- 518 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
yazı
Nasırlı ellerin el yakmadığı ateşlere dokunurken parmak uçlarım hiç sızlamamıştı yaktığım sarma sigaram.Gece derinden bir zifiriliğini gün batımında sonra saldığında, uzandığım dağ eteğindeki yerler çoktan sararmış otların üzerine.
Yanımdaki cılız pınar hırçın olmasa da kendi şırıltısında ses çıkarırken uzaktaki kayan yıldızlar pınara inat parlaklık çıkarıyordu bu yükseklikte.Az ötemdeki ardıç ağacı gecenin gündüzle karıştığı esintinin etkisiyle kısa dallarını salladığın irkildim.Bir ardıç kuşunun karanlıktaki ürkek uçan kanatlarını görmüştüm.
Üşüdükçe sığınmıştım odun ateşindeki külün yanı başında.Her kayan yıldız ritmik bir saatin dakikliğinde olmasa bile, karanlığın git gide çoğaldığını fark edebiliyordum.Her gecen an daha çok üşümeye başlıyordum.Üşümem artıkça ateşi harlandırmak için attığım odunların yansıması yüzüme yansıması sürse de sırtımdaki soğuk terin omurgamdan aşağı süzüldüğünü hissedebiliyordum.
Dudağımın kuruluğu boğazıma yansırken uzaktan çakal sesleri kulağımı delerdi.Umursamadan yutkunurken korkumu, derin bir nefes daha çekmiştim son kalan sigaramdan.Sürünmeyi göze alarak indim dağ eteğinden kurumuş çayın yandan geçtiği kasabanın kenarına.
İlk ışıklarını gördüm sadece yoldan geçen arabaların farlarıydı.Geri dönüp bakmaya dermanım zaten yoktu. Elim titrediğini anladığımda son gücümü toplayıp kalktım ayağa.
Taşlı yollardan sekip yürüdüğümde,son gücümle çaldım kapıyı.Kapıyı yine Abuzer açmıştı.
“Ne oldu sana salak adam” derken bende burnumdan bıyığıma akan kanının irinlerini boşaltıyordum.O öfkeyle “Alberto işin hizmetçilik bu şatoda unutma hıyar.Sen şu sırtımdaki bıçağı çıkar önce.” deyip sırtıma elimi götürürken, “ Ulan çıkar gülme.” dedim.
Venedikli gondolcu şehirde sularda gezdirirken bizi sırtımdaki bıçakla attım Abuzeri soğuk sulara…
"Kimseye kendimi güldürmemek için klavye yorgunluksuz ısınmak için bir yazı sadece…."
Barut kokulu sıkıştırılmış zamanın terkinde
Sürgün verdi eylül
Altıpatlarlı sonbahar sarı sıktı insanlara
Öncesinde hazırlanmıştı valizsiz göçmen kuşlar
Havada buruk bir ayrılık kokusu
Rüzgarla raksa dalarken kuru yapraklar
Zordu yağmur hazırlığında şemsiyesiz beklemek
Yarım kalmışlığın sancısı tutarken akşamları
İnce bir keman sesinde vuruldu gece
Zifiri bir siyahın içinde ağlarken yalnızdı çoban yıldızı
Katmerleşerek çoğalmaya başlardı üşümeler
Buz tutan odaların kuzeyinde eski sevişme izleri
Körkütüktüm dört duvara arasında ezilirken
Güz dökümü türküler kanatırdı dudağımdaki kelimeleri
O vakit yankılanırdı içten içe yarım kalmışlığın acısı
Firari şiirlerde hep bir eksiklik nasırlaşırdı
Biraz hüzzam biraz hüzün keskin bıçak olurdu sineye
Fırtına yorgunu bir adam ıslak ceketli gezinirdi caddelerde
Saçak arasına sığınan güvercinler izlerdi yoldan geçenleri
Kalabalık bir yalnızlığın nakaratları duyulurdu
Dik yokuşlu sokakların arası daraldıkça daralırdı
Adımlar ağır ağır takılırken kaldırımlara
Boğulurdu parmak uçlarımdaki yağmur
Susardım adı sonla başlayan bir mevsimde
Bahar kim bilir ne kadar ıraklaşırdı
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
Var ya sen annem aylar oldu sahip çıkarak yorum bıraktın ya bana bıkmadan ne diyeyim...Hep ellerinden öptüm.Sana layik evlat olarak ne çok yazmak isterdim bilesin...
Yüreğimin içindeki derin saygılarımdasın bilesin.....