Su üşür, ısınırım anlattıkça seni...
Su üşür
ben ısınırım anlattıkça seni..
Dar geliyor çoğu zaman gözüme büyük görünen yatak, mesafeyi anlayınca üç kat yorğanda yetmiyor ısınmama.
Sonra ne kadar istesende dokunamama seansı başlıyor... çoğu zaman şiirlerle başbaşa geçer bu zaman dilimi.
Bilemezsin ansızın nereden geleceğini, bazen baştan ayağa mutsuz, bazen tepeden tırnağa ıslak...
Hep yorgun bekler özlem, genç bir adamın ya da kadının kalbinin odalarından zincirlerini kırıp firar etmiştir çünkü.
Anlatmak kolaymı sanıyorsun diye başlar bir çok dörtlük ve hücrelerindeki kalabalığa aldırmadan soğuk bir duş alır pas tutmuş bir kalem ile kadın...
Buluşurlar bazen bir durakta... Bir Sokağın başında... ya da bir metronun raylarının en ucunda... kaçmak değildir sığınak ya da kovalamak... Maksat sevda, özlem, vuslat düşmesin ayağa... gurudandır...
Aşk, gidişine anlam verememektir,
Aşk, gözünü her kapadığında silüeti yüzüne çarpan bir kadının binlerce resmini deklanşörü kırarcasına pozlamak demektir...
Ve aşk, siz istemesenizde tenine bıraktığı onlarca parmak iziyle varlığını ömür boyu sürdürecektir...
İşte o vakit, kim bilir kaç kez tutuklu kalmış, kaç kez tatmış olacaksınız insanı...
Yokluğunda su dahi üşüyecek, anlattıkça ısınacak güneş, ten, beden ne varsa...
Cirit atacak uykusuzluk bir yatağın başında taa diğer ucuna... ürpererek uyancak iki çift göz... Başlayacak gece vardiyası...
20 Şubat 2008 - İskele