EYLÜL'ÜN RENKLERİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yine bir Eylül akşamı, yine sonbahar. Kısalan günler, erken gelen akşamların hüznü. Kucağımda bir yığın sararmış ucu yanık yaprakların ıslaklığı. Önce şafak kızılına sonra sarıya dönmüş renkler ve yeşilin bin bir tonu. Rüzgar daha bir serin esiyor akşamları artık. Eylül’le bir hazan mevsimine geçiliyor. Coşkuların azaldığı, yılgınlıkların çoğaldığı, durağan ama asude bir ülkeye.
Hüzün mü desem, içsel bir yolculuk mu ara sıra yaptığım, bu, geriye dönüp baktığım yerde bıraktığım izleri sorgulamam. Aslında Eylül’den de değil, adı çıkmış zavallının. Ne suçu var Eylül’ün, yaşamımızda her hangi bir ay işte.
Bütün suç sonbaharın. Böyle alıp götürüyor işte insanı sevgilere, doymamışlıklara, pişmanlıklara. Yine de diyorum ki hesabını veremeyeceğim tek bir günüm bile olmadı. Ne de vicdanımı lekeleyen bir anım. Ne hissettiysem onu söyledim ben, belki keşkelerim oldu, belki pişmanlıklarım da oldu ama her yaşanmışlık bir artı değerdir diye düşünürüm her zaman.
Sevdiysem sonuna kadar gittim, doludizgin yaşadım sevgilerimi, hiç sınırlar çizmedim. Ama asla sevmediğim birine sevdiğimi söylemedim. Kırıldıysam yok farz ettim, bitirdiysem sürünsem de geriye dönmedim. Parça parça da olsa yüreğim kanasa da kendi kendimi tedavi ettim. Kimileri tekrar tekrar kırdılar parçalara ayırdılar, yine de hayatla kavga etmedim.
Dostluklara çok değer verdim her zaman, bir insan kaybının ne olduğunu çok iyi bilenlerdenim. Onun için dostluğuma sınırlar çizmedim hiç. Değer biçmedim, ne kadar verebildiyse o kadar aldım. Bazen sahte yüzler, maskeler de çıkmadı değil karşıma, ama onları da affettim. Maskelerim olmadı hiç benim. Hep gerçek oldu duygularım, yüreğim aklımın önüne geçti her zaman, hep hislerimle yaşadım.
Ahh sonbahar, ahh güz çiçekleri. Nasıl da alıp götürüyorsunuz beni. Vicdan mahkemelerinin kapılarında beklemek ne kadar da zor. Ne kadar zor aldattıklarını sananların asıl kendilerinin aldandığını anlatmak. Oysa ben asla aldanmadım, gidenlerden sadece vazgeçtim. Vazgeçmeyi bildim. Zamanı geldiğinde gidebilmeyi sevdim. Gidenler asıl beni kaybettiler.
Hayır, bir sonbahar hüznüne yuvarlanmak istemiyorum. Tam da bu noktada iç sıkıntılarının depresif molaların kucağında olmak değil isteğim, loş ve ıslak akşam serinliğinin usulca esen rüzgarına karşı durup tekrar ilkbaharları yaşamak istiyorum. Üşümüyor içim, aksine bu melankolik hallere kapılmak ne kadar çekici gelse de ayaklarımı bir soksam içinden çıkamayacağımı hissediyorum. Direniyorum.
Yaprak dökümü mevsiminin kırılganlığıyla boynu bükük güz çiçeklerinin arasından yürürken dalmışım. Kendimi sorgulama telaşıyla üzerine basıp geçtiğim sararmış yaprakların üzerine yatıya uzanmış kuru dalların sesiyle kendime geldim. Karşımda bana sevgiyle bakan bir sokak köpeğinin gülen gözlerinin içinde buldum kendimi. İçten ve gerçek, karşılıksız sevgi. Ne zordur birini karşılıksız sevmek. Sevmelerin de hesabı kitabı var, oysa gerçek sevgi ne hesaplara sığar ne kitaplara. Sadece yaşanır.
Severim yağmuru. Güz yağmurlarını. Hatta şemsiyesiz yağmurlar altında ıslanmayı daha da severim. Yağmurla birlikte ben de yağarım toprağa, toprak olup tekrar karışırım yağmura. Bulut olup savrulurum. Sisli puslu havalar kasvet getirirken kimilerine, ben çisil çisil damlalar yüzümde oynaşırken yaşadığımı anlarım. Rüzgarla yağmur damlalarının yüzümde sevişmesi beni alıp götürür başka diyarlara. Yağmur olup yağmak isterim işte o zaman olmak istediğim yere. Sevginin kollarına.
Yaz mahmurluğunun son bulduğu bu günlerde bir başka perde açılıyor, başka bir perde kapanırken. Kim bilir kaç perde kapanıp tekrar açılacak daha. Hüzünlü bir sürecin başlangıcı mı yoksa yeni baharların müjdesi mi? Güneş kerhen arada gösterse de yüzünü.
Kim bilir?
Şükran Demirtaş
YORUMLAR
Yağmur... Yüreği alır taa nerelere götürür türlü sesi türlü rengi ve ruhun olanca dirilişiyle.
Tüm vakitlerin en kutsal sevişmesidir yağmur...
Ellerinize sağlık.
sukdem
Eylülün rengi bende hep mordur...Mor Eylüldü son yazdığım şiir....tebrikler