- 1102 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
İŞTE GELDİM GİDİYORUM 5
İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 5
Göz gezdirdi salondakilere… Babası gibi kibarlığıyla tanınan bir adam, belli ki gelenlere “Buyurun oturun” demeyecek kadar kızgındı. Bir o kadar da burnundan soluyordu. Kimler yoktu ki salonda? Kız, annesi, babası, kendisinin de arkadaşı olan kızın abisi, ablası…
Delikanlının babası, epeyce bir süre konuştuktan sonra, aklına geldi galiba ki; “Buyurun” deyip koltukları gösterdi gelenlere. Herkes oturdu bir koltuğa ya da sandalyeye. Sözü kızın babası aldı önce:
-Sabah sabah sen çağırana kadar benim bir şeyden haberim yoktu. Şimdi sen konuştun ben dinledim komşum. Biz yıllarca yan yana oturduk. Nasıl olur böyle şey? Yanlışlık olmalı. Belki oğlun yalan söylüyor. Kızım da anlatsın hele.
-Ben oğlumun hiç yalanını yakalamadım. Ama işte oğlum da burada, kızında… Evet, komşu olarak hiç şikâyetimiz olmadı birbirimizden. Yıllarca kardeş gibi geçindik. Kız istemenin, evlenmenin de yolları var, usulü var. Değil mi? Konuşsun bakalım kızın da… Bak “Kızın” diyorum artık. Hâlbuki eskiden “Kızımız” derdim.
Konuşmak için hazırlanınca, kızın babası hem kızına, hem karısına öyle bir baktı ki; her şey değişti birden…
-Eğer doğruları söylemezseniz üçten dokuza boşsun benden.
Üçten dokuza… O da ne idi ki? Şu kısacık iki günde neler öğrenmişti neler… Ama sırası değildi şimdi üçten dokuza sözünün. Kulağı konuşulanlardaydı.
Öyle bir konuştu ki kız ile annesi; her şeyi itiraf ettiler. Kızın sevdiğini, böyle terbiyeli bir delikanlıyı da anne olarak kaçırmak istemediğini, büyük şehirlere gidince gözü açılmasından korkup, şimdiden bağlamak istediklerini anlattılar. Özürler dilediler.
Vedalaşmak üzere kalktıklarında kızın babası delikanlının alnından öptü ve başarılar diledi. Kız ise abisine aldırmadan verdiği sözün hep geçerli olacağını, İsmet Paşa’nın oğlu olsa da kimseyle evlenmeyeceğini söyleyip koşarak gitti.
Olay hallolmuştu. Delikanlının kafası da rahat etmişti; her ne kadar kıza üzülse de. Ve artık zaman gelmişti. Kahvaltılarını yapıp vedalaştılar annesi ve kardeşleriyle. Sonra tabii dedesi ve ninesiyle…
Babası beraber götürecekti; ama amcaları karşı çıktılar. “Ayakta kalmayı başarması gerek” dediler. Ve yolculuk başladı…
Yaklaşık beş saatlik bir yolculuktan sonra gelmişti yeni yaşayacağı şehre. Elinde valizi, seyretti bir süre etrafı. Kendi yaşadığı yerde de deniz vardı; ama on beş dakika uzaktaydı. İzleyemezdi istediği an engin mavilikleri. Palmiyeleri, turunç ve portakal ağaçları tıpkı kendi memleketindekiler kadar çoktu. Sevindi; yabancılık çekmeyecekti.
Babası tembih etmişti. Önce bir taksi bulacak, okula giden bir otobüse götürmesini isteyecekti. El etti bir sarı otomobile. Şoför durdu. Yüz ifadelerinden çok tedirgin olduğu belliydi. Delikanlı valizi arkaya koydu, kendisi ön koltuğa yerleşti. Yatılı okula giden otobüslere götürmesini istedi. Şoför kafasını çaresizlikle iki yana salladı.
-Maalesef kardeşim. Şimdi oralardan geliyorum. Büyük olaylar var. Millet birbirini kırıyor. Sana da tavsiye etmem. Okula götür dersen götüreyim. Oralarda bir şey yok.
-Okul uzak mı?
-Var biraz. Madem yeni geldin, garipsin, senden iki buçuk lira alırım.
İki buçuk lira da iyi paraydı. Çaresiz kabul etti çocuk. Yola koyuldular.
Okula vardıklarında içi gülümsedi delikanlının. Binanın hemen önü uçsuz bucaksız denizdi. Tel örgü falan da yoktu. Binanın asfalt yola bakan tarafıysa portakal bahçeleri, sazlıklar, tarlalarla kaplıydı. Her yer yeşildi. Yeşil ve mavi iç içe idi.
Derin bir nefes aldı, gülümsedi… Elinde valiziyle idare binasına gitti. Daha önce imtihana gelmişti buraya da, o heyecanla bu güzellikleri görememişti. Hem kazanacağını bile düşünememişti. Yazılı bir imtihan yapmışlardı.
İdare binasında kaydını yaptırdı. Üç cilt Nutuk ücretsiz olarak verilmişti. Ayrıca bir lügat ve bir de flütü parasıyla aldı. Flütü ilk kez görmüştü. Biraz kavalı andırıyordu. Nutuk’u ise hep duymuş; okumamıştı henüz. “Sınıflar oluşsa da yatakhane henüz düzene binmedi” demişti idareci. “Boş bulduğun koğuşta bir dolap bul ve o yatağa ismini yaz” diye de eklemişti.
İdare binasından çıktı ve yatakhaneye yöneldi. Önce kantinin yanından geçmek gerekiyordu. Dış kapının önü çok kalabalıktı. Öğrenci oldukları belliydi. Hepsi erkek ve kıyafetleri de genelde birbirinin benzeriydi. Belli ki okul vermişti kıyafetleri.
Yanlarından geçerken birden etrafını sardılar. Soru yağmuru vardı. O an çok gür bir ses duydu gerilerden. Dönüp baktı. Belli ki okulun öğretmenlerindendi. Kalabalık gibi değil, yaşlıydı çünkü. Delikanlıya yaklaştı:
-Yenisin galiba. Gel benimle…
Beraber çıktılar merdivenleri ve bir koğuşa geçtiler. Hepsi yeniydi koğuştakilerin. Öğretmen bir boş ranza gösterdi. “Şimdilik burada yatacaksın.” dedi ve gitti.
Herkes “Hoş geldin” demeye başlamıştı. Birbirleri ile hep yaşıtlardı. Sevindi. Kendine güveni gelmişti.
Koridorun karşısında ise büyük sınıfların öğrencileri kalıyordu. Onlar da birbirleri ile sohbetler ediyorlar, türküler söylüyorlardı. Birden müthiş bağırtılarla bir kalabalık göründü.
Her birinin elinde sopalar ya da uzun uzun bıçaklar vardı.
İçlerinde en heybetli görüneni, en öndeydi. Susturdu beraber geldiği arkadaşlarını bir el işaretiyle…
-Kim lan bizim arkadaşımızı döven o hayvan? Çıksın meydana! Hepinizi yok edeceğim vermezseniz o çakalı!
Delikanlı karşı koğuş önünü korkuyla izlemeye başladı, diğer yeni gelenlerle beraber…
(Beşinci bölümün sonu)
YORUMLAR
Vay arkadaş! Anneye bak,o da işin içindeymiş. Bu kısım enteresan geldi bana.
Bir kaç gün ortadan yok oldum ve 3 bölüm yazmışsınız. Bu yazılı mı yoksa anbean yazıp öyle mi yayınlıyorsunuz? Merak ettim!
Diğerlerine bir bakalım.
Saygılar...
Turgay COŞKUN
Teşekkürler yoruma.. :)
Selamlar...
yoğun geçiyor bu ara günlerim
ve yine her iki bölümü aynı anda okudum
yazı hakkında yorum yapmadan bekliyorum heyecanla, ilgi ile
kutluyorum kaleminizi hocam
saygı ve hürmetlerimle
Turgay COŞKUN
Yazılarla ilgili görüşlerini de bekliyorum..
Selamlar...
DOSTLUK BÖYLE GÜNLERDE YAZILIR HAYATA DAMLA DAMLA AKAR SÖZLERDE KASİDELER OLUŞTURUR AKAN IRMAKLAR HAYATA DAİR YAZILIR SON KEZ *
Turgay COŞKUN
Yorumların güç katıyor...
Selamlar...
Memleketten ayrılmak ve yeni bir şehirde yeni bir hayata başlamak. Allah yardımcısı olsun diyorum. Emeğinize sağlık hocam. Saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Teşekkür ediyorum güzel yoruma...
Selamlar...
öykünüzü okurken yorum yapan arkadaşlarımında yorumlarını okuyorum ki eksik kaldığım yada anlayamadığım yerleri görmek adına ..evet hayatın içinde yaşanacak olayları her gün öğrendiklerimizi anlatsak roman olur... bazen okuduğum romanlar üç günü anlatır yada daha kısa dönemi neler anlatılır neler düşünceler psikolojiler içinde boğuşan dramlar..burada benimde kısa geçişler tasvirlerde sanki acele bir yere gidiyormuş hissi uyandırdı ...merakla beklemekteyim
benimde gözümde yatılı okulu ranzaları ve arkadaşlarım ve öğretmenlerimle olan anılarım canlansa bile ki..yazmayı isterdim ama sizin kadar yazamam korkusunu yaşıyorum...saygılarımla..
Turgay COŞKUN
Bu öyküye başladığımda amacım; yaradanın yarattığı bir insanın hayatından ders alınası kesitlerdi. Yine öyle oldu tabii..Ama bzı bölümlerde detayları uzamaması açısından kısa kesmek zorunda kaldım. Okuyanların ayıktırmaları çok değerlidir. Aslında öykü tadından feda edilmemeli.
Sizin yatılı okul anılarınızın da seri öykü olacağı inancını taşıyorum. Sizin kaleminizi biliyorum. Çok iyi yazacağınızdan da eminim. Hatta yazdıkça fikir alışverişi yaparsanız fikirlerimi de söylerim tabii ki.
Teşekkürler değerli yoruma...
Saygılar...
............... Vedalaşmak üzere kalktıklarında kızın babası delikanlının alnından öptü ve başarılar diledi. Kız ise abisine aldırmadan verdiği sözün hep geçerli olacağını, İsmet Paşa’nın oğlu olsa da kimseyle evlenmeyeceğini söyleyip koşarak gitti..........................
Dün okuduğum yazıya yorum yaparken, kızın etki altında kalarak delikanlıya yaklaştığını düşünmüştüm. Ve de bir oyunun parçası olduğunu. Fakat kız pek de kayıtsız değilmiş. Kendince hoşlanıp seviyormuş demek ki.
........................Olay hallolmuştu. Delikanlının kafası da rahat etmişti; her ne kadar kıza üzülse de. Ve artık zaman gelmişti. Kahvaltılarını yapıp vedalaştılar annesi ve kardeşleriyle. Sonra tabii dedesi ve ninesiyle…...........................................
Delikanlının kafası rahatlamış da tam rahatlamamış sanki. O kadar çok soru birikmişti ki kafasında, sadece geçici bir rahatlama belkide. Yeni bir okula başlama telaşından, tüm sorular rafa kaldırılmış gibi. Bu kadar olayın içinde , kıza üzülüyor yine de. Bir girdabın içine sürüklenmesine ramak kala hem de :) Kızın, duyduğu ilgi mi hoşuna gitmişti yoksa ilk kez bir kızdan mı etkilenmişti, bilemiyoruz. Düşünüyorum da en masum olunan yaşlar ve ne olursa olsun, duygular konuşuyor. Belki de kızın, körü körüne "seni bekleyeceğim" kararlığı, üzmüştür yazarı. Geçen bölümde de kıza ifade ettiği gibi çok yıl vardı okulu bitirmesine. Sebebi ne olursa olsun, kız için üzülmesi çok ama çok insani bir duygu bence.
............................Babası beraber götürecekti; ama amcaları karşı çıktılar. “Ayakta kalmayı başarması gerek” dediler. Ve yolculuk başladı…..................................
Ailenin, koruyucu olması kadar doğal hiç bir şey olamaz. Zor ve doğru olan ise, ayakları üstünde durması için fırsat verip, uzaktan izleyip gerektiğinde yardım etmektir. Ailenin bu yaklaşımı özellikle hoşuma gitti.
...........................Okula vardıklarında içi gülümsedi delikanlının. Binanın hemen önü uçsuz bucaksız denizdi. Tel örgü falan da yoktu. Binanın asfalt yola bakan tarafıysa portakal bahçeleri, sazlıklar, tarlalarla kaplıydı. Her yer yeşildi. Yeşil ve mavi iç içe idi..................................................
Okulda yaşanabilecek her türlü şiddet ve karmaşanın yıkıcı etkisini, gördüğü deniz, ağaç ve çiçeklerle azaltacaktı belki de. Doğayı çok sevdiği, gelir gelmez renklerin ayrımına varmasından belli oluyor.
................................... -Kim lan bizim arkadaşımızı döven o hayvan? Çıksın meydana! Hepinizi yok edeceğim vermezseniz o çakalı!........................................................
Nasıl da heybetli bir cümle!.. Nasıl da zor yıllar. Okumakla, işitmekle olmuyor tabi ki. Ancak ve ancak yaşayanlar anlar en iyi, birbirini. Fakat bazen ille de yaşamak gerekmiyor, başkasının duyduğu acıya yaklaşabilmek için. Dokunamasam da yaklaştığımı hissediyorum bir çok acıya. Duyguların yoğunluğu fazlaysa ve toplumsal hassasiyet gelişmişse eğer en azından anlamaya çalışıyor insan.
Dünyanın her yerinde, değişik acılarla sınanan insanlar var. Allah, insanlığın yardımcısı olsun inşallah.
Saygılarımla.
Turgay COŞKUN
İtiraf edeyim ve çok sevindiğimi belirteyim ki; etkili yorum seçiminde zorlanıyorum hergün. Öyle güzel yorumlar geliyor ki; kendimi çok şanslı hissediyorum.
En güzel yanı da, ben yazılarımı okuyanların sayesinde kendimi geliştiriyorum. Yazılardaki ufkum daha bir açılıyor..
Çok teşekkür ediyorum değerli yazarım...
Saygılar...
Öncelikle yazının fonunu açık renk seçerseniz sevinirim arkadaşım. Gözlerimi alıyor:))) Bu özel istekti. Takip etmeye çalışıyorum. Bir diğerineözet geçilmiş ama bir sonraki bölümde hareketleneceğini düşünüyorum ki daha fazla da ayrıntıya girilmesine gerek yok bence de. Güzel gidiyor. Ah bir de ben tembellik etmezsem iyi olacak serimi . Tebrikler arkadaşım. Saygılar
Turgay COŞKUN
Öyküyü beğenmene sevindim...
Evet.. Siz de tembellik etmeyin...
:)
Selamlar...
Turgay COŞKUN
Yorumunuz ve görüşünüz değerlidir...
Saygıyla...
Öncelikle yazmak istediğim konu..zeminin siyah olması..elbette tercih sizin..okuması çok zor oluyor...Kız olayı..çok kısa kesilmiş olsa da olmayacak bir şey de değil..babanın çözümsel yaklaşması bence güzel ve örnek olacak bir davranış...takipteyim..saygılar...
Turgay COŞKUN
Öyküye gelince... Evet... Bence de baba çok olgun davranmış.. Hatta babalar...
Güzel yorumunuza çok teşekkürler...
Saygıyla...
Ben de kız olayının devreden çıkmasına sevindim doğrusu. Çünkü korkmuştum o kızdan, yok daha doğrusu annesinden. Annesinin yüzünden gitti gül gibi damat adayı değil mi? Halbuki hem kız seviyordu, bekleyecekti hem de bizim oğlan neredeyse aşık olacaktı. Yazık oldu kıza değil mi?
Yine kavga, gürültünün ocağına düştük. Bakalım neler olacak. Bu arada okul ve çevre tasviri gülümsetti beni:) Hiç yabancı gelmedi manzara...
Devamını bekliyorum.
Saygılarımla.
Turgay COŞKUN
Delikanlı aşık değildi ama etkilenmişti. Belki birşeyler olabilirdi.
Kavga ne olacak? Bakalım.. Ben de göreceğim :)
Selamlar... :)
suskun yazaaarr..öncelikle üçten dokuza boşsunun anlamı ne gerçekten merak ettim:)
yazıyı okuyunca kendi yurt anılarım aklıma geldi,ranzam...neyseki bizim zamanımızda hiç böyle kavgalar yoktu ve 1,5 yıl kaldığım günlerin hiç birisinde kötü bir şey yaşamadım..hayatımın en güzel yıllarıydı..
ama küçük bir eleştiri yapmak istiyorum,lütfen alınmayasın,kırılmayasın..bu hikayenin temposu diğerlerine göre hayli düşük olmuş..yani o kız olayını o kadar çabuk atlatması beklenmiyordu zaten ama en azından hemen yurda gidip de bu kavgayı görmese miydi acaba?hikayeyi biraz basitleştirdi mi diye düşünmekten de kendimi alamadım..anlayaşınıza sığınıyorum;)
kaleminiz daim olsun..
Turgay COŞKUN
Tabi bu benim yazdığım olaylar, çok büyük ihtimalle, sizin yurt zamanlarından önce olmalıydı. Kavgalar bile olsa yatılılık, yurt hayatı güzel mi derseniz? Bence güzeldi... Candan dostluklar vardı.
Gelelim eleştirdiğiniz noktaya... Bir ilki yapmak istedim bu öyküde. Her bölümü yazıp, bir sonraki bölümü yayınlamadan hemen önce yazmak. Yani bu 5. bölüm bugün yazıldı. Bunu denememdeki amaç da daha doğal bir akış yakalamak. Demlenmeden yazılar...
Önümde iki seçenek vardı bu öykünün 5. bölümü için. Ya olayları geniş tutacak, kişilerin psikolojik tahlilleriyle ve detaylarıyla birlikte uzatacak, belki 100 bölüme ulaşan bir roman havasında olacak ya da öykü tadında her bölümde bir ayrı insani değişim ve öğrenim sunacak... İkincisini tercih ettim şimdilik... Yoksa kız olayı en az 4 bölüm sürerdi. Açılımı da gayet hoş bir konuydu.
O kavga ise, o yıllarda kaçınılamaz olaylardı ve bu çok basitti. Gerçi o kavganın nedeni bir sonraki bölümde...
Öykünün asıl amacı ise belli etmiştim.. Her bölümde bir hayat dersi... Yaradandan gelen... Dünyada misafir olan bir kişinin ölene dek yaşadıklarından kesitleri birer insani ders olarak sunmak tabi...
Ama eleştirinizi kulağıma koydum. Biliniz ki değerlenecek...
Gelelim üçten dokuza sözüne... :)))
Bir koca karısına "Boşsun" derse yeniden nikahla evlenebilir. Ama üçten dokuza denirse birbiri ile bir daha evlenemezler.. Ta ki kadın bir başka erkekle evlenip boşanana kadar..
Tabii bu tam olarak böyle değil ve çok uzun bir dini konu...
Cevap verebildiysem ne mutlu bana.. :)
Selamlar...
küsss
sanki bu kadar peşpeşe olaylar yerine kişilerin psikolojilerine biraz yer verilseymiş daha inandırıcı ve dolu dolu olacakmış gibi geldi bana..ama yazarın işine de çok karışılmaz:)bi bildiği vardır..
saygılarımla suskun yazar..
yüreğin dert görmesin,kalemin daim güzel yazsın..
Turgay COŞKUN
Evet.. Halloldu... :)
Sizi sayfamda görmek güzel.
Selamlar...
Vertigo
selamlar,tekrar...
fondaki müzikler de çok hoş - söylemeden geçmeyeyim dedim : )
şarkılarla,iyi müzikle aram iyidir,hep - bilenler bilir :P
Turgay COŞKUN
Her daim beklerim sayfalarıma...
Selamlar... :)