir baktı.
Duraladı, tüm enerjisiyle patlamaya hazır bomba gibi 1,65 lik yükseklikten atacaktı kendini.
hızlı hızlı, inip kalkan göğsümü gösterdim
ey minik damla
aşk ister misin?
Cevap verdi
Bu çağrın Tanrıdandır,, biliyorum. Yukarıyı düşlüyorum ama nasıl bir marifetse,
aşağıya düşüyorum...Ğöç yasasıdır bu ruhun.
Büyük bir nehir var içinde ve ardında dağlar .Dağlarda dalgınlıkların.
Dağlarda eski yıllara yenilmiş yağmurlar,,uzuyor,,uzatıyor nehri.
Ecel ecel susuyorum...
Sustuğumu görünce iliklerime kadar gidiyor, ilk önce çocukluğumun en meraklı çağlarını
usul usul içine çekiyor, sek sek oynamaya çağrılan çocuklar gibi bakınıyorum.
Parklar, bahçeler, salıncaklar kokuyorum.
Annem saçlarımı örmüş, üzerimde diktiği fırfırlı elbise
Önümde uzanan belirsizliğe rağmen, ışıldayan ilk gençlik çağlarıma dokunuyor.
Bisikletten inmediğim lise çağlarım, ilk gençlik aşklarım.
Sevdiklerim, arkadaşlarım, kardeşlerim bir bir önümden geçiyor.
İçimdeki yolculuğun ışığına bulanmışım, çok sevilmiş bir hayatın, çok üzülmüş bir hayatın,
çok ağlanmış bir hayatın, çok gülünmüş bir hayatın ışığı dolaşıyor vücudumda.
Küçük damla hüzün sandığım hayatın ve evrenin gerçeğine titreşiyor.
Dünde kalan gülümsemelerime gideceği yolu bilircesine h-içleniyor.
Mistik bir sarhoşluktayım
unutmak
hep bir acıyı hatırlatır
Nem, yavaş yavaş çoğalıyor!!
İç çekişlerimi topluyor bir bir.
Dualarımın, ağıtlarımın, isyanlarımın, lanet okumalarımın, içerde kilitli kalmış
ne kadar cüzamlı sesim varsa hepsine özgürlüklerini veriyor.
Hüzün kokan kelimeler yuvarlanıyor dağlarımdan
Tatlı tatlı esen rüzgarla bir olmuşum, hiç olmadığım kadar hürüm.
O iğrenç anlamsızlık hissi bünyemi terketmiş
Bencillik, hoyratlık, anlayışsızlık, nefret ,öfke, savaş, yarış ,hırs dünyayı kurutan
tüm pislik duyguları, rüzgar silip süpürmüş.İsyanla katlanış arasında ruhunu eskiten
insanlar, kronik ölüm kamburlarını atmışlar sırtlarından.
Tüm evren, yürek olmuş atıyor, ben küçücük bir nokta.
Ve sanki portakal marmelatı kokuyor yeryüzü...
İliklerime yapışmış, bilincin diplerinde büzüşmüş acı temizleniyor dünden
a
r
ı
n
m
a
k...
Ağlıyorum
ağlamak nedir diye soruyorum minik damlaya
Bir düşle saklanbaç oynamaktır diyor.Yaratan ve yaratılanın beraberce oynadığı.
Vazgeçersen için yapış yapış olur. İçindeki kadın
yolunu yönünü kaybeder, kupkuru kaskatı kalır.
Ağlamak saklanbaç molasıdır
Ruhuna gizlenmiş mabedin, bahçesindeki gelinciklerin kurumasını
güllerin boyunun kısalmasını
yaprakların ağaçlarda sönüp gitmesini istemiyorsan,,,ağla,,,ağla.
sesim içimdeki nehrin altında
nehir çalkantıda
ağladım
ağladım Tanrım
Sevdiğim için bu sürgünlüğü ve seni
duyuyor musun beni?