- 506 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yosun
Şömine, doğanın soğuk direncini kırmaya çalışıyordu. Biraz odun biraz ısı, biraz daha odun ve biraz daha ısı…
Kafatası, çocuklarına Katana eşliğinde organ pay etmekteydi. Tezgâhın üstü kadavra parçacıklarıyla doluydu; odaya ağır bir kan kokusu yayıyordu. Oğlu Çakıl’ın gözleri fıldır fıldırdı da kızı Yosun gene sakilliğini koruyordu. Çakıl, “Baba, bana en güzel yerinden ver! Ciğere bayılırım; bilirsin!” dedi. Kafatası severdi oğlunu. Her zaman kendi yemez, ciğeri oğluna ayırırdı. “Yürekte kızıma…” dedi. Kuruttuğu derilerden yaptığı sigarasından, boğazı kanser olmuşçasına bir ses çıkarırdı: Kalın ama acı çekercesine konuşurdu. Bu ses tonuyla: “Birde babanı beğenmezsin kızım. Şu kendime aldığım parçaya bak: Bir tutam bağırsak!” diye serzenişte bulundu.
Yosun, hep normal birisi olmak istemişti. Normal bir isim, normal bir yemek, normal bir hayat… Olağan bir okul hayatını çok isterdi. Hiç olmayan bir okul hayatından katbekat yeğdi.
Kafatası, kızının önüne yüreği, bakır bir kabın içinde koydu ve çekildi. Şömineye birkaç odun salladıktan sonra, bağırsakları sosis edasıyla yemeye koyuldu.
Şöminenin ateşi, Yosun’un porselen beyazlığındaki yüzüne sarı gölgeler indirdi. Soluk siyah renkteki saçlarına, can katmak ister gibiydi. Yosun ise ela gözleriyle yüreği süzdü. Hâlâ üzerinde annesinin kanı vardı. Annesinin kanı, annesinin yüreği…
Yosun, anarşist ruhunu annesinden almıştı. Annesi de yıllar sonra ilk defa Kafatasının düzenini bozmaya çalıştığında, bir piknik masası üstünde veda etmişti hayata. Kellesi de ormanda bir yerlerde olmalıydı hâlâ. Annesi gibi o da Etobur ailenin bir ferdi olmaktan kaçınıyordu. Kafasına koymuştu artık: Bu evden, bu adamdan kaçacaktı.
Daha önceden cebine koyduğu minik çöp torbası parçacığını çıkardı. Yüreğin üstündeki kandan bir parmak çalarak, ağzına buladı. Yüreği, bu çöp torbası parçacığına sardı ve cebine koydu. Daha sonra “Afiyet olsun!” diyerek odasına çekildi.
Bu kan mezrasından kaçabilmek için, her şeyi olağan yapması gerekiyordu. Annesine yapılana sessiz kalışı bundandı.
Annesinin yüreğini, komodinin üstüne bıraktı. Ahşap evin duvarına vurarak esaslı bir ses çıkarttı. Hemzemin odasının penceresini açtı ve dışarı atladı. Daha sonra da pencereyi arkasından çekip kapattı.
Kafatası, hemen odaya damlamıştı bile. Şöyle bir göz gezdirdi odada. Komodinin üstündeki yüreği gördü; eline almak için yanaştı. Yosun’un yüreğin içine sakladığı neşteri fark etmedi ve acı nidalarıyla yüreği alışıyla fırlatışı bir oldu. Bağırıyor ve küfürler savuruyordu. Çakıl, hemen odaya koştu ve parmaktan sızan kızıl kanı gördü. Kan, coşkuyla terk ediyordu bedeni: Hiç orada var olmak istememişçesine.
Yosun, memnun bir gülümseme çaktı pencerenin köşesinden. Selam etti coşkulu kana. Akan kan gibi aktı özgürlüğüne. Hiç orada var olmak istememişçesine.