1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
934
Okunma

Ölüme bir adım kala, kuytu yalnızlığımla avunuyorum. Bir şeyler kalsın istiyorum benden geriye. Bir kağıt parçasına yazılanlardan ibaret değil dünya, biliyorum... Ama benim bütün hazinem içimin derinliğindeki yansımaların bütününü oluşturan defterlerim... Ben başka hiçbir şey veremedim...
Her şey baş ağrılarıyla başladı bir sene önce, önemsemedim. Geçer, dedim. "Sen neleri atlattın bir baş ağrısı mı yıkacak seni be kadın!" Geçmedi... Günbegün arttırdı şiddetini. Beynimi kemiren fareleri kapana kıstırmak istiyordum ama her seferinde yeniliyordum, hayata yenildiğim gibi...
Bir gün metro durağında beklerken kendimden geçmişim... Ambulans gelmiş, lanet olası hastaneye götürmüşler beni. Halbuki ben bilmek istemediğim, duymayı kabullenemediğim "gerçek"ten kaçarken, o gerçeğin göbeğine taşımışlar ümitlerimi, hayallerimi ve geleceğimi...
Sonuç: Beyinde kötü huylu bir kitle tespit edildi. Tedavisi: Ameliyat.
Üstüste kaç tane ameliyat oldum hatırlamıyorum, tek bildiğim her seferinde daha da güçsüz kalışımdı. Saçlarım yoktu artık, ne çok severdin dizine yattığımda onlarla oynamayı hatırlıyor musun? Saç köklerimi siyah tüylerin terk etmesiyle başladı gidişin... Apansız oldu belki ama biliyordum, düşeni kaldırmaya yetmezdi gücün...
Moral lazımmış, umutlu olursam yenebilirmişim hastalığı(!) Gitgide zayıflayan bileklerime bakıyorum şimdi ve verdiğim kilolarla birlikte yüzümde oluşan çizgilere... Ölmek zaferim olurdu artık ve ölüyorum...
Ve sen... Kaçmak kurtuluştur, biliyorum. Sorumluluktan, hastalıktan, umutsuzluktan kurtuluştur. Giden mutludur her zaman, geride kalan ise zaten vazgeçmiştir yaşam savaşından... Tutunduğun dallar kırılıyorsa birer birer ve dalgalar sürüklüyorsa seni bilmediğin kıyılara, o zaman anlamı yoktur hayatın ipini tutmanın. Bırak gitsin, ben çoktan bıraktım...
Ölüme bir adım kala, yalnızım...