- 664 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABA EVİ
Ne istiyorsunuz Benden Aldığınız yetmedi mi? Bıkmadınız istemeden . Size borcum bitmedi mi yıllar ? diyor Bülent Ersoy ... Gözlerimi yumuyorum. İlk önce annemin mezarına gidiyorum ve diyorum ki bütün evet bütün sevenlerim yanımda olsa senin hasretinin bana verdiği özlem yangınını dindiremezler. İnsan bir kere annesiz kaldı mı hiçbir var o yokluğu bertaraf edemez. A nnem senin yokluğunda gönlümün buz kesen soğunu dindiremedim. Seni kaybettiğim günden beri yıldızım düştü,kutbum sisler arasında kayboldu. Mezar taşını okşuyorum ellerimle sanki saçlarını okşuyorum.Yıllardır evimizde senin ölümünle sönen neşeyi yeniden diriltmek istiyorum. Nazara mı geldi evimizden yükselen şen kahkalar diyorum. Gündelik hayat devam etti ama sen yoktun,bu haksızlıktı,diyerek ayrılıyorum mezardan. Gecenin biri olmuş. Güzel bir yaz gecesinin zineti yıldızlar her yeri kaplamış. Hayal bu ya uçarak karşı tepedeki babamın mezarına geliyorum. Pazar günleri dahi çıkarmadığı kravatıyla yatıyor sanki. Onu hep öyle hatırlıyorum. Dedem,annemin babası,babama kızınca deli kavak sevdiği bir şeyi yapınca da süslü bey,dermiş. Evet, canım babamın mezarındayım. Uzun bir hayatın içinde bana bıraktığı hatıralarda onu hep merhametiyle hatırlıyorum. Hep şevkatle karşılardın beni,ömründe bir kere dahi kötü söz söylememiştin babacığım .Çok kızınca hinoğlu hin derdin,anlardım ki babam çok kızmış. Seni ve merhametini çok özlüyorum. Birlikte geçirdiğimiz bütün zamanlarda hep güvenim oldun. Çocuk sevgiyle terbiye edilir derdin,banada öyle davrandın. Hayatımın en büyük korkusu o sevgiyi yaralamak oldu. Babacığım,canım... Yanağından öpmek seni koklamak istiyorum dedim,eğildim öptüm öptüm,kokladım. Rahmeti seven rabbim benim babam çok merhametliydi sen de ona merhamet et,diyerek uçmaya başladım. Gönül dostumun evi hemen tepenin ardındaydı. Saat bir buçuğa geliyordu. Ona uğradım balkondaydı. Çiğdemi sorucaktım,baktım yere diz çökmüş oturmuş elinde sigara çok derinlere dalmıştı. Muhtemelen birazdan gönlü sevgi cömerti eşini kaldırmak için bekliyordu. Hiçbir şey sormadım.Vefa denen vasıf sanki bu insanda her an tavan yapardı. Arkadaşlarına dahi bir anne gibi şevkatli olan dostumu rabbime emanet edip iki sokak ötedek igönül sarayımın bir başka kıymetine uğradım, uyuyordu. O güzel gözlerini görmek istedim,göremedim. Oyuncağı verilmemiş bir çocuk gibi hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim,beceremedim. Usulca eğilip hanımeli çiçeği gibi narin ellerini kokladım,öptüm. Hayatımda en ağırıma giden şeylerden birisi ondan uzak olmaktı. Can dostum iki cihandada rabbim seni kutlulardan eylesin diyerek ayrıldım. Sokağın üzerinden uçarak aşağıdaki,yani evimin yanındaki sokağa indim. Pazar günleri köşedeki fırından çiçek ekmek alırdım. Yaz akşamları da eğer param varsa Şahin’den, Şahin Özel, baklava ve yanına da dondurma alırdım.Oradan karşı yokuştan aşağıya ,yani evime,indim. Evimin karşısına oturdum. Anaoklunun sahibi Mustafa’da ölmüştü,içim sızladı. Her seferinde,abla sadece senin arabanın parkına izin veriyorum burada,derdi. Evimi seyrettim balkon ve pencerelerine demir yaptırılmıştı,çok çirkindi. Pencere önündeki sarı ve kırmızı çiçeklerim yoktu. Silkelenmek için bırakılmış halılarım da yoktu. Arkadaşlarım için havuçlu tarçınlı kek yaptığım mutfağın ışığı yanıp söndü bir ara. Ne tuhaf benim evimde;ama ben uzaktan seyretmeye mahkümdum. Kapı koluna bile dokunamıyordum.Karşı komşu da taşınmıştı, onunla balkondan balkona dertleşirdik. O da yoktu. Kışları okulun servisi beni köşeden alırdı. Beklerken donacağımı sanırdım. Okula giderdik. ....... Anadolu Lisesi... En çok sevdiğim okulum olmuştur. Tuhaf ama evim gibi hissederdim. Belleten öğretmen olarak yurtta kaldığım geceler uyuyamaz 3. kattaki koridor penceresini açar uzaktan bu şehri seyrederdim. Eğer çocuklar evdeyse dua ederdim,rabbim onları koru diye. Birgün hiç unutmam iki gündür uykusuzdum,nöbetim vardı, yurda gelmiştim ve sabaha kadar iki arakadaşımın gönlü bir çizgide birleşsin diye sabahı sabah etmiştim. Sabah olurken ikisinin de yüreklerini ısıtan bir cemreyi arzulamıştım;ama olmadı. Şimdi yanlış dilemişim diyorum. Su olmadan değirmen dönmüyor. Aşk olmadan da bir çizgide buluşamıyormuş gönüller. Nöbetçiliğimde Nejla’nın cömert gönlünü hiç unutmayacağım,rabbim onu hiç darda bırakmasın ........ Lisesini hep özleyeceğim. Gece bütün ihtişamıyla devam ediyor,tam ortasındayım şehrin,merkeze doğru uçuyorum keşke taze nohut olsaydı da yanımda usulca bıraksaydım kızımın yastığının kenarına. Evet o , olmayan kızımın yerine koyduğum,canımdı. Yağmur yağsa ona şemsiye olmak, karda sıcacık bir kaşkol olup ısıtmak isterdim. Neydi ona karşı bu bağlılığım belki de ümitsizlerin yaşama sevincini paylaşıyorduk onunla. Yürüyemediği günlerde ev işini bitirir bitirmez yanına giderdim ki saniyeler çabuk çabuk,günler çabuk çabuk geçsin ve o yürüsün artık derdim. O adım atamadığı günlerde ben yürümekten utandım. Deli kızımı gülerken görünce bütün yorgunluğum giderdi.Annesi benim bütün ders programımı ezbere bilirdi. Saat kaçta dersim biticek,servis ne kadar sürecek, ne zaman merkezde olacağım her gün hesaplardı,çağrı atardı,ben yeni kalktım kahvaltıyı hazırlıyorum direkt bana gel ,derdi. Benim işim var desem de giderdim o da bunu çok iyi bilirdi. Şehri gezmeye devam ediyorum. Uçarak meydana inerken merkezdeki a.v.m. ye baktım,yıkılmış, tuhaf içimi acıttı. Burada Zeynep’le otururken bana müphem aleme aşikar olan ihanetleri birebir gözlerimle görmüştüm,titriyordum,sanki artık nefese gerek yoktu. Zeynebim de titriyordu. Aradan çok zaman geçti bunları bir başkasına ait anektotlar kadar hatırlıyorum. Bir hüzün anı fotoğrafı gibi sadece bakıp bırakıyorum. Oradan çıkıp karşıya geçiyorum.Milli eğitim önüne geliyorum. Fındıkçı Apo. Çocuklarla geçerken kışın kestane yazın fındık doldururdu kesekağıdına cömertçe. Kızardım,para da almazdı,olmaz derdim. Hemen önünü ilikler yüzüme bakmadan onlar da benim yiğenim , saygılar hocam derdi. Öğretmen evine doğru yürümeye başladım. Boş vakitleriminin dostlarla geçen özel mekanı. Sanki yine Sadetle Mesut bekliyor, Gökçen de gelecekmiş. Çaylar ve neşeli ,sıcacık sohbetler ardından Sadet’in akşam yemeğini bizde yiyelim teklifi. Cömert karı kocanın cömert gönülleri... Sadet mükemmel bir ev hanımıdır. Kırk yıllık anneler gibi hazırladığı sofraları ve içimi ısıtan gülen yüzünü hiç unutmayacağım. Hem eliyle hem diliyle doyuran ikramlarını da... . Yemek sonrası Mesut sazı eline alırdı. Neşemizi kıskansın diye Necati’yi arardık. Muhteşem sofranın leziz yemeklerin haberlerini verirdik, O, abla ya ben diyetteyim,derdi. İnternette çok güzel bir türkü bulduğunu yarın bana mutlaka söyleyeceğini söylerdi,gülerdik. İyi bir aile terbiyesi almıştı Necati ,vefalıydı ama can kardeşim hiç eleştiriye gelmezdi. Gökçen ise bu şehirde olmamalıydı,onun ufku ile bu şehrin ufku farklıydı.Neticede o da firar etti. Öğretmen evinden yine evime geldim. Üç oğlum beni bekliyordum. Sıkıca ellerinden tuttum.Küçük abinin kucağındaydı,yürümeye başladık. Tepeden çarşıdaki merkez camiye doğru yürüdük. Sabaha az kalmıştı.Semt pazarına doğru yürüyoruz. Çok severdim bu pazarı. Orta halli insanların geldiği ve cumartesiye göre daha hesaplı olan mahalle pazarım. Nuriye ablayı hatırladım.Bir gün pazara birlikte gidelim,ben neyin iyi olduğunu bilemiyorum,erkek gibi alışveriş yapıyorum yani hangisi pahalıysa o iyidir mantığıyla dememe rağmen hiç birlikte pazara gidemedik. O da anladı galiba bu konudaki basiretsizliğimi. Baba evime yaklaşıyorum. .......... Mahallesi... Sokağa girdik. Kırmızı dutları olan dut ağacımızda dutlar yine dolu dolu. Fecrin serinliği çöktü. Baba evimin kapısına geldik. Evim yani baba evim. Çocuklarımın ellerinden tutup karşıdan bakıyoruz. Ben siğim siğim göz yaşlarımı artık bırakıyorum ve dudaklarımdan dökülen kelimeler sımsıkı tuttuğum ellerle baba evindeyim. Diyorum ki,bakın burası beni hayata hazırlayan okul. Annem,babam ve iki abim bana burada iyi,doğru,güzel neyse onu seçme iradesini kazanmamı öğrettiler. Hep bardağın dolu tarafını gösterdiler. İnsanları hep iyi tanıttlar,gelecek güzel olacak dediler,tahttımı yaptılar; ama şarkının da dediği gibi kaderden bahsetmediler. Annem ve babam yani iki şerefli insan bana hep kul hakkına riayet dediler. . Bugün olsalardı da görseydiler ellerin nankör de olabileceğini... Çocuklarım,siz benim hayata attığım üç imzasınız. Şükürler olsun. İlk imzam , sen benim ’’her şeye rağmen ayaktayım’’ yanımsın.ikinci imzam , sen oğlum ’’aman huzursuzluk olmasın ben alttan alayım’’ diyen yanımsın. Üçüncü imzam sen ise, henüz, şımarık ve inatçı yanımsın. Üç goncam,üç fidanım herşey bir gün bitecek .Benim sizden isteyeceğim tek şey var.O da babamın,o çocuk gönlünün saflığını hiç kaybetmeyen adamın,tavsiyesi olacak.Yani, gönlünüzde vicdan azabının lekesi olmasın. Ben de sadece bunu diyorum.Şehirde ben ve çocuklarım elele baba evindeydik,güneş doğmaya başlamıştı...
Filiz TEKİN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.