KÜÇÜK BİR DÜNYA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir uçurum kenarında öylece otururken, neden burada olduğunu düşündü. Onu bu noktaya, sona getiren sebepleri hatırlamaya çalıştı bir süre. Arabayla son sürat buraya gelirken pek çok sebebi vardı. Oysa şu an hiçbiri mantıklı gelmiyordu.
“ Ben buradan atlarsam…” dedi. Susup bir an hayal etti. Bir boşluk hissetti önce, rahatlamaya benzer bir duygu. Yere çarptığı anı hissetti. Acı içinde kayalıkta parçalanışını görür gibi oldu. Nefesi kesildi ve gözleri karardı. “ Ya sonra “ dedi. “ Sonra ne olacak? “. Kim üzülür diye düşündü ya da kim ağlar. Beş parmak şeklinde bir acı hissetti yüzünde ve sebepleri hatırladı. Onu buraya getiren sebepler birkaç yıl önce alkol tedavisi için kliniğe yatmasına sebep olanlarla aynıydı. Yalnızlık…
Kimsesi yoktu ve şimdiye kadar da bir kimse gibi de hissetmemişti. Belki en son eşiyle tanıştığında… Onu birkaç yıl önce kaybetmişti. Nasıl olduğunu hatırlamaya çalıştı ama bulamadı. Sadece bir görüntü hatırlıyordu, bir spiker sesi. O ses onu hiç rahat bırakmıyordu. Uykularında, düşüncelerinde, her yerde… Beyninde yankılanıyordu. Ayağa kalkıp atlamayı düşündü. Gözlerinde bir bulut… Ve yağmur başladı. Arabaya binip, güzelce yerleşti. Başını arkaya yaslayıp ilk ve son kez değerli hissettiği zamanı hatırladı.
Bir eylül akşamı hafif bir sarhoşlukla diskoda dans ediyordu. Yanında arkadaşları vardı. Birkaç gündür her akşam buradaydı ve aşağı yukarı çevredeki insanlar hep aynıydı. Çevreyle pek ilgilenmemesine rağmen karşı masadan onlara bakan gözleri fark etmişti. Çok geçmeden kendilerine doğru geldiklerini gördü. İçlerinden biri sigara içiyordu ve arkadaşından çakmak isteme bahanesiyle gelmişti. Kısa bir tanışmadan sonra birlikte dans etmeye başlamışlardı. Dans ederken hafif sarhoşluğun da etkisiyle içlerinden birinin gittiğini fark etmemişti. Gecenin sonunda sabah buluşmak üzere ayrılmışlardı.
Sabah arkadaşıyla isimlerini hatırlamaya çalışmışlardı. Sonra iskelede buluşup birlikte yüzmüşlerdi. İçlerinden biriyle iyi muhabbet kurmuşlardı ama onun hakkında farklı düşündüğünü anlamadan arkadaşça yaklaşmıştı. Adı Fatih’ti. Bir süre sonra hoşlandığını açık açık söylemesine rağmen şaka olarak algılamıştı. Sonra yemek yerken aralarındaki samimiyet arttı ve şu an nasıl olduğunu hatırlayamadığı bir anda numarasını aldı. Çocuk hoştu bunu kabul ediyordu ama ona o gözle bakmamıştı hiç.
Hep birlikte plaj voleybolu oynamaya gitmiş, pek beceremediği için daha fazla rezil olmak istemeyip, çıkmıştı. Arkadaşıyla yüzmeye gideceklerinde o da dahil olmuştu. Birlikte açılıp dipten bir şeyler çıkarma fikrini o vermişti. Biraz açılıp daldılar. Yalnızca iki maske vardı ve ikisi dalmışlardı. Elleriyle kalp işareti yaptığını görünce heyecandan su yuttuğunu hatırlayıp, gülümsedi. Bir an uykudan ayılır gibi fırladı ve hızla torpido gözünden küçük kutudaki denizyıldızını çıkarttı. Bunu Fatih çıkartmıştı onun için. Gözden kaybolduğu bir anda nefes nefese çıkmış ve bu küçük denizyıldızını onun için çıkarmak isterken gözlerinin karardığını söylemişti. O günden beri saklıyordu. Arabadan indi ve yamaca yeniden oturdu. Derin bir nefes alıp hayal etmeye devam etti. Akşam arkadaşlarından ayrılıp bir kafeye oturmuşlardı. Muhabbet onları oldukça yakınlaştırmıştı. Kulağına bir şey söyleme bahanesiyle öpmüştü onu. Nasıl panik olduğunu ama öylece kaldığını hatırladı. Sonra kalkıp sahilin en yüksek tepesine çıkmışlardı. Burası bütün sahili görüyordu. Oturup şarkı dinlemişlerdi ve hayatında ilk kez birine özel şarkı söylemişti. O güzel manzaraya karşı dansa kaldırmıştı. Çok romantik bir dansın sonunda ikisi de halinden memnundu ve oldukça da mutlu. O mutlulukla arkadaşlarının yanına diskoya inip bir süre dans ettikten sonra Fatih gitmesi gerektiğini söylemişti. Yarın okula dönüyordu. Diskodan çıkıp güle eğlene karanlıkta el ele yürümüşlerdi bir süre. Vedalaşma vakti geldiğinde ikisinin de gözleri dolmuş, sıkıca sarılmış, öpüşmüşlerdi… Karanlıkta koşarak döndüğünü hatırladı. Gözlerinden bir bulut çekildi. Ağlamaya başladı. O gün ağlayamamıştı. Biraz yürümek için kalktı ama başı dönünce oturmak zorunda kaldı.
O günün ardından yıllar geçmiş ve evlenmişlerdi. Yıllarca tatillerdeki birkaç saatlik buluşmaları nasıl da beklemişti. Onu özlüyordu. Avucunda kırılmasın diye nazikçe tuttuğu denizyıldızını tekrar öptü. Yıldızla birlikte elini kalbine koydu, hafifçe bastırdı.
Fatih denizciydi ve çok sık sefere gidiyordu. Evlenince daha çok birlikte olacaklarını sanmıştı ama hiçte hayal ettiği gibi olmamıştı. Yine de beklerdi onu yıllarca sorun değildi. Gelmeyeceğini bildiği halde beklemeyi hala sürdürüyordu. Belki de eski bir alışkanlıktı onun için. Fatih seferdeydi ve dönecekti. Evliliklerinin ikinci yılında da aynı umutla bekliyordu işte. Geldiğinde ona bir müjde verecekti. Ama Fatih dönmedi. Sefere gittiği geminin bilinmeyen bir sebepten dolayı battığını da televizyondan öğrenmişti. O günü hatırladı. Sabaha kadar ağlamıştı. Fazlasıyla da alkol almıştı. O sabah hastanede uyanmıştı. Birkaç gün hastanede tutmuşlardı. Ailesi de gelmişti onu yalnız bırakmamak için. Her ne kadar kızının Fatih’e olan sevgisini kıskansa da onsuz olamayacağını babası da çok iyi biliyordu. Onun için çok zor bir dönemdi. Geceleri üniformasına sarılıp saatlerce ağladıktan sonra uyuyakalır, annesi gelip üzerini örterdi. Ne zaman biri Fatih’in koltuğuna yaklaşacak olsa bağırır, azarlardı.
Evine dönmek istedi ama bu halde gidemezdi. Biraz daha oturmaya karar verdi.
Defalarca müjdeleme hayalini kurduğu sürprizi Fatih’e asla söyleyememişti. Seferden son geldiğinde hamile kalmıştı ama bunu onun yüzüne söylemek istediği için seferden dönmesini beklemişti. Çok zor bir hamilelik dönemi geçirmişti. Bebeğin doğmasına birkaç gün kala kontrol sırasında doktor kalp atışlarının zayıfladığını söyledi. Acilen ameliyata alındı. İkisi de günlerce yoğun bakımda kalmıştı.
Bebek ilk gördüğü günden beri ona acı veriyordu. Her şeyiyle babasına benziyordu. Gözleri de aynı onunki gibi renkliydi. Adını Dünya koymuştu. Bunu Fatih’le düşünmüşlerdi. Fatih hayatına girdiğinden beri dünyası olmuştu. Ve birlikte küçük bir dünyaları olsun istemişlerdi. Gün geçtikçe katlanamaz hale geldi. Dünya’yı annesine bırakıyor, gece geç saatlere kadar içiyor hatta bazen sabaha kadar eve dönmüyordu. Sonunda bir kliniğe yerleştirildi. Orada kaldığı birkaç ay Dünya’yı düşünmüştü. Tedavi için gayret verdi ve bu sayede daha çabuk iyileşmişti.
“ Kızım! “ diye sıçradı birden. Telefonla annesini ararken arabaya biniyordu. “ Kızım nasıl? “ dediğinde arabaya binmiş ve gaza basmıştı bile.