Çaya Dair Kırk Yazı(11)
Huzur ve sükun bir mevsim olsaydı, o mevsimi en güzel ifade eden simge çay olurdu sanırım. Huzur sükun mevsiminde erguvanlar çayın hatırına çiçeğe dururdu. Sudan sadır olan güzellik, demlikten bardağa süzülürken görenler albenisine vurulurdu.
O mevsimin öyküsü harf ve kelimelerle yazılıp okunmaz, çayın üstündeki buğu ve bardağın ışıltısı anlatırdı haz mevsimini kurumuş dudaklara. Dudaklar, huzur sükun mevsimini yudum yudum okurdu. Bu mevsimin alışılmış mevsimlerin cümlesinden farklı olarak her mevsimi kucaklardı içtenlikle.
Ay ve güneş belirlemezdi bu mevsimde günleri, haftaları, ayları. Takvim yaprakları yerine çiy düşmüş gül yaprakları gösterirdi zamanı. İncecik narin parmaklarıyla çay perileri kurardı şeffaf saat zembereklerini, bardak ve kaşığın sesi karışırdı saatlerin sesine. Zaman su gibi akıp gitse de çay zamana nakış olurdu misilsiz.
İnce bellilerin narinliği hüznü de inceltirdi bu efsane mevsimde. Bakır semaverin türküsü, çayın ıtırına karışırdı. Bir ay doğardı yüzünde billur tebessümlerle. Çayı anlatmak için buğulanırdı kelimeler. Yıldızlar bulutlarla çaya dair söyleşirdi. Ağaçlar, bereket duası ederdi yemyeşil dallarıyla. Melekler duyardı bu duayı, “amin” derlerdi.
Bir katre suyun, bir katre çay olduğu demlerde huzur ve sükun inerdi gökten. Mevsim, çay mevsimi olurdu. Gül yüzlü perinin dudağında “bir katre alev” olurdu karanfil…
Ankara, 08.09.2012 İ.K
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.