Güneydoğu gezisi - Urfa / Kültürler ve İnançlar diyarı
Gezimizin 2. gününü Urfa merkez ve çevresine ayırmaya karar verdik ve belki bir araba kiralayıp geziyi daha da genişletmeyi düşündük. Kaldığımız köyden çıkıp yine bir minibüsle Suriye sınırı boyunca yol alarak ve de Akçakale sınır kapısındaki karşılıklı dalgalanan Türkiye ve Suriye bayraklarını da selamlayarak Akçakale’ye, oradan da Urfa’ya vardık.
Minibüsle gelirken yolda beyaz gelinliğiyle bekleyen bir gelin ve damat gördük, yolcu olarak onlar da bindiler minibüse ve biz artık şaşırmaktan vazgeçtik. Meğer yeni evlilermiş, bir haftalık gelinmiş, başında rengarenk çatkısıyla ve mor eşarpıyla beyaz gelinliğini de giymiş başka bir düğüne gidiyorlarmış. Gelin nerden baksan 13-15 yaşlarında, damat da siyah takım elbisesi içinde belki 16-17 yaşlarında idi. Yani bir çocuk çift. Resimlerini çekmek için izin istedim onlar da gülerek poz verdiler.
Urfa, geniş caddeleri, büyük yapıları ile modern bir görünüş sergiliyor. Geleneksel mimari doku yine de ara sıra göze çarpıyor. Ortadoğu tarzında alışveriş kültürüne sahip, bakırcılarıyla, baharatçılarıyla oldukça kalabalık ve canlı eski çarşı etrafında gelişmiş olan Urfa 1984 den beri Şanlıurfa diye anılıyor. 1. Dünya Savaşında 1919’da Fransızlar tarafından işgal edilen Urfa 1920’de düşman işgalinden kurtarılmış. Üzerinden Sümer, Babil, Akad, Hitit, Pers, Asur gibi sayısız medeniyetler geçmiş olan Urfa’nın 11 500 yıllık bir tarihi var. Dünyanın en eski şehirlerinden biri.
İlk durağımız Balıklıgöl olmalı. Eski çarşıdaki kalabalığı yararak zorla ilerlerken Urfa kadınlarının kıyafetlerini de şaşırarak izlerken, çeşit çeşit baharatların biberlerin isotların olduğu dükkanlara da uğramadan edemedik. Hatta bakırcılardan da şöyle hediyelikler vs. bakarak yürüyerek Balıklıgöl’e ulaştık. Büyüklüğüyle mimarisiyle kemerli yapısıyla şaşırtıcı güzellikteki Halil-ür Rahman camiinin yanında iki özel göl var. Biri kutsal balıklarıyla ünlenen Balıklıgöl ve diğeri küçük olanı Ayn Zeliha gölü.
Balıklıgöl’ün efsanesi tek tanrılı dinlerde en bilinen ve önemli özel bir yere sahip efsanelerden. Tevrat, İncil ve Kuran’da adı geçen Hz. İbrahim peygamberin Urfa’da doğduğu söyleniyor. Efsaneye göre, bölgenin kralı Nemrut’un putperestliğine baş kaldıran Hz. İbrahim sadece baş kaldırmakla yetinmemiş kralın kızı Zeliha’ya da gönlünü kaptırmış. Kral Nemrut, Hz. İbrahim’in yakılması için emir vermiş ve bugün gölün bulunduğu yerde devasa bir ateş yaktırmış. Bugünkü kalenin bulunduğu tepeden mancınıkla ateşe atılmış.
Hz. İbrahim’in düştüğü yer aniden göl ve odunlar da balık olmuşlar. Bu yüzden göldeki balıklar kutsal sayılmış ve her kimse bunları yakalar yerse kör olacağına inanılmış. Peşinden ateşe atlayan ve İbrahim için ağlayan Zeliha’nın gözyaşları da ikinci gölü oluşturmuşlar. O yüzden bu gölün adına Zeliha’nın gözü anlamına gelen Ayn Zeliha denmiş. Gölün kıyısında yer alan Halil-ür Rahman Camii de Eyyubiler devletinin kurucusu Selahattin Eyyübi yaptırmış. Balıklar gölün içinde sanki kaynıyor o kadar çok. Ağızları suyun üzerinde atılan yemleri kapışıyorlar. Balıklara yemlerimizi atıp, yerli turistler olarak fotoğraflarımızı çekip, incelemelerimizi yapıp oradaki gezmemizi tamamlayınca sıra Urfa Kalesi’ne geldi.
Kale dik yamaçları olan bir tepe üzerinde Abbasiler zamanında kurulmuş. Kale müze kartıyla ya da ücretli geziliyor. Dik ve sayısız merdiven basamaklarını tırmanarak çıktık kaleye ve şehri yukarıdan seyrettik. Bazı surları ayakta kalmış ama büyük bir harabe görünümündeydi. İnişi, çıktığımız merdivenlerden daha da dik bir mağara şeklinde tünelden yaptık. Ve tabii ki ayak ve bacaklarımız çok zorlandı.
Urfa, Peygamberler şehri diye biliniyor. Hz. İbrahim’in ateşe düştüğü makam ve doğduğu mağarasının dışında Hz. Eyüp peygamberin sabrının sınandığı yer ve çile doldurduğuna inanılan mağara ve türbesi ve kuranda adı geçen peygamberlerden Hz. Şuayp’in de burada bulunması bu isme hak kazandırıyor.
Urfa demişken yemek kültüründen, çiğ köftesinden bahsetmeden olmaz. Ve türküleri. Özellikle de sıra gecelerinden. Urfa kültüründe özel bir öneme sahip sıra gecesi denen eğlenceleri sıradan bir gece gibi değil. Sıra geceleri; sohbet, muhabbet ve musiki geceleri imiş halk arasında. Yüzük, fincan, tolaka gibi geleneksel oyunların oynandığı, özel Urfa türkülerinin söylendiği, çiğköfte, tatlı ve mırra kahvesinin ikram edildiği, tanışma, yardımlaşma ve dayanışma geceleri imiş. Akşam yemeğinin de verildiği çok sayıda sıra gecesi düzenleyen otel ve restoranlar var Urfa’da. Çok istedik birisine katılıp bu kültürün içinde olmayı ama bayan bayana böyle bir gecede orada olmak hoş olmayabilir diye vazgeçtik. Ama doğrusunu söylemek gerekirse aklım da kalmadı değil yani.
Saatler çabucak geçmişti ve bir günü daha böylece tamamlamış olduk ama Urfa’yı da baştanbaşa yürüyerek tanıdık. Bir araba kiralayıp bir sonraki günün planlarını yapmaya başladık. Bir sonraki durak Mardin ve Midyat olacaktı.
(Devam edecek)
Şükran Demirtaş