- 826 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KÜÇÜK KAYIT (YAŞ TASHİHİ)
Yıl 1963.. Burdur’daki iki katlı betonarme evimizin üstüne bir kat daha yapılıyordu. Binanın etrafı tuğla yığınları, çimento torbaları, kireç kuyusu, demirler, kalıp tahtaları kum ve çakıl yığınları gibi pek çok inşaat malzemesinin bulunduğu bir mezberelik halindeydi. Bitişiğimizdeki bina hariç diğer alanlar tarlaydı. Çoğu ahşap yapı olan mahallemizde, betonarme bina parmakla sayılacak kadar azdı.
Babamın eve yakın radyo tamir dükkanı vardı. İnşaattaki yoğun iş zamanlarında, akşama kadar çalışanların başında duruyor, diğer zamanlarda da sık sık uğrayıp ihtiyaçların temini ile yapılanları kontrol ediyordu. Annem ev işlerinin yanında amele ve ustaların çayını, yemeğini hazırlıyor, gün sonunda inşaat artıklarını toplayıp, kirlenen merdivenleri yıkıyordu. Bugün için kolay işler gibi görünse de, tüpün, gazın, deterjanın, olmadığı, suyun kuyudan çekildiği o günlerde annem hayli yoruluyordu.
Bir ara annemin babama, beni kastederek "Bu da artık oyun çocuğu oldu. Sokaktan eve girmiyor. İnşaat yüzünden de yeterince ilgilenemiyorum. Başına bir iş gelmesinden korkuyorum. Biliyorsun Ayla kaçırıldı ölüsü dirisi yok... Bari okula verelim de gittiği yer belli olsun." dediğini hatırlar gibiyim. Ayla; o zamanki gazetelerde uzun süre haber olmuş, bir kaçırılma vakkasıydı. Bu vakaya benzer olaylar gazete manşeti oluyor, fısıltı gazetesinden de pekçok duyumlar alıyorduk. Ama Ayla bu haberlerin adeta tümünü temsil ediyordu. Tanımadıkları biri de olsa olaya bayağı üzülmüşlerdi. Ağabeyim bu yıl beşinci sınıfa gidecekti. Ondan gün boyu emin olacaklardı, çünkü okuldaydı. Fakat benim başıma ayla benzeri bir olayın gelmesinden kuşku duyuyorlardı. Bu nedenle annem beni evimize yakın olan Gazi ilkokulu’na götürdü. Ağabeyim de aynı okulda öğrenciydi. İbrahim kalfa ile görüştükten sonra birlikte okul müdürü kallavi lakaplı Rıza Armağan’a çıktık. Müdür koridordaydı. İri yarı kalın kaşlı sert bakışlı bir adamdı. Annem beni okula kayıt ettirmek için geldiğini söyledi. Nüfus kağıdımı ona uzattı. Müdür bir bana bir de anneme baktı. Ben o bakışlar arasında ezildiğimi hissettim. Çok mu küçüktüm ?... Büyükmüş gibi yaptım ters bir refleksti herhalde... Ama nafile. Anneme hitaben yüksek ve kalın bir sesle "Kadın kadın !.. bari çocuklarınızı doğurduğunuz gün getirin okula. Burası çocuk yuvası mı! Parmak kadar çocuğu kayda getirmeye utanmıyor musun.. Kayıt mayıt yok." diye tersledi. Müdürün bu tavrı bende korku ve okula karşı bir tedirginlik yarattı. Okul heyecanım azaldı. Sanki bana okuma oyna deniyordu. Ağabeyimin gittiği yeri de merak etmiyor değildim.
Vakit ikindiyi geçmişti. Bugün işçiler olmadığından ortalık sakindi. İnşaat alanında arkadaşım İsmail ile oyun oynuyorduk. Annemin seslendiğini duydum. "Akşam dedengile yemeğe gitcez. Uzaklaşma az sona (Sonra) eve gel." Yemeğe gitmek; oturmaya gitmek; o zamanki yakın ınsanlar arasında, sık tekrarlanan güzel adetlerdendi. Oturmaya eli boş gidilse de yemeğe yemekle gidilir, iki hanede pişen yemek bir sofrada topluca yenirdi. Akşam ezanından evvel İsmail’e ertesi gün buluşmak üzere veda edip eve girdim. Elimi ayağımı yıkayıp hazırlandım. Annem yemek tenceresini çıkınlayıp eline aldı ve dedemlere doğru yola çıktık.
Mustafa dedemlerde yenen akşam yemeğinden sonra söz döndü dolaştı ve benim okula gitme konuma geldi. Orada bulunan herkes okula gitmeme taraftardı. Ama yaşım problemdi. Annem kayıt olayını ve müdürün tavrını anlattı. Babam yaşımın büyütülmesiyle bu işin çözülebileceğini söyledi. Zaten 1 yaş vardı sorun olan. Dedem de onayladı ve "Kız değil ki kocadı desinler, hem askerliği de erkenden yapar işine gücüne bakar." dedi. Babamın işleri yoğun olduğundan yaşımın büyütme işini dedem üstlendi.
Gün telaşla başlamıştı. Belli ki yoğun geçecekti. Sabah 08.00 de yenilerimi giymiş hazırdım dedem geldi. Elimden tutup adliyeye götürdü. Koca binanın koca kapısından girişte, insanları karşılayan uzun koridorların sağına ve soluna yerleştirilmiş kanapelerde, tek tük insanlar vardı. Giyimlerinden hallerinin çok iyi olmadığı anlaşılıyor gibiydi. Dedem bunlardan birkaçı ile benden ayrı görüştü ve onlar da yanımızda olmak üzere koridordaki kapılardan birine girdik. Masasında daktilosu olan, gözlüklü ve kolluklu bir adamla karşılaştık. Dedem onunla da konuşup, daktiloda birşeyler yazdırdı. Koridora çıktık epeyce bekledikten sonra birisi bize seslendi. Başka bir odaya girdik. Bu odada sıralar vardı. Cüppeli birisi dedeme sorular sordu koridorda tanıştığı iki kişi de evet anlamında başlarını salladılar. Hakimin önündeki daktilo memuruna söylediği şeyler dörtnala giden atın nal seslerini andıran daktilo şakırtıları arasında hükme dönüştü. Dedemin aldığı bir kağıtla adliyeden eve doğru yürüdük. Okula yazılacaktım müdürden tedirgin, ama çok heyecanlıydım.
Eve geldiğimizde gün devrilmişti. Ustalar ve ameleler yoğun mesailerine devam ediyorlardı. Babam dışarıda inşaat malzemelerini düzenliyordu. Dedemle yanına gittik. Dedem "Yaşını büyüttük, okula kayıdı yarın yapılır artık" dedi ve kağıdı babama uzattı. Babam aldığı kağıdı incelerken birden gözleri hayretle açıldı. Şaşkın bir halde "Baba sen naptın!?" dedi. Dedem sakin bir sesle "Napmışım oğlum" dedi. Babam "Yaşı büyüttüreceğine küçülttürmüşsün, bak 1958 iken doğumu, 1960 olmuş, iki yaş küçülmüş, 1957 olacaktı doğum tarihi." Dedem de cevaben; 60, 58 den büyük değil mi nasıl 57 oluyor, o zaman küçülmüş olmuyor mu? dedi. Babam yapılan hatayı farketmişti. Babasıyla tartışmanın gereği olmadığını düşünerek "Baba bu şekilde okula almazlar sen bunu yarın 57 olarak düzelttirirsin" dedi. Bu olay bana hayatımın ilk dersi oldu. Babam lise mezunuydu, olaylara bakışı farklıydı
Ertesi gün yine dedemin elinden tutup adliyeye gittik. Herşey dünki gibiydi. İşler erken bitti. Sadece son fasılda hakimin "1 temmuz 1957 olarak tashih edilmiştir" sözü kaldı hatırımda. Ayrıca nüfus cüzdanıma da yaş düzeltmesi eklendi. Öğleden sonra kayıt için annemle okula gittiğimizde Müdürün çaresizlik ve isteksizliği her halinden belli, oluyordu. Ama kayıt için herhangi bir güçlük çıkartmadı.
Onaltı yıllık tahsil hayatımda hiç kaybım olmadı, veteriner hekim teğmen rütbesiyle 1979 yılında göreve başladım üstüne yedi yıl daha ilave tahsil yaptım. Memuriyet görevim yaşıtlarıma göre 1 yıl önce başladı ve 1 yıl önce emekli oldum. Yaşadığım sürece her geçen günün daha çok zorluklar içerdiğini gördüm. Bu sayede hayatı hep 1 yıl önce ve avantajla yaşadım. Sağolasın dedeciğim.
İlhan BÜYÜKYÖRÜK
15.09.2012/Gemlik
Çıkınlamak : Çıkın denen beze sarıp bağlamak.
Not : Hikaye bizzat tarafımdan yaşanmıştır.
YORUMLAR
Merhaba,
Dedeye teşekkür,babaya bir fazla teşekkür,bu güzel öykü dili için yazana da teşekkür.
Gelelim müdüre:Yahu o zamanlar müdürler hep mi anlattığıngibiydi ne. Surat bir karış,
sevgi yerine zart zurt,içi boş -çoğunun- ama dolu görünmeye çalışma...
Gerçi şimdikiler de eğitimci değil de -pek çoğu- siyasicilerin çantacısı.
Neyse bunlaraı geçelim. Sevdim ben bu yazıyı. Bu kalemi.
Teşekkür ederim saygılar.
Not :Eğer aynı Ayla ise benim de bildiğim. O güzel kız bulunamadı ...