YAĞMUR VE BEN
İstanbul’a yağmur yağıyordu, gökyüzü kapkara bulutlarla kaplıydı ve lodos sonrası yürek yangınlarını soğutan çisil çisil bir yağmur vardı. Ama içimin soğuması bir yana daha da yangınlara sevk ediyordu beni. İhmal edilmiş ama yinede yaşamaya çalışan sardunyalar mevsimiydi ve içinde ışıkların yanmadığı bir pencere dibinde, o sardunyaların ilk kuruyanlarının yanı başında duruyordum ben. Gözlerimde kara bulutlar, duruşumdaysa bir başınalık vardı, yağmur damlaları dökülüyordu saçlarıma, yüreğimeyse kimsesizlik ülkesinden küller serpiliyordu.
Yüzüme her değen damla gözlerimden akanlarla birlikte bir olup derelere karıştıkça içimdeki ürperti daha da çoğalıyordu. İçime her serpilen umut ne yazık ki yeşil bir dal olup boy verip büyümüyordu ve akşam ağır aksak çökerken kirpiklerime soğuk çoktan iliklerime yerleşmişti. Yağmurun damlalarca bolluk bereket senesiydi ama bence bir yalnızlık senfonisi olmuştu damlaların kaldırımlara vuruşlarının sesi. Gri bulutların içini döktüğü bir yağmurun altında ellerimi kalbime siper etmiş ıslanıyordum bir de içimden cümleler kuruyordum yağmura kendi damlalarımla.
Işıkla karanlığın tam ortasında duruyordum, vakitsiz inen akşam kızıllığında kalbimin seslerine benzer yağmur tıkırtılarının ahenginde tenhada susuyordum. Dudaklarımda açmayan tomurcuklar gibiydi kelimeler, yokluğunun ardından öylece bekleyen, neyi beklediğini bilmeyen bir kaya ölgünlüğünde susuyordum ve bekliyordum. Oysaki susmak bir şeyin anlatımı olsaydı taş tartışmasız her şeyin en iyi anlatıcısı olurdu. Değildi lakin biliyordum, bu, beklentileri biriktirme töreniydi, iç kırıklığı ve kaybolmuşluğun az öncesiydi. Biriken ne varsa yağmura karışıp ayaklarımın altındaki küçük dereciklerle akıp gitsin istiyordum. Ben bedenimle savaşıyordum ve yüreğimi kemiren şeyler acımasızca tüketirlerken, ben sadece susarak özlüyordum. Oysa her bakışım ayrı bir güzellikti bulutlara, belki her gülüşüm de bir bardak su olurdu yüreği susuz olanlara.
Tanıdık yalnızlıklarımda kendi çizgilerimi sevmeyi öğrenmiştim ben. Yaşamımı kendi içselliğimde durdurmayı başarmıştım. Sevebilme ihtimalleri üzerinde yürek çırpınışlarıma kulak bile asmıyordum. Parçalara ayrılmış yüreğime sevgi sözcükleri üretmeyi yasaklamıştım ben. Yaşanan hiçbir acı yüreğimi taşlaştırmadı, gidenlerin arkasından bana kocaman bir yürek kaldı. Hiçbir acı beni sevmekten alıkoyamadı.
Kara bulutların arasından ansızın delip geçiveren ışık huzmelerine kapılmış gibi aydınlığa bakakaldım. Ben o aydınlığa kapıldım. Avucuma düşen bir yağmur tanesinde kendimi gördüm ve eriyip gitmesini istemedim. Bıraktım kendimi başıboş akan dereciklere öylece akıp gittim peşlerinden.
Yağmur olmuştum ben.
Şükran Demirtaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.