- 2360 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Anne Bekleyişi...
Beklemek…
Dünlerin üzerine kalın bir çizgi çekerek…
Beklemek…
Yarınları bir an kadar yakın sanarak…
Beklemek…
Gem vurmak şimdilere, prangalamak zamanı, takvimlerden her günü vuslat bilerek…
Beklemek deyince akla kuşlar gelir… Uçsuz bucaksız buğday tarlaları gelir… Dudaklarda buruk bir tebessümden kalan son kıpırtılar silinir… Gözyaşları bekletilir… Kenarları oyalı-beyaz başörtüsünü yanaklarına emektar kılan her anaya emanet edilir sıla… Bembeyaz örtülerin içinde tertemiz bir yüreği, duaya adanmış dili-dudakları, çatlamış-yaşlanmış elleri… Analar…
Çırayla tutuşturulan bir sobanın, bir ocağın üzerinde pişer anne elleri… Her an kurulmaya hazır bir sofrası vardır onların… En sevilen yemekleri bir türlü şişmanlayamayan, her seferinde biraz daha zayıflayan bir evlada, hep aynı ısrarcılıkla sunar anneler… Duvarda asılan bir kilimin, bir resmin ardında gizlenen karacaları hep bilir onlar… Bakışları en az o kadar ürkektir, en az o kadar ağlamaklıdır…
Her şeyi anlar anneler… En ufak acıyı, sevinci hissederler… Kucakları hep sıcaktır, sığınılacak bir limandır en amansız fırtınalarda… Derdi anlayan biri varsa o da analardır…
Ufuklarla cilveleşen her bulutu, gelip geçen turna katarlarını, ikindi rüzgârlarının ıslıklarını… Irak diyarlara satır satır gurbet taşıyan her trenin uzayıveren külden saçlarını bilirler… Tanırlar içinde kendilerinden bir parça olan şeyi… Özlenilen her şeyi bir yana bırakıp, kıyıda köşede unutulan giysilere sarılır anneler… Yüreklerine su serpecek bir evlat gibi ninnilerler ter kokan çamaşırları… Doya doya içlerine çekerler anneler bu kokuyu… Dünyanın en aşina reyhası…
İri camlı gözlükleri takıp da avunurlar fotoğraflarla… Tekrar tekrar, bıkmadan… Her seferinde yeni bir fotoğrafa bakarcasına… Yavrusunun ilk yaşını, okula başlarken ağladığı zamanı, oyuncakların arasında kayboluşunu, gülüşünü, masumiyetini… Fotoğraflardan sever analar evlatlarını… Sonra yokluğunu unutarak her gurbetçinin, karşılıksız kalınca soruları, boynunu büker anneler… Sol yanlarında acısı hiç dinmeyen bir sızı hep orada asılı kalır, kucakları hep boştur…
- “Oğlum bak burada henüz bir yaşındaydın. Pantolonunu teyzen almıştı. Doğum gününde… Ben de kazağını örmüştüm. Doğum günü pastasını halan yapmıştı. Babanın gözlerinin içi gülüyordu… Parmaklarına baksana, tombul tombul. Bak burada da sünnet düğününde ağlıyordun. Zorla oyalamıştık seni… Oğlum, oğlum! ”
Tertemizdir anneler… Silinmekten aşınan kapıların, döşemelerin, çiçek gibi burcu burcu kokan odaların, naftalin koyulan her sandığın, nakışlı örtülerin, kanaviçelerin, kurutulan biberlerin, duvarda asılı siyah beyaz resimlerin olduğu her yerde bir ana vardır… Açık bırakılan her pencerenin önünde uyuya kalan her anne rüyasında kavuşur evladına… Her asker anasının başı ucunda durur al bayrağa sarılı yavrusu… En değerli şeydir o… Silinip silinip öpülür... Teskereyi bekleyen sevdalılar kadar, en az o kadar şafak sayar gözü yaşlı analar…
Tespih taneleri hep avuçlarına dökülür onların… Balkon korkuluklarına konan her güvercinin kanat çırpınışına meraklıdırlar… Bir işarettir bu, haberdir sanki…
Tel tel beyazlar saçları, buruşur ellerinin üzeri, yaşlılık lekeleri çıkar… Yüzü kırışır, dudakları solgunlaşır, arada bir de sallanıp durur kendiliğinden başı ama hep bekler o… Tuttukları her lokma berekettir, cennettir ayaklarının altı… Peygamber hırkası giydirir duaları…
Analar…
Göçmen kuşların kanatlarını kıskanan…
Analar…
Hasreti dokuyan el işi örgülere, hasreti soluyan…
Kulağı kapıda olan anacıklarımın, analarımın aş kokan ellerinden öperim…
Yavuz Hakkani
YORUMLAR
Böyle bir yazıya nasıl bir yorum yazılır ki, dilim tutuldu.
Acısını fistanının eteklerine çıkanlayan anaların ellerinden öpüyorum.
Kalem sahibini de gözlerinden.