- 552 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
MİRAS-7
MİRAS-7
Küçük John, annesinin yemek masasının köşesine koyduğu porselen tabaktaki sütle karıştırılmış mısır gevreğini küçük kaşığıyla yemeye başlamıştı.Uzun, düz, sarı saçları ve beyaz teni onun mavi gözlerini bir güneş gibi parlak kılıyordu.
John, bir taraftan önündeki mısır gevreğini yerken, bir tarafından da mahsun bakışlarını İzabel’e çevirip,onun yabancı varlığına alışmaya çalışıyordu.
İki olgun kadın geçmişlerini sonu gelmez sözlerle tazelerken, arada bir kaçak bakışlarla küçük John’a şefkat dağıtıyordu.Üst kattan inceden inceye gelen bir ağlama sesi yapılan sohbete ikinci kez ara verdirmişti.
Lisa hızlı adımlarla üst kata çıkıp, kucağında almış olduğu en küçük çocuğu olan Emma ile inmişti.Henüz dört yaşındaki Emma’nın gözleri de küçük John gibi ışıl ışıldı.İzabel sevecenliğini ona da göstermek için tebessüm edip,parmak uçlarıyla yanaklarına dokunmuştu.
Emma, biraz çekingenlik gösterse de John’a göre çok daha çabuk ısınmıştı Kısa bir aradan sonra mutfak aralığından sızarak salona geçen iki çocuk dağıttıkları oyuncaklarıyla aralarındaki oyunlarına başlatmışlardı.
İzabel yanağına sarkan sarı saçlarını parmak uçlarıyla kulağının arkasına iliştirirken,salonda oynayan çocukların yüzündeki sevinci görebiliyordu.İzlediği görüntü onun içine inceden bir sızı yerleştirse de o an farkında değildi.
Bir yandan yalnız geçen çocukluğu aklına gelirken, diğer yandan gelecekte kendinin de bir anne olabilmesini hayal etmişti.Saniyelik bakışlar arasında sıkıştırılan çok şey vardı o an onun içinde.Lisa mutfaktan yanına gelip, oturduğu anda dikkatini yeniden toplamıştı.
İzabel,kolundaki siyah deri kayışlı saatine baktığında vaktin ilerlemiş olduğunu anlamıştı.
“Gitmem gerek Lisa, bugün Mary’nin mutfağında yemek görevini ben üstlenmiştim.”
“Ne yemek göreviymiş böyle….”
“Annemin yaptığı yemeklerden birini öğrenmek için ben yapmayı deneyeceğim.”
Lisa gülümsemeyle yanındaki arkadaşına bakarken, onun yemek yapma konusunda iyi olmadığını bildiğinden espri yaparak, “Sakın zehirleneyim falan demeyin.Emma ve John’la sizi kurtarmaya gelmem zor olur ona göre.” diyerek gülmüştü. “İzabel, aklıma gelmişken, çarşamba günü değişiklik olsun diye çocukları sahil tarafındaki oyun parkına götürmeyi düşünüyordum, sen de gelebilirsen ne güzel olurdu.”
Kısa bir duraksamanın hemen ardından İzabel , “Tabi neden olmasın benim içinde eğlenceli olur Emma ve John’la vakit geçirmek.”dedi.Mutfaktan salona geçip, dışarı çıkmadan önce İzabel,çocuklarla vedalaşmayı da ihmal etmemişti.Lisa bahçe kapısına kadar geçirmek için İzabel’e eşlik etmişti.
Hava, kendi mevsimine özgü bir serinlikteydi.Hafif esen rüzgar, dışarıdaki iki kadının saçlarını aynı anda birden havalandırmıştı.Rüzgarın etkisiyle güz güneşinde yeşilliğini yitirmiş birkaç yaprak dallarıyla vedalaşıp süzüle süzüle yerdeki diğer gazele dönmüş yapraklarla buluşmuştu.Mor görünümlü hava sonbaharın kasvetini sanki kasabanın üstünde tutmak ister gibiydi.İki kadın yanak yanağa öpüşüp sözleştikten sonra vedalaştılar.
İzabel, yanları seyrek ağaçlarla kaplı dar kıvrımlı yoldan ilerlerken yağmur bulutları sonunda çiselemeye başlamıştı.Annesine, eve doğru yola çıktığını bildirmek için telefon açmak aklına geldi.
Bir kaç kilometre gittikten sonra aracını yolun kenarına çekip, telefonda yirmi, yirmi beş dakika sonra orada olacağını söylemiş ama daha başak kelime söylemeye fırsatı kalmadan telefonunun şarjı bitmişti.İzabel biten telefonun şarjı için içerlenip, “tam da zamanındı şarjın biteceği..” diye mırıldanmıştı.
İçerlenmesinin sebebi daha çok annesine söyleyemediği yarım kalmış cümlelerdi.Sadece bir cümleydi-yemeği ben geldiğimde yapacağız sakın unuttuğumu sanma Mary- Bu sözleri söyleyemese de öyle olmasını umut ederek yolun kenarına çektiği arabasını tekrardan çalıştırıp yola devam etti.
Daha üç beş dakika öncesindeki çiseleyen ince yağmur damlaları giderek irileşmişti. Kasabanın toprak yolu yağan yağmurun etkisiyle çamurlu bir hal almaya başlamıştı.İzabel yolunu daha iyi görebilmek için silecekleri çalıştırırken bir taraftan da ağzında bir şarkı mırıldanıyordu.
Bu onun lise zamanlarında Lisa ile birlikte söyledikleri bir ezgiydi.Gideceği yolu yarılamıştı ki, arabanın arka tekerleğinden boğuk bir ses yükseldi.Hafif yalpalayan aracın hızını keserek yolun sağında durdurdu.
Yağmur biraz daha şiddetini artırmıştı.İzabel, arabadan dışarı çıkıp, az önce duyduğu sesin nedenini öğrenmek için arabanın arka tekerleklerini kontrol etmeye başladı.Çok geçmeden arabanın sol lastiği patlamış olduğunu görmüştü.
Saçları kısa sürede yağan yağmurun etkisiyle sırıl sıklam olmuş,kahverengi ayakkabısı da toprak yolun çamurundan nasibini almıştı.Yolun tenhalığı yetmezmiş gibi birde yağmurun oluşu kadını daha çok çileden çıkarmıştı.
O öfkeyle lastiğe bir tekme atıp, daha fazla ıslanmamak için arabanın içinde oturmaya karar vermişti.Şoför koltuğuna oturmasıyla avuç içiyle bir darbede direksiyona indirdi.
Kendi kendine konuşurken sesinin normal konuşma sesiyle çıkmasına hiç aldırmadan, “Aman ne güzel..telefonun şarjı bitsin… yağmur yağsın…lastik batlasın ve bugün ilk kez Mary’le birlikte yemek yapmaya karar verdiğimiz güne denk gelsin..” diye söylenmeye başlamıştı.
Bir umut telefonunu tekrar açmayı denese de telefon açılmamıştı.Çaresiz aracın içinde otururken bu tenha yoldan bir arabanın geçmesi için dua etmeye başlamıştı.Çevresinde görebildiği bir tek ev yoktu.
Arabanın içinde otururken silecekler hala çalışıyordu.Cama vuran damlardan bakarken, zihni, onu ,kendisini bir zamanlar terk eden adama götürmüştü.Tom.Onunla geçirdiği güzel günleri hatırlarken yüzünde belirsiz hüzünle tebessüm karışık bir ifade belirmişti.
Daldığı düşüncelerden çıkmasını sağlayansa karşıdan gelen kırmızı bir araba olmuştu.Batan bir gemiden adaya düşmüş bir esirin sevinciyle kendini arabadan dışarı atmıştı.
Daha fazla ıslanmamak için çantasının başının üstüne çekerken, boştaki eliyle karşıdaki gelen araca sileceğin kolları gibi sağa sola işaret etmeye başlamıştı.Sonunda araç çamurlu toprak yolun karşısında durmuştu.İzabel kırmızı araca doğru yürüdü.
Arabaya yaklaştığında arka koltukta duran beş altı yaşlarındaki çocuğun merak dolu bakışlarıyla karşılaşmıştı.Bakışlarını direksiyon başındaki kişiye çevirdiğinde, baktığı yüzün tanıdık bir sima olduğunu anlaması güç olmamıştı. Bu daha yarım saat önce Lisa ile birlikte bahsettikleri Tony’den başkası değildi.
klavye yordu ama en çokta uzun ara verince yeniden yazmak çok daha zordu...Dediğim gibi sonuçta hiç yazmamaktansa yinede iyidir yazmak...
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
Şunu bil ki her yorumun bana güç veriyor o kadar....
seni çok seviyorum bu yüzden.....
Biraz zaman geçtiği için konuyu hatırlamak için geriye dönüp diğer bölümlerden yardım almalıyım.
O zaman taşlar yerine oturacak, tebrikler, hepsini okuyunca daha net olacak , selam ve saygılarımla.
DİLEK YILDIZI
İzabel sevgilisinden ayrılır.Ayrılık bunalımı sonucu şirketten izin alıp kasabasındaki annesinin yanına gelir.Burada geçmiş ve geleceğin çatışmalarını içinde yaşamaya başlar.....bu kısımlar sadece giriş bölümü...
yorum ve ilgi için çok teşekkürler...saygılarımla selamlar....
DİLEK YILDIZI
Çok teşekkür ederim....saygılarımla...
DİLEK YILDIZI
Ellerinden öptüm en derin saygılarımla...
baslık yakıyo baslı başına :D
miras yedi 7 :D
yorulmak yok oyle,,rekabetın anlamı nerde kalır yorulum dersen sen ,,olmazzzzz
tebrıkler rakıbım....
DİLEK YILDIZI
klavye yorsada yazdıktan sonra seviniyor pamaklarım...rekabete tabiki devammmm...
du bakalım yazı hakkımı öldürdüm şimdi birde şiir salladım mı bugünlük tamam diyecem :-)
teşkkürler rakibem...