- 696 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAYIP GENÇLİK
KAYIP GENÇLİK
“Türk Gençliği Nereye Koşuyor?”
Kemal Atatürk, Milli Mücadele yıllarında Türk gençlerinin bağımsızlık arzusunu, vatan, millet ve bayrak sevgisini görmüş ve kurduğu Cumhuriyet Türkiye’sini Türk gençlerine emanet etmiştir. Kemal Atatürk, Türkiye’nin daha modern, daha güçlü bir ülke olması için gençliğe yatırım yapılmasının şart olduğunu düşünmüş, bu sebeple gençlere büyük önem vermiştir. Kemal Atatürk’ün gençlerimiz için söylediği sözlerden bazı alıntılar yaparak konumuzu pekiştirmenin faydalı olacağına inanıyorum:
“Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk’ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin! Bu belli. Fakat zekânı unut! Daima çalışkan ol!"
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır."
“Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”
“Gelecek için hazırlanan vatan evlâtlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakârlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim."
“Biz her şeyi gençliğe bırakacağız... Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir."
“Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum."
“Bir gün ulusu sizin gibi beni anlamış gençliğe bırakacağımdan çok memnun ve mesudum."
“Gençlerin her şeyden önce millete güven vermeleri gereklidir."
Ülkemiz, dünyanın en genç nüfusuna sahip ender ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemizi yöneten gelmiş geçmiş tüm hükümetler, ülkemizin genç ve enerjik bir nüfusa sahip olduğunu gururla söylemişlerdir. Ancak bu gururlanmalar gençlerimize herhangi bir kazanç sağlamamıştır. Hükümetler, Kemal Atatürk’ün gösterdiği hedefler doğrultusunda hareket edip, gençlik projeleri geliştirebilselerdi, gençlerimizi topluma ve devlete faydalı nesiller haline getirebilirdi. Baktığımızda ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın ve İngiltere’nin, Avrupa’nın ‘Motor Gücü’ durumunda olduğunu görürüz. Bu gücü sayesinde dünyada söz sahibi olabilmekte, devletler yıkıp yeni devlet veya devletçikler kurabilmektedirler. Asya’da Rusya, Çin, Japonya, Kore ve yükselmekte olan Hindistan, Asya’nın ‘Motor Gücü’ konumundadır. Asyalı ve Avrupalı küresel güçler, teknolojik güçlerini kullanarak pastada pay sahibi olabilmek için mücadele etmektedirler.
Küresel güçler, geleceklerini teminat altına alabilmek için eğitime büyük önem vermekte; eğitimde kaliteyi artırabilmek için milyar dolarlar harcamaktadır. Küresel güçler, ülkelerinin on yıllık, yirmi yıllık ve hatta elli yıllık ihtiyacını düşünmekte, ülke ihtiyacı kadar doktor, hemşire, mühendis, tekniker, öğretmen vs. yetiştirmektedir. Bu planlı çalışmalar neticesinde mezun olan nitelikli gençler derhal işbaşı yapmakta, gelecek kaygısı yaşamamaktadır.
Son elli yıl içerisinde ekonomik daralmalar tüm ülkeleri tehdit etmeye başlamıştır. Küresel güçler, bu daralmalar neticesinde kalifiye elemanlarına iş bulamaz hale gelmiştir. İşsizlik, Avrupa’yı ve Asya’yı ciddi şekilde tehdit etmektedir. Afrika ülkelerine değinmeye gerek yok; zira bu ülkeler, (İran İslam Cumhuriyeti hariç) Avrupa’nın sömürgesi durumundadır. Bu coğrafyada açlıktan ve susuzluktan milyonlarca Müslüman hayatını kaybetmekte; medeni olduğunu iddia eden küresel güçler bu insanlık dramına seyirci kalmaktadır. İşsizliğin artması hırsızlığı, yolsuzluğu, kalpazanlığı, uyuşturucu ticaretinde kuryeliği, uyuşturucu bağımlılığını, cinneti, sebepli-sebepsiz kavgaları, iflasları ve intiharları tetiklemektedir. Bu vahim gelişmeler, toplumların tüm hücrelerine kadar nüfuz ederek toplumsal huzurun, barışın ve hoşgörünün yok olmasına sebep olmaktadır.
İşbaşına gelen hükümetler, ülkemizin envanterini bilimsel verilerle ortaya koymalıdır. Ortaya konulan envanterler neticesinde bir eğitim projesi oluşturmalıdır. Ülkemizin ne kadar öğretmene, doktora, mühendise, teknisyene, avukata, teknikere vs. ihtiyacı var ise; üniversiteler bu verilere göre öğrenci alımı yapmalıdır. Böylece mezun olan gençlerimiz hem gelecek korkusu yaşamayacak ve hem de devleti ve milleti için hizmete başlayacaklardır.
Hükümetlerin çözmesi gereken bir başka sorunda şudur: Eğitimi artık rantçıların elinden kurtarmalıdır. Parası olanların okumaya ne kadar hakkı var ise; parası olmayanlarında o kadar okumaya ve yükselmeye hakları vardır. Bunu sağlamak sosyal devletin görevleri arasındadır. Hükümetlerin bu vasfını ciddiyetle hatırlaması gerekmektedir. Eğitimde eşitlik kesinlikle sağlanmalıdır: Devletin fakir-zengin ayırımı yapmadan geleceğin teminatı olan çocukları okutarak; karanlık sokakların, insan görünümlü deccalların, insan kasaplarının, uyuşturucu tacirlerinin, hırsızların, kadın ve fuhuş tüccarlarının elinden çekip almalıdır. Aksi halde bugün yaşadığımız bu sosyal travma artarak devam edecektir. Her köşe başında geleceğini yitirmiş, bali çeken, esrar içen, hırsızlık yapan, serserilik yaparak toplumun huzurunu bozan gençlerimizin sayısı artacaktır.
Dünyanın pek çok ülkesinde meydana gelen bu tür vahim olayların temeline inildiğinde şu sorunların göze çarptığını görebiliriz. Bunların başında yoksulluk gelmektedir. Yoksullaşan insanlar ve özellikle gençler, hayata tutunabilmek için gayrimeşru yollara başvurmaktadır. Gayrimeşru hadiselerin patlak vermesi ile sosyal huzur, barış ve güven ortamı yok olmaktadır. Devletler, yoksulluk zincirini kırmalıdır. Sermayelerin bir kısım zümrelerin elinde toplanmasını engellemelidir. Yarınlarını kaybetmiş insanların emeğini ucuz sermaye olarak gören zihniyetin artık tarihe gömülmesi gerekmektedir. Her insan doğmakla, yaşamayı hak etmiş kutsal birer varlıktır. Tabiat Ana, yeryüzünde bulunan insanları besleyecek zenginlikte tasarlanıp, yaratılmıştır. Tabii zenginliklerin sınırı yoktur; insanoğlunun ihtiyaçları sınırlıdır. Kapitalist sistem, bu gerçeği ters yüz ederek, tabii kaynakların kıt olduğunu, insan ihtiyaçlarının sınırsız olduğunu iddia etmektedir. Bu iddialarıyla insanoğlunun sömürülmesi hedeflenmiştir. Bir diğer sorun, eğitimsizliktir. Eğitim baştan aşağı yeniden düzenlenerek gençlerin sokakların karanlığından çekilip alınması planlanmalıdır. Bunu başarabilen devletlerin yarınlarına daha güvenle bakabileceği kesindir. Göze çarpan bir diğer sorun manevi yetersizliktir. Eğitim sistemi şekillendirilirken, milli bir çizginin takip edilmesi gerekmektedir. Milletimizin tarihi, dini, kültürü, dili ve örfü tam ve eksiksiz olarak gençlerimize aktarılmalıdır. Türk eğitim sistemi; bağnazlığa, yobazlığa ve yozlaşmaya kesinlikle kapalı, pozitif bilimlere açık olmalıdır. Zira Yunanlılara, Ermenilere, Ruslara, Fransızlara, İtalyanlara, Amerikalılara ve diğerlerine Türk kültürünü benimsetmek asla mümkün değildir. Çünkü bu devletlerin milli eğitim politikaları yozlaşmaya kapalı, pozitif bilimlere açıktır. Hatta bazı devletlerin eğitim kitaplarında alenen Türk düşmanlığının körüklediğini bilmekteyiz. Avrupalı, kendi nesillerini koruma altına alırken; Türk Devleti’nin de kendi çocuklarını yozlaşmaya karşı koruması tabii görülmelidir.
Son günlerin gündemine oturan bir tartışma konusu da ‘Dindar Gençlik Projesi’ olmuştur. Bu projenin hedeflerini anlayabilmek için bu projeyi ortaya atanların ne kadar dindar olduklarına bakmak gerekmektedir. Günümüz siyasi iktidarın Amerikancı bir politika izlediği herkesçe malumdur. Siyasi iktidar, BOP eş başkanı olmakla Batılıların geliştirdiği projeleri kendi milli projeleri olarak görmektedir. Bu projelere destek vererek İslam devletleri üzerinde ciddi tahribatların yapılmasına sebep olmaktadır. BOP ile varılmak istenen hedef; İsrail Devleti’nin Arz-u Mavud’unu gerçekleştirmektir. Unutulmamalıdır ki; BOP’u ortaya atanlar, dünya Siyonist ve Mason örgütleridir. Bu örgütlerin ortaya koyduğu projelerin İslam ülkelerine ve özellikle de Türkiye’ye faydalı olmayacağı bilinmelidir. Ülkemizin bugün geldiği durum, BOP’a eş başkanlık yapmanın vahim sonuçları değil de nedir? Ülkemiz şu anda çaresiz, yapayalnız ve dört bir yanından tehdit edilir hale getirilmemiş midir?
BOP içinde şekillendirilen Dinlerarası Diyalog safsatasına da değinmek gerekir. Dindar görünerek yıllarca Müslümanların oyunu alan siyasi iktidar, Dinlerarası Diyaloglara destek vermektedir. Papazlarla, papalarla ve hahamlarla görüşerek evrensel bir dinin (Hıristiyanlığın) yayılmasına katkı sağlamaktadır. Ülkemizde Hıristiyan ve Yahudi misyonerler aralıksız olarak faaliyetlerini sürdürmekte, Müslüman avına çıkmaktadırlar. Akdamar Kilisesi, Sumene Manastırı ve Heybeliada Ruhban okullarının açılması Dinlerarası Diyalog’un sonuçlarıdır. Ülkemizin her ilinde kilise evlerinin açılması, ayinlerin yapılması ve Müslümanların Hıristiyanlaştırılması bu diyalog saçmalığının sonuçlarıdır. Bu vahim tablonun elbette müsebbibi vardır. O da bugün iktidarda olan siyasi zihniyettir. İşte bu siyasi zihniyet Hıristiyanlığa, Yahudiliğe, Batı kültürüne ve batılı emperyalistlere hizmet eden bir nesil yetiştirmenin gayreti içindedir. Bu sinsi oyunlarını yaptıkları veya yapmayı planladıkları camilerle örtbas etmeye çalışmaktadırlar. Milletin artık kesinlikle bu ölüm uykusundan bir an evvel uyanması gerekmektedir. Dindar nesil projesi, bana göre gençlerimizin kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Gerçek anlamda dindar, öncelikle kendi ülkesinin ve dininin menfaatlerine hizmet eder. Gerçek dindar, batılılarla kol kola hareket ederek milyonlarca Müslüman kanının dökülmesine müsaade etmez. Gerçek dindar, yeryüzünde tek hâkim dinin İslam olduğunu hiç kimseden çekinmeden söyler. Zira Kur’an-ı Kerim’de ve Barnabas İncili’nde son dinin İslam olduğu açıkça belirtilmiştir.
Kemal Atatürk, Cumhuriyet Türkiye’sini kurarken, bazı softaların İslam Dini’ni siyasi malzeme olarak kullandığını görmüş; İslam Dini’ni hurafelerden batıl inançlardan arındırmak için Laik sistemi gerekli görmüştür. Kemal Atatürk’ün gerekçelerini demeç ve söylevlerinden anlayabiliriz. Şundan eminim ki; İslam Dini, softaların ve mollaların istismarına maruz kalmasaydı, Kemal Atatürk İslam’dan esinlenen bir sistem kurabilirdi. Ancak; tarihin her döneminde bir kısım insanlar İslam Dini’ni siyasi malzeme olarak kullanmış ve halen de kullanmaya devam etmektedir.
Toparlayacak olursak:
Ülkemizde milyonlarca sahipsiz genç bulunmaktadır. Büyük çoğunluğu köprü altlarında, hastane salonlarında, otogarlarda günlerini geçirmekte; çarpacak, dolandıracak birilerini aramaktadır. Bir kısım gençlerimiz, uyuşturucu pençesine düşmüş, yarınlarına küsmüş bir halde yaşamaya çalışmaktadır. Gezenler ve gözlem yapanlar bu vahim tabloyla her an karşılaşabilirler. Bu durumda “Devlet Nerede?” diye, haykırmak gelmiyor mu içimizden? Bu gençler içinde zeki olanlar mutlaka vardır. Devlete ve millete gönülden hizmet edebilecek çocuklarımız da mutlaka vardır. Sahipsiz kalan, yarınları olmayan bu gençlerimiz, devletimizin ve milletimizin kayıpları değil de nedir?
Yarın çok geç olmadan, hükümetlerin sahipsiz gençlerimizi kucaklayan geniş kapsamlı bir projeyi acilen hayata geçirmesi gerekmektedir.*
Halit DURUCAN
09.09.2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.