SİKTİRİBOKTAN
BİYOGRAFİ:
1953’de Eskişehir’de doğdum. Öğretmen babanın tayinleri nedeniyle çeşitli köy ve şehir okullarında okudum. Eskişehir’de Liseyi bitirdikten sonra Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisine kaydoldum. Okul Anadolu Üniversitesine dönüştürülünce de Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesine devam ettim, fakat öğrenci olayları nedeniyle mezun olamayıp okulu yarım bıraktım. Daha sonraki Kenan Evren darbesi döneminde çıkartılan öğrenci affından yararlanarak kaydımı Açık Öğretim Fakültesi İktisat bölümüne yaptırıp oradan mezun oldum. Böylelikle dört yıllık fakülteyi on yılda tamama erdirmiş oldum. Vatan sağ olsun! Bu on yıllık çabanın sonucu elde ettiğim diploma sayesinde, çalışmakta olduğum memuriyette, derecem iki basamak birden artınca maaşıma üç beş kuruş zam geldi. Müteakiben Türk Şeker Fabrikalarında 27 yıllık memuriyetten sonra, o diploma sayesinde, birin dördünden emekli oldum; o diploma olmasaydı üçün birinden emekli olabilecektim. Bu süreçte bir yazma alışkanlığım yoktu. Emekli olduktan sonraki hobim yazmak oldu…
GİRİŞ
Eşimle birlikte, ismini vermeyeyim, resmi bir kurumun bürosundaydık. Oradaki memurla aramda geçen diyalog aynen şöyleydi:
“Adın ne?”
“Kemal Paracıkoğlu”
“Kemal, ne?”
“Paracıkoğlu…”
“Ha, evet, Parasızoğlu!”
“Parasızoğlu değil efendim, Paracıkoğlu!”
“Salak değiliz herhalde, anladık! Paracıklıoğlu!”
*
Biz işimizi bitirip çıkarken, aynı memura büroya gelen arkadaşı sormuştu:
“Kim bu, Allah’ını seversen?”
Dikilip, kapı aralığından ikisinin arasında geçen diyaloga kulak misafiri olmuştum:
“Kemal Paracıklıoğlu’ muymuş, neymiş!”
“Adını sormadım. Neyin nesi, onu söyle!”
“Ha, o mu? Boş ver! Siktiriboktan herifin birisi işte!”
“Ha, iyi o zaman!”
*
Eşim, soyadımızın bu şekilde telaffuz edilmesini içine sindiremeyerek tepki gösteriyordu.
“Ne salakmış yahu! Sen soyadının doğrusunu ısrar ettikçe, o yanlış telaffuz etti.”
“Olur, öyle şeyler, boş ver. Ha Parasızoğlu olmuş, ha Paracıklıoğlu; O da biliyor siktiriboktan bir herif olduğumu…”
“Ne münasebet? Kendini aşağılamamalısın!”
“Ben daha doğarken siktiriboktan bir herif muamelesi görerek aşağılanmışım; alışığım yani... İnan bana karıcığım, bu, böyle... Anlatayım da dinle bak: Bindokuzyüzellili yılların başında devleti yöneten her kademedeki görevliler, Türkiye’nin pek çok yerine olduğu gibi Muş Bulanık’a da hizmet götürmekten yoksun kaldıkları için, orada yaşamak zorunda kalanlar kendilerini hiçbir zaman güvencede hissetmezlermiş. Bulanık Yetiştirme Yurdu müdürü Sezai Paracıkoğlu gibi Türk Bayrağı’nın dalgalandığı her yer benim görev yerimdir, diye böbürlenen bir saf vatansever bile, karısının doğumu yaklaştığında, doğumunu uygun şartlarda yapabilmesi için onu, Muş Bulanık’tan memleketi Eskişehir’e, yakın akrabalarının yanına yollamış. Bulanık Yetiştirme Yurdu’na adeta dört duvardan ibaret bir bina iken gelip, verdiği hizmetler ve sağladığı katkılarla onu emsallerine örnek bir hale getirişi bakanlığın takdirlerini kazandığı için tayininin hemen yapılarak ödüllendirileceğini umarak, daha karısı yola çıkarken yazmış dilekçesini, kendisinin de Eskişehir’e ya da yakın çevresindeki bir yere tayin edilmesi için Bakanlığa yollamış… Karısı Fatma Hanım, eltisi ve kayınbiraderi ile bir arada durmak endişesiyle, eşinin talimatının aksine kayınvalide yanında sığınmak yerine Bahçelievler Mahallesi Civan Sokaktaki 16 numaralı evin avlusundaki indirmeyi kiralayarak yerleşmiş. Sezai beyin eli kulağında olduğu sanılan tayini bürokrasinin sumene altı kaprisleri ile olmamış ve Fatma Hanım uygun şartlarda doğum yapması için yollandığı yerde de, çocuğu, diğer çocuklarının ve komşularının yardımıyla bu evde ilkel şartlarda siktiriboktan bir itinamla doğurmuş. Tam da, kayınvalidenin ölüm döşeğinde olduğu güne denk gelmiş doğum. Nitekim kayınvalideye koşulup, torun müjdesi verildiğinde, kadıncağız, siktiriboktan bir torunu umursamamış, ‘torunu neyleyim, ölüyorum ben,’ dedikten az sonra ölmüş. Sezai Bey, ne oğlunun doğumunda, ne de annesinin ölümünde bulunamamış; çünkü tam da o günlerde, siktiriboktan bir evladın doğumuna koşturmak yerine, MİT hesabına bir dilsiz çerçi rolü oynayarak dağlardaki ünlü bir eşkıyanın iniyle ilgili istihbarat topluyormuş. Gecikmeli olarak tayininin Ankara Çayırhan’daki Yetiştirme Yurdu’na yapılmasından sonra gelebilmiş Eskişehir’e. Dünyaya gelen ve adı da Kemal Yavuz konulan bebenin nüfus kaydı da, Çayırhan’a taşınmalarına müteakiben, doğum parası almak amacıyla Çayırhan’da doğmuş olarak gösterilerek 01 Mart 1953 olarak kaydettirilmiş. Siktiriboktan bir çocuğun doğum gününü günü gününe kaydettirsen ne olur, kaydettirmesen ne olur?
O zamanlar üniversite görmüş nüfus memuru nerde? Tahsili kıt bir nüfus memuru, bulunulan yerin Çayırhan olmasına ve doğumun Çayırhan’da olduğu söylenmesine karşın, doğum yeri hanesine de “Çayıralan” yazmış. İyi mi? Doğrusunu bilmediğim doğum tarihimle, yanlış yazılmış doğum yerimle, telaffuzu mümkün olmayan soyadımla siktiriboktan biriyim işte...”
Eşimin amerikayı keşfetmişlik bilgiçliğiyle tavsiyesi gülmeme sebep oluyor:
“Doğum tarihinin doğrusunu öğrenebilirsin!”
“Nasıl?”
“Mezarlık kayıtlarından babaannenin ölüm tarihini çıkarttırırsan...”
Gülerek sözünü kesiyorum;
“Babaannem kim? Onun adını bile bilmiyorum ki mezar yerini bileyim...”
Eşimin sabrı tükeniyor; “Eh! Gerçekten de siktiriboktan bir herifsin... ”
YORUMLAR
Allah'ım Ya Rabbim...
Hele önce o resmi ilk gördüğümdeki duygularımı yazayım da...O ne güzel bir çocuk öyle....Şimi az bekle de yazıyı okuyayım ok?
sami biberoğulları
Bu ülkede zenci olmak çok kolay. Bizde biri var mesela. Karı koca her ikisi de anti Tayyip...Buraya kadar iyi...Lakin bu vatandaşlar bakın ne yapıyorlar:
Yeni patron soruyor hizmetliye :
- Kaç lira aylık verirsem bizimle çalışırsın.
Hizmetli daha ağzını açmadan bu anti Tayyip atılıyor.
-750 lira versen yeter de artar bile...
Oysa kadıncağız 900 diyecekti.
Patron o kadını( hizmetliyi ) 750 lirayla çalışmaya devam ettiriyor. Yani iki sene önceki maaşına.
Sonra bu anti Tayyip arkadaş da diyor: ''Ben zenciyim ...''
Velhasılı bu ülkede önüne gelen zenci... ( Yazan Kemal olsaydı bunu başka türlü ifade ederdim tabii ki )
Selam ve sevgilerimle.
Zencilere hakaret yapılmış, kimse üstüne alınmasın. Bu okutulmama olayını yaşamış ve çok
badireler atlatmış biri olarak,
kutluyorum yazınızı,
yine de aklını kullanan kadın olsun, erkek olsun bunca zorluğa rağmen bir çıkış yolu bulabiliyor.
İstedikleri kadar aşağılasınlar, senin bilmen yetiyor aşağılık biri olmadığını, insan olduğunu bilmen.
Kendi adıma ve kadınlar adına çok duygulandım,
tebrikler,
selâm ve saygılarımla..
Kemnur
glenay
Ona selâm ve sevgilerimi gönderiyorum.. İyi geceler..