- 618 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BU TÜRKÜLER BİZİM
Onlar bir anlık zevkin ürünü çocuklar değiller.
Onlar bir türlü ayakları üstünde duramayan kadın mağdurlar değiller.
Onlar toplumun sürekli kanayan yarası ve bitmeyen çilesi değiller…
***
Onlar Anadolu’nun bağrından fışkıran efsunlu sonsuz güzellikleri
destan destan yazan.
Onlar bin bir emeğin bin bir çeşidini sabırla nakış nakış işleyen.
Onlar Yurdun Sesini her türlü rengiyle dünyaya duyuran.
Onlar 1950 yılında İtalya ve İspanya’da yapılan uluslararası Dans Müsabakalarında bu toprağın sesini 68.000 kişinin önünde davulu-zurnası-folkloru ile tarih yazan Bizim İnsanımız. Bizim Onurumuz. Ve bizim Yüz Akımızdırlar.
***
Muzaffer SARISÖZEN (1899 - 1963)
Muzaffer Sarısözen, 1899 yılında Sivas ilinin Cami-i Kebir mahallesinde doğdu. Babası Sarıhatipzadelerden Şeyh Hüseyin Hüsnü Efendi, annesi Zeliha Hanım’dır.
Sarısözen ilk müzik şevk ve hevesini ailesinden almıştır. Beş erkek kardeş içinde Kemal ve Abdulkadir Sarısözen de şairdir.
Sarısözen ailesinin Sivas’taki evlerinin üst çatı katının camları vitray duvarları kütüphane yapılarak arada gizli bölmeler oluşturulmuştur.
Bu gizli bölmelere ud keman bağlama tanbur gibi sazlar konulurmuş. Nakşibendi bir ailenin çocuklarının bu aletleri çalması Sarısözen’in dünyaya geldiği dönemde son derece aykırı bir şey olduğu için böyle bir yola baş vurulmuştur.
Sarısözen, 1930 yılının Milli Eğitim Müdürü olan Ahmet Kutsi Tecer ile tanışır.
Tecer, Sarısözen ile tanıştıktan sonra 1930’da "Halk Şairlerini Koruma Derneği"ni kurar ve Sarısözen genel katip olur. İlk halk şairleri bayramı 1930’da yapılır ve Aşık Veysel bu şekilde ortaya çıkarılır.
Sivas halk şairleri bayramı adlı broşürde Sarısözen, Sivas halayları başlıklı yazısını yayınlar ve halayların notalarını koyar.
Bu büyük bir ihtimalle bizde halaylar hakkında yazılmış ilk notalı makaledir.
17 Ağustos 1937’de Halil Bedii Yönetken, Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Necil Kazım Akses ve teknisyen Arif Etikan’dan oluşan grup Ankara’dan Sivas’a derleme yapmak amacıyla giderler.
Ahmet Kutsi Tecer Halil Bedii Yönetken’e Sarısözen’i tavsiye ederek gruba katılmasını söyler. Böylece türkülerin resmi olarak değerlendirilmesi Maarif vekili Saffer Arıkan’ın zamanında başlar. Konservatuarın folklor arşivindeki 10.000 ezginin derlenmesinde, fişlerin doldurulmasında, onun bitmek tükenmek bilmeyen sabır ve azmi büyük rol oynamıştır.
1943’te Muzaffer Sarısözen, Halil BediiYönetken ve Rıza Yetişen’den oluşan grup Tokat, Amasya, Samsun, Ordu, Giresun ve Trobzon’da; 1944’de Elazığ, Tunceli, Bingöl ve Muş’ta; 1945’te Ankara, Çankırı, Yozgat ve Kırşehir’de; 1946’da İçel, Antakya ve Antalya’da; 1947’de Çanakkale, Bursa ve Tekirdağ’da; 1948’de Bolu, Sinop ve Zonguldak’ta; 1949’ Bilecik ve Eskişehir’de; 1950’de Van, Kars, Çorum ve Ağrı’da; 1951’de İzmit’te; 1952’de İzmir, Siirt, Mardin ve Bitlis’te derleme yapmıştır.
Sarısözen, derleme gezilerinde kendi çabası ve emeği ile topladığı bağlama, cura, ney, çifte kaval, kemençe, kaval, tulum, davul, zurna, tef, darbuka, gibi bir çok halk sazından koleksiyon oluşturmuştur. Ayrıca derleme gezileri sırasında kaynak kişiler ile halk oyunlarını görüntüleyen fotoğraflardan bir resim albümü yapmıştır. Ne yazık ki; ölümünden sonra evi olarak gördüğü, çok değer verdiği, özen gösterdiği arşivi topladığı on binlerce ezgi ve halk çalgıları kendi haline terk edilmiştir.
Muzaffer Sarısözen’in halk müziğine verdiği hizmet kadar halk oyunlarına verdiği hizmet de büyüktür.
1950 yılında İtalya ve İspanya’daki Avrupa Uluslar arası Raks Müsabakalarına, Erzurum bar ekibi ve davulcu Kara Yılan, zurnacı Mümtaz Ardıç ile katılır. Madrid’te 68.000 kişinin önünde, Biariz ve San Sebastian’da yapılan 5 yarışmada ekip birinciliği aldı.
1946 yılında Yurttan Sesler korosunu çalıştırmaya başlayarak derlenen türküleri koro üyelerine öğretti ve yayınlara başladı. Program büyük ilgi gördü. 1953 yılında İzmir’de, 1954 yılında İstanbul radyolarında "Yurttan Sesler" topluluklarını kurarak, halk türküleri ve oyunlarının yurt çapında sevilmesi ve tanıtılmasında büyük rol oynadı.
(Sizlere ne çok minnet ve şükran borçluyuz. Buram buram Türkü Kokan bu toprağın
sıcak vefalı aziz koynunda huzur içinde uyuyun İnşallah.)