- 948 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"Kalecikkaya Köyü"-Kızıl Gözyaşları-7
Akmesçit gümrük kapısından tam gireceğim zaman beni sorguya çeken Kartbabaya:
“Siz küm sünüz? Meni ne hakla sorguga şekesiniz?” dediğimde Kartbabay buna çok hiddetlenmiş; yüzünün her tarafı gerilmişti. Omuzumdaki elini geri çekerek, işaret parmağı ile gövdesini göstererek,
“Bız bu yalancı cennetnin GERÇEK SAHİPLERİYİZ. Bizlerge KIRIM TATAR TÜRKLERİ derler. 1783 yılından 1944 yılına kadar bızlerni vatanımızdan sürdüler ama bızlernin ruhu bu yalancı Cennetni terk etmedi. İşte bu yüzden bu yalancı Cennetni ziyaret etmege kelgenler ilk önce gümrük kapısından keşmeden bızden vize almalılar. Şimdi bizim küm olduğumuzu iyi anladın mı?” diye cevap vermişti.
Hayalimde canlandırdığım bu kartbabay, Rüstem dedemin babası Mustafa Kartbabaydı.
Bu cennet vatanın gerçek sahipleri olan ve bu vatandan sürülen bütün Karbabayların aziz ruhlarının rahat etmesi için Rahmetli olan Rüstem Dedemin babası Mustafa Kartbabayımdan, Babamın babası Yetim Yusuf’tan, Babam Işık Sımayıl’dan, Firdevs Halam ve kocası Kara Hacı’dan bahsetmeden gümrük kapısından içeri girmek istemiyorum.
Sizlerin affına sığınarak Mustafa Kartbabayımın, Babamın Kartbabası Yetim Yusuf’un Cennet Vatan Kırım Toprağı’ndan sürüldükten sonra Anadolunun tam ortasında yaşadıkları Kalececikkaya köyünden bahsedeceğim sonra da yukarıda saydığım rahmetlilerin hayatlarından kısa kesitler sunacağım.
KALECİKKAYA KÖYÜ
Şair:
"Orda bir köy var uzakta,
Gitmesekte, varmasakta
O köy bizim köyümüzdür." demiş.
Kalecikkaya köyü, Anadolu’nun tam ortasında gelenekleri, görenekleri, ahlaki, temiz ve uysal yaşantıları ile sevilen "Kırım Tatar Türkleri"nin hayat sürdüğü, Çorum ili, Alaca ilçesine bağlı;il merkezine 65, ilçe merkezine 17 km uzaklıkta;Hitit Uygarlığı’nın merkezi olan Boğazkale (Hattuşaş) ve Alacahöyük arasında yeralan; dağlık ve engebeli arazi üzerinde, kısa ve dar bir vadinin iki yamacına kurulmuş, küçük güzel bir köydür.
Bu köye şairin dediği gibi "Gitmesekte varmasakta" demiyeceğiz. Gideceğiz, varacağız. Bu topluluğu tanıyacağız.
Bu köyün tavlarında (dağlık ve kayalıklar üzerindeki düzlükler), koruluklarında adım adım gezerek; ılgıt ılgıt esen ter temiz havasını teneffüs edeceğiz, yaz kış demeden " Alim Pınar " çeşmesinin buz gibi akan suyundan kana kana içeçeğiz, meşelik koruluklarında evlek mantarları toplayıp; içerisine tuz basıp, meşe közünde pişireceğiz, buram buram Kırım kokan serin evlerinde bağdaş kurup, çiğ börekler, göbeteler, irimşik börekler, katlamalar, kaşamaklar, bılamıklar tabak börekler, kaşık börekler, anışkalar ve toygaşılar (Kırım Türklerinin milli yemekleri) yiyeceğiz.
“Osmanlı Rus Savaşı” (Tarihte; 1878 yılında 93 harbi olarak geçer) sırasında Rus zülmünden kaçan “Kırım Tatar Türkleri” akın akın Romanya’ya göç etmişler; bir kısmı buralara yerleşmiş, bir kısmı da Köstence Limanı’ndan vapurlara binerek İstanbul’a gelmişler.
Babaannem bu gelişlerini :
-Balam, yedi caşlarında ya bardım ya yoktum. Köstence Limanı’ndan bizlerni vapurga bindirdiler. Men vapurga binerken ayağım kaydı. Denizge tüştüm. Meni dalgışlar denizden şıkardılar. Eğer kurtarmasaydılar ölecektim. Şok şükür ki kurtuldum, diye babama anlatmış.
Dönemin Padişahı Kırım’dan göç eden bu büyük topluluğu Türkiye’nin birçok vilayetlerine dörder beşer haneler halinde yerleştirmiş. İşte Alaca ilçesinin bu güzel Kalecikkaya Köyü Halkı’nın Kartbabayları (dedeleri) da uzun , yorucu ve çileli bir yolculuktan nasibini almış “Kırım Tatar Türkleri”ndendir.
Köye ilk olarak 16 aile yerleşmiştir. Bu 16 aile şu isimlerden oluşur:
1)Rabışlı Sülalesi olarak bilinen, en kalabalık aile olan Balaban Ali, Cemani Akay, Sarı Mehmet, Ahmet Akay ve Topal Gani-Fadime, 2)Mehmet Ali Hoca, 3)Kerim Akay, 4)Kurt Nebi ,5)İdris Akay-Müberra, 6)Abdiş Akay, 7)Abdülselam-Zahide,8)Gani Kemal, 9)Seyit Akay,10)Abdül Refig,11)Topal Mehmet,12)Kurt Kaya,13)Samedin Akay,14)Mustafa Akay,15)Abdül Nebi,16)Molla Hüseyin
Ailelerin Kırım’dan çıkış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Göçten dolayı aileler bölünmüş, ayrı yerlere yerleşmişler; zaman içerisinde birbirlerinden haberdar olmaları ile Kalecikkaya köyü’nde toplanmışlar; böylece köyün nüfusu 60 haneye ulaşmıştır.
Kalecikkaya köyü adının kim tarafından verildiği de tam olarak bilinmemektedir. Köyün güney yamacında, Suludere köyü yolunun hemen sağ alt yanında, mezarlığın tam karşısında ve Gölpınar köyü yolu üzerinde sırtını dağa yaslamış, on-on beş metre yüksekliğinde bir mantar gibi kayalar üzerinden göge doğru yükselen;ilginç, heybetli bir kaya parçasından oluşan "Küçük Kale"yi görürsünüz. Kalecikkaya köyü ismi belki de "Küçük Kale" anlamına gelen;sırtını yasladığı dağa göre oldukça küçük olan, bu kaya parçasından almış olabilir.
Muhteşem görüntüsü ile insanı büyüleyen kalenin üzerindeki iki üç tane badem ağacı, vadi boyunca ılgıt ılgıt esen rüzgarın etkisiyle özgürce sallanmakta, her bahar mevsiminde açan mor çiçekleri ile "Kırım Türkleri yeniden doğuyor, yeniden açıyor;bizleri kırk bin kere Kırım Kırım kırsanız dahi yine doğacağız, yine açacağız. Sizler rahat uyuyunuz! Ey şehitler!.. Ey gaziler! " der gibi, karşısında mezarlıkta yatan "Kartbabaylara" birşeyler fısıldamaya , birşeyler anlatmaya çalışıyor sanki.
Kaya parçasının tepesinde badem ağaçları nasıl yetişmiş? Kim dikmiş bunları? Bunu da köyden bir bilen yok, ne acı ki. Kırım Türkleri’nin acılarını, ıstıraplarını ve kendi yaşadığı olayları da akıcı bir dille yazan Kırımlı Büyük Romancı Cengiz Dağcı’nın "Badem Dalında Asılı Bebekler" romanında bahsettiği "badem ağaçları" nın tohumları olmasın;Kalecikkaya Köyü’nün kalesinde ki badem ağaçları.
Evimin penceresinden, her bahar geldiğinde, komşu apartmanın bahçesinde yaşlı badem ağacındaki mor çiçeklere hüzünle bakar;köyüme, Kırım’a doğru dalar giderim.Çünkü o mor çiçeklerde zülmü yaşamış Kırım Türkleri’nin;balaların, anayların, babayların, kartbabayların gözlerinden akan kanlı yaşları görür gibi olurum.
Bu köye yerleşmeden önce Kırım’dan gelen bu Türk Tatar topluluğunun ileri gelenlerine (kartbabaylarına) , köyün beş kilometre aşağısında daha düzgün ve sulak olan topraklar (bugün bu arazide Kıcıllı adında bir köy bulunmaktadır) teklif edilmiş, fakat gösterilen arazide ağaç olmadığından, "Biz çiğ börek pişiremeyiz" deyip, meşe denen sağlam ağaçlarla kaplı; koruluğu bol , kayalık ve sarp vadiyi tercih etmişler.
Yetişen yeni nesil, Alaca ilçesine bu düzgün topraklar üzerinden gidip geldikçe, kartbabaylarının bu yanlış kararlarına üzülmekte, hatta:
-Çiğ börek aşamasalardı, bolmaz mı edi ? diyerekten de serzenişte bulunmaktalar.
Köye yerleşen Kırım Tatarları , kısa zamanda evlerini toprak ve kayalardan yapmışlar, odunun bol olması ile " çiğ böreklerini" pişirerek hayatlarını sürdürmeye başlamışlar. Rus zülmünden geride kalan acıları, Kırım adasındaki yurtlarını yuvalarını unutmaya başlamışlar.Yeni bir vatan yeni bir yurt edinmişler. Hatta köyün bir bölgesine Kırım’daki bölgeyi hatırlamaları için "Yurtluk" ismini, köyün tam ortasında akan çeşmeyede sevinç, kurtuluş, huzur ve mutluluk anlamına gelen "Bayram Şeşme" adını vermişler.
Köy arazisinin tütün ve haşaş ekimine müsait olması sebebiyle ilk zamanlar da oldukça kaliteli tütün yetiştirilmiş. Tütün ekiminin yasaklanması ve hububat ihtiyacı sebebiyle geçim tarıma ve hayvancılığa kaymıştır.Köyde yaşayan halkın büyük bir kısmı, çiftçilik ve hayvancılık yaparak geçimlerini sağladıklarından; ekip, dikmek ve hayvanlarını otlatmak için toprak sıkıntısı çekmelerine rağmen, orman arazisine dokunmamışlar;bilakis komşu köylerden tarlalar satın alarak, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır.
Nüfusun artması ile başgösteren geçinme ve iaşe sıkıntısı insanları köy dışında arayışlara sevk etmiş;Alaca, Sungurlu, Çorum ve Ankara illerine göçler olmuştur. Çok kuvvetli bir sosyal yapıya sahip olduklarından göç ettikleri hemen her yerde adlarından bahsettirecek işlere imza atmışlardır.
Çorum, Sungurlu, Alaca ve Ankara’da “Tatarlar” denilince hemen hemen herkes tanır. Çorum’da eski garajın çevresindeki mahalle, Sungurlu’da "İsmet Paşa Mahallesi", Alaca’da "Muhacir Mahallesi" ve Ankara’da Atatürk’ün Ankara’ya ayak bastığı Dikmen semtinin "Keklik Pınar"ın beşyüz metre ilerisinde yolun sağ alt tarafındaki mahalleler " Tatar Mahallesi" olarak bilinmektedir. Bu mahallelerde Çorum’un Alaca ilçesine bağlı Kalecikkaya köyünden gelen Kırım Tatar Türkleri yerleşmişlerdir. Alaca’nın bazı mahallerinde, Ankara’nın Dikmen, İlker, Siteler, Sincan, Bahçelievler ve Keçiören semtlerin de çok sayıda Kalecikkaya köyünden göçen “Kırım Tatar Türkleri”ne rastlamak mümkündür.
Ankara’da hemen her iş kolunda faal olmalarının yanı sıra özellikle Sitelerde hatırı sayılır bir kalabalık nüfus bulunmaktadır. Ağırlıklı olarak mobilyacılıkla uğraşmaktadırlar. Sanat dışında bir çok resmi ya da özel iş kollarında hizmet veren eğitimli insanlar mevcuttur.
Kalecikkaya köyü insanı henüz Kırım’da iken ilim ve sanatla meşgul olurlarmış. İlme ve sanata büyük önem veren bir yapıya sahip bu insanlar gerek göç yollarında gerekse Anadolu’ya yerleştikten sonra yaşanan onca sıkıntıya rağmen ilim sahasında isminden bahsettiren alimler yetiştirmeyi başarmıştır. Ancak bugün maalesef bu insanlar aramızda değildir. Ancak onların eserleri, yetiştirdikleri evlatlar bayrağı götürmektedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.