- 1387 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
İŞTE GELDİM GİDİYORUM 2
İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 2
Az daha büyüdü çocuk. Anılarda kalsa da, çok derin izlerle sarsılmıştı o cinayetten.
Düşünerek gezmeye çıktı sokağa. Dalgındı. Yolu, evlerinin yakınındaki kayalık alana gitti kendiliğinden. Eski, tarihi bir kilise kurulmuştu o kayalıkların tepesine. Şimdilerdeyse okul olarak kullanılıyordu. Tırmandı kayalıklara ve mermerimsi parlaklıkta, düz, pürüzsüz kocaman bir taşa oturdu.
Beyninde hala o tabancadan çıkan boğuk ölüm sesleri geziniyor, ölüm halindeki insanın hırıltılı feryadıyla, karısı ve çocuklarının canhıraş feryatlarını ayırt etmeye çabalıyordu kafasında. İki eli şakaklarında, dirsekleri dizlerinde; öylesine boş gözlerle bakıyordu şehre. Sorguluyordu o davranışı. Nedenler, niçinler hayal sahnesindeki yerlerini alıp, sonra geçip gidiyorlardı.
Şehrin ortasındaki akarsuya ilişti gözleri uzaktan. Sakin akan suyun etrafındaki, uzun kavak ağaçlarına baktı. Kıyıdaki çakıllar oradan seçilemiyordu; ama çakılların bitimindeki doğal çimlerin görüntüsü mest ediyordu. Su, ağaç ve çimen… Binlerce güzellikten sadece üç tanesi… “Sadece şu üç adet güzellik hatırı için bile olsa insan insanı öldürmemeli” diye geçirdi beyninden.
Bunları düşünürken, saliselerle ifade edilecek kısacık sürede, bir ok yılanının hızla kendisine geldiğini gördü ve kaskatı kesilip gözlerini kapattı. Yine birkaç salise içinde gözlerini açtığında, gördüğü ile daha bir şoktaydı. Yılan hızla gelmiş, ayağındaki naylon sandaletin yüksek ökçesi ile tabanı arasındaki boşluktan yıldırım gibi girip diğer yandan çıkıyordu. Gözlerini açtığında yılanın kuyruğu henüz diğer taraftaydı.
Yılan akıp gitti… Ancak çocuktaki ölümü sorgulama kolay kolay akıp gidecek gibi değildi. Hatta üzerine bir de bu yılan eklenmişti. “Yılan bile insanı sebepsiz öldürmüyor” diye geçirdi içinden. Öyle de; o halde insan insanı neden öldürüyordu? Hem öğretmeni de anlatmıştı bir derste. Dünyada kendi türünü sadece insanlar öldürüyor demişti ve örnek vermişti; “Yılan yılanı, aslan aslanı öldürmez; onlar yaşamak için başka türleri öldürürler”.
Bu düşüncesini destekleyen bir anısı daha geldi gözlerine. Küçücüktü. Dört ya da beş yaşlarında… İkinci katta ve tek odalı bir evde otururlardı. Daha doğrusu gece buraya gelirler, gündüz ise dede ve ninesinin olduğu evde kalırlardı. İkinci kattaki odada yalnızdı. Gömme dolaptaki çekmeceyi açtı ve bir yılanla karşılaştı. Annesi anlatmıştı önceden yılanın ne olduğunu. Yılan ona, o yılana bakıyordu. Kapattı çekmeceyi ve koşarak aşağı inip haber verdi dedesine.
O olayda da yılan, kendisine karışmayana hücum etmemişti. O halde yılan bile öldürmenin ne kötü birşey olduğunu biliyordu.
O halde bunu neden insanlar bilmiyordu?
Yeni çıkmakta olan sakallarını eliyle karıştırmaya çabaladı. Tek tüktü; ama öylesi çok gibi görünüyordu ki ona bu tüyler… Siyah siyahtı ve erkek hissettiriyordu onu kendi dünyasında.
Yutkundu; “İnşallah benim ailemden hiç kimse ölmez.” dedi. Ailesini düşündü. Hepsi öyle değerliydi ki ona. 18 yıllık esaretini masallaştırarak anlatan dedesi; yemekleriyle ve sevgisiyle onu mest eden ninesi; çocukluğunda onu yaylalara, bağlara götüren, kuşları, böcekleri, sürüngenleri, hayvanları tanımasına vesile olan anneannesi; otoritesiyle bile sevgi dolu babası; ona temiz yaşamayı öğreten annesi; kardeşleri… Hangisi ölse dayanabilirdi ki?
İndi kayalıklardan. Ne de olsa korkmuştu yılandan ve doğruca eve gitti. Anlattı olayı ailesine; ama telaşa vermeden kimseleri…
Dedesinin yanı başına gitti ve gülerek ondan esaret anılarını anlatmasını istedi.
-Hadi biricik kahraman dedem benim. Hicazda başka neler oldu? Ne olur anlat bana.
-Oğlum başka zaman anlatayım. Şekerim yüksek; o heyecana gelemem.
Sakallarından öptü dedesinin. Çok güzel sakalları vardı. Yakışırdı da.
-Ama dedeee… Şekerin yükselirse, söz veriyorum seni sırtımda götüreceğim doktora.
Gülümsedi dedesi..
-Ya ölürsem?
“Ölürsem!”… Ölmek yani… Yine ölüm! Hem de dedesi… İrkildi. Yüzü sarardı.
-Dede sen ölme, e mi?
Yine gülümsedi dedesi…
-Yaşayan herkes ölecek evladım.
Baktı dedesine şöyle… Yok yok! Yakışmazdı ölüm dedesine.
O an babası girdi eve. Elinde sarı bir zarf vardı. Zarf açılmıştı. Baktı babasının yüzüne; mutlulukla üzüntünün karışık halini gördü.
Korksun mu, sevinsin mi? Şaşırdı…
(İkinci bölümün sonu)
YORUMLAR
Turgay COŞKUN
Çok tşekkür ediyorum değerli yoruma...
Onur verdiniz...
Saygılar...
bu bölüm başlangıca göre biraz daha akıcı konuyu geniş kapsamlı ele alması sorgulatıyor düşündürüyor ölümü ...saygılar güzel gidiyor..
Turgay COŞKUN
Teşekkürler Gülayşe Hanım...
Turgay COŞKUN
Biliyor musunuz, ölüme meydan okuyan çok sözler duydum, çok şiirler okudum da; biri bana çok ciddi ve gerçekten korkusuz geldi... Ve o birine benzeyen mısralar...
"Ölmek kaderde var bize ürküntü vermiyor, lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor"
Yani vatan için ölümü hiçe saymak bana sadece ciddi geliyor.
Güzel yorum için teşekkür ediyorum...
Selamlar...
Zümra Zen
Bu bölümü daha çok sevdim ilkinden...neden mi? çünkü ilki daha masalımsı bir anlatımdı, oysa bu kez hikayemsi bir anlatım hakim yazdıklarınıza...belki hayatım boyunca hep gerçeklerle yaşamayı sevdiğimdendir ne bileyim...ama bu bölümde de yılanlı bölümleri sevmedim:( aklım çıktı okurken ve asla o minik çocuğun yerinde olmak istemezdim...siz her ne kadar dokunmayana zarar vermez deseniz de, isminden bile ürküyorum işte:(
sözün kısası heyecan dorukta, sarı zarfın içinden ne çıkacak merakla bekliyorum...emeğinize sağlık, yine çok güzeldi...saygı ve selamlarımla...
Turgay COŞKUN
Çocukken başımdan geçen iki olay beni böyle bir yılan fobisine itti. Şimdi size yazarken bile korkuyorum...
Bölümdeki yılanı nasıl mı yazdım? Onu gel sen bir de bana sor... :)
Zarf konusuna gelince... Zarf zaten açıktı... Ama inanın ki çocuğun hayatı değişecek o zarfla.
Teşekkürler güzel yorum için...
Selamlar...
Su, ağaç ve çimen… Binlerce güzellikten sadece üç tanesi… “Sadece şu üç adet güzellik hatırı için bile olsa insan insanı öldürmemeli” diye geçirdi beyninden.
Her insan doğruyu bilir değil mi? Ama bu kadar güzel bir üslupla yazarın anlatım gücü birleşince hiç zorlamadan, yormadan öyle güzel bir sorgulama içine giriyor ki insan, her okuyan sanırım bu noktada durup düşünmek zorunda kalıyor.
İnsan... Önce hayvanları yok etti. Neslini tüketti. Sonra doğayı... Ormanlar tükenince, suyu kirlendi. Şimdi de toprağı paylaşamaz halde. En son o kaldı zaten... O da tükeniyor yavaş yavaş.
Gecikmiş bir okumaydı ama geniş zamanlara yaymak içindi.
Ve yazılarınızın en güzel özelliği. Hadi merak edin bakalım ne olacak şimdi?
Bekliyorum devamı.
Saygılarımla.
Turgay COŞKUN
Zaten öykülerin, makalelerin, denemelerin amacı da hep bu değil mi? Bilineni bir şekilde hatırlatmak... Beyinlere sinmesini sağlamak...
Ve diğer noktayı da teşhis etmişsiniz :)) Bir sonraki bölüm için merakta bırakma huyum vardır... Evet.. :)
Güzel yoruma çok çok teşekkür ediyorum...
Selamlar...
Güzel bir seri Turgay Bey, sevindiğim şey de sizin hızla ve çok başarılı bir şekilde kurguya geçmeiz. Tebrik ediyorum. Selamlar
Turgay COŞKUN
Benim kurgularımda bile gerçekler, yaşanmışlıklar mutlak vardır...
Gerçi hayat da bir kurgu belki de...
Çok teşekkürler değerli yoruma...
Selamlar... :)
Turgay COŞKUN
Teşekkürler değerli yorumunuza...
Selamlar...
Turgay COŞKUN
Bu söz şimdi öyle iyi geldi ki bana... Hele de çok sevdiğim bir insanın sağlık haberini aldığım saatlerde...
Teşekkürler :)
Selamlar...
ŞİİRİN SİHİRİ
İki bölümü de okudum ve daha sürecek gibi gözüküyor. Dünyaya gelmek için güneşin ışımasını beklemek, belki tesadüf fakat aydınlığa doğmayı da çağrıştırdığı için güzel bir başlangıç olmuş.
Dünyanın içinde uzun kalmayacaksın demişler, dünya misafirine. Belki de dünyaya fazla kapılıp, hırslanan zalimlerden olma mesajı vermişlerdir kimbilir.
Ailesi seviyor, çocuğu da çocuk anlam veremiyor neden onları çok sevdiğini. Bu ayrıntı da güzel çünkü, içinde mantıklı sorgulamaları içeriyor.
Küçücük bir çocuk silahla tanışıyor sokakta, yine bir çocuğun babası ölürken. Günümüzde, sanal alem sayesinde çocuklar artık evlerinde oyun oynarken tanışıyorlar. Belki de bu yüzden çok agresif ve acımasızlar.
Gençliğin en masum ve idealist döneminde bir manzara karşısında ölümü düşünüyor, delikanlı.
Şehrin ortasındaki akarsuya ilişti gözleri uzaktan. Sakin akan suyun etrafındaki, uzun kavak ağaçlarına baktı. Kıyıdaki çakıllar oradan seçilemiyordu; ama çakılların bitimindeki doğal çimlerin görüntüsü mest ediyordu. Su, ağaç ve çimen… Binlerce güzellikten sadece üç tanesi… “Sadece şu üç adet güzellik hatırı için bile olsa insan insanı öldürmemeli” diye geçirdi beyninden.
Yazının başından itibaren çok akıcı ve yalın bir dil kullanılmış ki, yazı su gibi akıp gidiyor gözlere. Bu üç güzelliğin o yaşlarda farkedilmesi zaten çok güzel bir durum. "Binlerce güzellikten şu üçü için bile insan öldürmemeli" diyebilen bir delikanlının nasıl hassas bir adam olacağını anlamak zor değil tabi.
Yılanlardan korkarız, çünkü biz insanlar bilmediğimiz tanımadığımız şeylerden korkarız. Fakat her canlının kendi içinde sistematik bir düzeni var ve o düzene içgüdüsel bir biçimde uyuyorlar. İnsanlar, diğer canlılardan daha zeki olduğu için beklentileri de hiç bitmez. Yılan, dokunmadan geçerken, insan çıkarına ters düştüğünde yılandan daha fazla can yakabilir.
Bir dünya misafirinin hikayesini anlatan bu yazılar, bölümler halinde yazılmaya başlanmış. Bence çok iyi başlamış ve bütünlük çok iyi sağlanmış. Kitap lezzetinde başlamış ve ustaca anlatılmış. Okuyucu şaşırmayı sever, en azından ben çok severim. Eminim ilerleyen bölümlerde olacaktır.
Saygılarımla.
Turgay COŞKUN
Okurun hem birşeyler bulması, hem kendinden bir parça hissetmesi, hem kişilik analizi yapması, hem hayatı yazanla birlikte sorgulaması çok mutluluk verici. Ve bu öyküye başlayan ben işte bu duygularla mutlu oluyorum.
İlerleyen bölümlerde de aynı hassasiyetle yola devam edilecek tabi...
Teşekkürler efendim...
Saygılar, selamlar...
hayal deniziii
Yorumlama şeklim, sizi şaşırtmasın. Sanırım yirmi yıldan fazla bir süredir kitap okuyorum ve bunu aşkla yapıyorum. Doğal bir süreç, yazılanları derinden hissedebilme alışkanlığı. Biraz da duygusallık fazla olunca daha fazla hissediyorum galiba.
Sadece şiir ve öykü yazma konusunda çok yeniyim ve daha uzun bir yolum var. Bu da harika bir deneyim benim için, aşkla gidilecek yeni bir yol.
Hayatta ki en güzel şey bence , hiç tanımadığın bir yazarın kitabını okurken kocaman kitabın içinde denk geldiğin, o güne kadar duymadığın düşünmediğin bilmediğin bir cümleyi okumaktır.
O an, o kişi en yakın arkadaşın ve imrenerek saygı duyduğun kişi olur. O an yaşadığına şükredersin, o cümleyi okumadan ölmediğin için. Ben yazı dünyasını bu şekilde seviyorum.
Turgay COŞKUN
Ben yazıları ve şiirleri yorumlamanızı çok beğendim... Mesela az önce yeni bir şiir yayınladım. O şiirle ilgili yorumunuzu da beklerim...
Saygılar değerli kaleme...
hayal deniziii
Kaç sene, kaç kitap okursam okuyayım, kitaplarla ne kadar mutlu olursam olayım yetmez, bir yazarın yazdıklarını tam anlamıyla anlayabilmek için. İnsanın haddini bilmesi lazım, iyi ki değerli yazarlar var da ben de okuma şansına erebiliyorum.
Yazılarıma yaptığınız iltifata kaptırmışım kendimi, aslında çok iyi biliyorum okuyucu yerimi. Tabi ki okurum şiirlerinizi ve yazılarınızı, zaten kendine çekmeyi başarıyorlar. Tekrar teşekkür ederim.
Ölüm hep erken geldi
ve yakismadi hicbir simaya:(
ölüm
nefesin son hedefi...
Turgay COŞKUN
Bir varoluş mu doğum, yoksa kısa bir konaklama mı dünya adlı yerde?
Ölüm hep var da... Yakışmıyor evet, hiç bir simaya.
Hele ki sevdiklerimize... Çok sevdiklerimize...
Teşekkürler güzel yoruma..
Saygılar, selamlar...
Naif anlatıma devam etmişsiniz. Tat almamak mümkün değil. Dost acı söyler diyelim, sizden biraz da afili sözler bekliyorum. Bu naifliği tamamlayacaktır diye düşünüyorum. Tabi bu benim düşüncem.
Bu küçük çocuk, insanlara birkaç insanlık dersi verecek gibi.
Adam bence susmalı, yazmalı.
Tebrik ve saygılar...
Turgay COŞKUN
Bilinmezden bilinmeyene...
Güzel yorumunuz için çok teşekkür ediyorum.
Selamlar hikayenin yaratıcı kalemine...
Bir çırpıda iki bölümü de okudum..
Sürükleyici bir diliniz ve temiz bir türkçeniz var
devamını çok merak ettim
o zarfta ne var?
Tebrik ederim sevgili yazarım.
Turgay COŞKUN
Beğeniniz için çok teşekkür ediyorum... Dediğiniz gibi gerek konuşma dilimde, gerek yazma dilimde Türkçe'ye çok hassasımdır. Örneğin MSN de arkadaşlar "Slm, tmm, mrb" gibi kısaltmalar yazsalar kızarım :)))
Öyküyü kafamda bir proje olarak geliştirdim ve inanın 3. bölümde ne olacağını şu an ben de bilmiyorum... (Ama zarfı biliyorum tabii)
:)
Beğeniniz onur verdi...
Saygı ve selamlarımla...
çöldeki kelebek
ve sizinle aynı fikirdeyim
türkçemiz evlatlarımıza bırakacağımız en kutsal en değerli armağan,,
kıymetini bilmeliyiz..,
Sevgiler saygılar
Turgay COŞKUN
Demek ki genelde bir ara veriş olmuş dostlarda...
Saygılar...