NAVİGASYON
[ kali
NAVİGASYON
Bireysel gezilerde yol sorma derdi vardır. Örneğin yıllar önce Konya’da öğretmen evini sormuştuk da bir vatandaşa. “Öğretmenlerin hepsi kirada oturuyorlar.” Yanıtını almıştık. Yine yıllar önceydi. Balıkesir’de aracımı park ettim. Giyiminden kuşamından öğretmen evini bileceğini tahmin ettiğim bir gence soracak oldum. Daha ağzımı açmadan öpmek için ellerime kapanan delikanlı:
-Hoş geldiniz hocam, hayırdır. Yardımcı olabilir miyim?
-Öğretmen evini soracaktım.
- Adım Rıza. Ben de Öğretmenim. Eşim, devlet hastanesinde hemşire. Ben sizin öğrencinizim hocam, bizim ev dururken öğretmen evine mi gidilirmiş? Sizi seve seve konuk ederim.
Gurup gezileri kolay. Gurup lideri güzergâhı, gezilecek, yatılacak, yenilecek yerleri bir bir tespit etmiş, rotayı çizmiştir. Siz paranızı öder, araçtaki yerinizi alırsınız, o kadar. Gerisini lider düşünsün. Oysaki bireysel gezilerde liderin tüm görevlerini üstlenmek zorundasınız. Böyle durumlarda büyükler:
-Yiyeceğin, içeceğin, kaçacağın, def-i hacet edeceğin yeri iyi bellemelisin derlerdi.
Aracımızda navigasyon isimli bir aygıt vardı. Daha önce anlatıyorlardı da merak ediyordum. Aygıta ulaşmak istediğiniz hedefi yazıyorsunuz. O sizi en kısa yoldan hedefe ulaştırmak için adım adım rehberlik ediyor. Söz gelişi Tokat’tan hareket etmeden önce Eskişehir öğretmen evini yazıyorsunuz. Artık söz, navigasyondadır. Dönemeçleri, kavşakları, sekiz yüz metre kala bildiriyor. Yerleşim yerleri ya da ana yollardaki hız limitlerini biliyor. Hatta adım başı değişen durumlarda yeni haritaları gözler önüne seriyor. Tatlı, sevecen bir bayan sesiyle yol alıyorsunuz.
Hani Vizontele filminde televizyonu tanıtırken Yılmaz Erdoğan’ın “Şarkı okurken Zeki Müren’in kendisini de göreceksiniz deyince Cem Yılmaz’ın “Zeki Müren’de bizi görecek mi?” sorusuyla karşılaşması gibi burada da navigasyon bize anlatıyor ama bizi hiç dinlemiyor. Onun en çok duyulan sözleri:
-Sekiz yüz metre sonra solda kalmaya hazırlanın.
-Sekiz yüz metre sonra adaya gireceksiniz, üçüncü çıkıştan çıkınız, düz gidiniz. (burada ada dediği kavşaktır.)
-Sekiz yüz metre sonra sağa dönmeye hazırlanınız.
-Hız limitini geçtiniz.
-Güzergâh dışındaaa. Bu uyarıyı benzinliğe ya da bir avm ye yöneldiğinizde duyuyorsunuz. Yoldaki bir metrelik değişikliği bile görüyor.
-Hedefe ulaştınız.
Yönlendirdiği yere gitmezseniz küsüp darılmak gibi bir huyu da yok.
-Yeniden hesaplanacak.
Ankara’nın girişinde, görünür bir yere kocaman yazılarla daire içinde (70) yazmışlar. Bu, Ankara’da otomobillerin şehir içi süratini belirliyormuş. Kentin muhtelif yerlerindeki mobesa kameraları hız sınırını aşan araçların fotoğrafını çekip merkeze bildiriyor, anında düzenlenen ceza makbuzu aracın adresine postalanıyormuş. Bu uygulamadan bir kaç kişinin ağzı yanmış olmalı ki eskiden kelle götürür gibi yol alan Ankara sürücüleri, süt dökmüş kediye dönmüşler. Onlara hız yönünden biz de uyduk.
Zaten navigasyonumuz fazla sürate izin vermiyor ki…
Not: Ankara şoförlerinin uyduğu kurallar, Mustafa Özcoşan hocayı bir kez daha haklı çıkardı. Şöyle ki: Hoca, Behzat Deresi’nin atılan çöplerle kirletilmesine çok üzülmektedir. Belediye yetkililerine teklif götürmüş. Derenin birkaç yerine mobesa kameraları koyalım. Dereye çöp dökenler tespit edilsin. Tespit ettiğimiz suçlulara ceza keselim. Bu olay duyulsun. Bak bir daha dereye çöp atılıyor mu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.