Güneydoğu gezisi - Harran / Farklı bir dünya
Güneydoğu gezimizin son durağı Harran. Görmeyi en çok istediğim yerlerden biri. Tarih kitaplarından fırlayıp çıkıvermiş gibi zamandan bağımsız ve ilginç dokusuyla ve egzotik havasıyla farklı bir dünya.
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri Harran. Dünyanın ilk üniversite ve bilim merkezi de burada. Eski Harran Üniversitesinin kalıntıları belirgin bir şekilde görülüyor. Yanındaki gözetleme kulesinin yüksekliği 72 mt. imiş ve ayakta kalmaya çalışıyor hala. Hz. İbrahim ve Hz. İsa peygamberlerin yaşadığı yerler şimdi kazı alanı olarak ayrılmış, arkeologlar üstünde çalışıyorlar. Hz. Yakup’un da atıldığı kuyunun Harran’da olduğuna inanılıyor.
Harran Şanlıurfa’nın Suriye sınırına yakın küçük bir ilçesi. Ancak bu küçük ilçe tarih boyunca büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış. Mezopotamya’nın bereketli topraklarında yemyeşil bir arazi iken geçmiş senelerde sular terk edince iyice çölleşmiş. Son yıllardaki GAP projesi ile sulanan tarlalar yeniden bereket saçmaya başlamışlar.
İlçe nüfusunun tamamı Arap kökenli. Arap kültürü hakim ve Arapça konuşuyorlar. Kadın ve erkeklerin kıyafetleri, davranışları, dilleri, adet ve gelenekleri, yaşayışları, evleri o kadar farklı ki sanki başka bir dünyada imiş gibi hissettim kendimi. Zamansız bir yaşamda, yabancıların arasında gibi.
Harran’a girdiğimiz andan itibaren şaşkınlığımdan kurtulmaya çalışırken çocuklar sardı etrafımı. Bir lira isteyenler, para ile evin içini gezdirmek isteyenler, para ile fotoğraf çektirmek isteyenler adeta üzerime çıkar gibiydiler. Oradaki görevli bağırdı da dağıldılar. Para her yerde egemenliğini kurmuş.
İlgiyle baktığımı gören Arap kıyafetli bir adam şehrin tarihçesi ile ilgili bilgiler verdi. Konuştukça anlattı, anlattıkça açıldı.
Harran şehrinin etrafını saran surlar 8,5 km. imiş ve 5 kapısı varmış. Halep, Musul, Bağdat, Rakka ve Rum (Anadolu) kapıları. Bunlardan sadece Halep kapısı ayakta imiş. Surlardan kalanlar yer yer sağlam görünüyor, çoğu da yıkılmış. Ve kale. Zamana direnmekte kararlı görünüyor. Tepenin üzerine kurulmuş şehri koruyor.
Harran şehri konik evleriyle ünlü. Bu özelliğiyle dikkat çekiyor. Buradan başka bir yerde görülmüyor. İnsanoğlunun tabiat şartlarıyla nasıl başa çıkabildiğini gösteriyor. Kışın sıcak, yazın serin oluyormuş. Şehri anlatan rehberimin dediğine göre evlerin kubbeli olmasının sebebi yağmur yağdığında suyun akıp gitmesi imiş. Yoksa çamurdan yapıldığı için çöker diyor. Harcında, pişirilmiş toprak, saman yağı, gül yağı, yumurta akı var, bunlar karıştırılıp çamur yapılıyor. Harcın içine gül yağının konmasının sebebi yağmur yağdığında ıslanan toprak güzel koksun diye imiş. Her yağmurda gül kokulu Harran kulağa da hoş geliyor.
Konik kubbeli evlerde halk hala yaşıyor. İsteyenler 90 larda normal evlere geçmişler. Kümbet evlerin bir kapısı ve kubbede pencere niyetine bir delik var. Bir avlu içinde sıralanmış odalar var ve her odanın çatısı kümbet şeklinde. Avluda açık havada yerden yüksekte tahtadan merdivenle çıkılan yataklar var. Ve diğer dibek, kuyu gibi mutfak için lazım gereçler. Evin bütçesine ve nüfusuna göre büyük veya küçük oluyorlar evler.
Büyük evlerden biri Harran Evi olarak ziyaretçilerin gezmeleri ve tanımaları için turizme açılmış. Şimdi bir işletme. Bu ev konuştuğum adamın sahibi olduğu evmiş. 30 yıl burada yaşadığını söylüyor. 260 yıllık büyük aile eviymiş ve dünyada sadece 3 yerde varmış. Gezdik, fotoğraflar çektik. Oturma odası olarak kullanılan oda halılarla kaplıydı ve yerde minderler kenarda sedir yastıkları vardı. Ve o sıcakta serinleten rüzgarı vardı. Köpüklü ayranlarını içtik ki köpüğü ayran tasından kabarmış taşmış. Ayranları bakır taslarda, içmek için içindeki kaşığıyla getiriyorlar.
Biz evdeyken gezen grupların içinde yöresel kıyafetleriyle kadınlar da vardı. Sanırım bir aile idi. Çoluk çocuk gezmeye gelmişler. Renk renk işlemeli kıyafetleri içinde kadınlar pek bir serbest idi. Kucağında çocuğu olan kadın hiç çekinmeden açtı memesini çocuğunu emzirmeye başladı. Sorduğumuzda “çocuk içinse günah değil” diye cevap verdi. Bir yeni gelin de beyaz dantelli gelinliğiyle dolaşıyordu. İzin istedik hepsiyle fotoğraflar çektirdik.
Urfa’ya gelmişken mırrasından içmemek olmaz deyip özellikle bir kahveye girip istedik. Kulpsuz fincanlarla yarısına kadar dolu getiriyorlar. Ama içmek bayağı bir zor geldi bana. Ağır ve acı.
Bir masalın içinde imiş gibi hissediyorduk kendimizi. Ama her masalın sonu gibi bizim güneydoğu masalımızın da sonu vardı. Çok güzel izlenimlerle anılar biriktirerek gezimizi sonlandırdık.
Şükran Demirtaş
YORUMLAR
uuy dedim yıllar önce gittiğim harranı anımsadım ve gezdim yeniden
unutulmaz anıları var ve güzelliği hala müze olarak kullanılıyor sanırım tanıtım amacı ile bizlerde arak kıyafeti giyip resimler çekilmiştik çok güzel bir geziydi güneydoğu gezimiz
saygımlasınız
sukdem
AYSE 09
ne güzeldi bende yazmıştım gezelim görelimdiye gezdiğim yerleri
ah dedim gezmek ne güzel
saygımlasınız iyi geceler