- 1200 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEYTAN TÜYLÜ ADAM
.“Hayatım akıllı bir kadın sırtını mutlaka bir erkeğe dayayan kadındır” dedi, hazırladığı şık çay masasına arkadaşlarını buyur ederken.
İnsanın içi açılıyordu doğrusu onun bu neşeli mutlu huzurlu haline baktıkça.
Kendi görüşüne göre akıllı olduğu da açıktı.
O sırtını dayamıştı çünkü. Üstelik bütün ailesinin sırtı da bu adamın Berlin Duvarından daha sağlam olan sırtındaydı.
Adam çok kısa sürede sınıf atlamış, fabrika sahibi olmuştu.
Paraya para demiyordu.
Karısından ve onun ailesinden başka gözü kimseyi görmüyordu. Hatta üç oğlunu babasız büyütüp yetiştiren fedakar dul annesini bile.
“Beş santimle cücelikten kurtulduk” diyordu bir karış topuklu terliğinin üstünde sekerken.
Aslında gerek kendisinin gerekse kardeşlerinin kıvrak zekaları ve insanları kullanma becerileri onlara hayatı öylesine kolaylaştırmıştı ki uzun boylu çabalamalarına gerek kalmamıştı zaten.
Boylu-poslu kendinden genç kocasının sırtı varken ayaklarını yere basmaya çalışmak ise akıllıca bir davranış sayılmazdı.
Bir yandan kayınvalidesini ve eltilerini ustalıkla idare ediyor diğer yandan kendi ailesinin akıl hocalığını sürdürüyordu başarıyla.
Yeni evli eltisi de masadaydı.
Aracılarla tanımışlardı karı-koca birbirlerini Karadeniz ‘in ünlü bir ilinde.
Bir görüşte tutulmuştu iki çocuklu dul ve hemşerisi olan bu adama genç kadın.
Kısa sürede de evlenmişlerdi.
Genç kadın Karadeniz’in hırçın sularını ardında bırakıp evlendiği adamın ardına düşmüştü. İstanbul’un yedi tepesinden mutluluğa kanat çırpacağı hayaliyle.
Kendisine el becerisi kazandıran bir okuldan mezundu.
Bu onun elinin ekmek tutuyor, ayaklarının yere basıyor olması demekti.
Ama o da eltisi gibi ayaklarının üstünde durmaya hiç niyetli görünmüyordu şimdilik.
“Çok sıcakladım” dedi yarım kollu ince hırkasını sırtından çıkarırken.
Kolundaki yan yana iki morluğa önce kendisi baktı gülümseyerek, sonra oturanlar şaşkınlıkla.
Parlak bakışları daha da parladı yeni gelinin. “Eşim yaptı” dedi. Güldü kocaman.
“Cama çıkmıştım. Onun geldiğini görünce öyle sevindim ki. El salladım, sonra gidip kapıyı açtım. Açar açmaz bunlar oldu işte.
Beni pencerede görünce…Hem böyle kollarım açık...Çok kıskanmış.
Karşı apartmanda bekar gençler oturuyormuş, ya beni görselermiş…
Ne yaparsın…Seven erkek işte böyle kıskanıyor karısını.” derken bembeyaz tenindeki morlukları gözüyle bile okşamaya kıyamıyor gibiydi.
Bilim ödülü alan bir kadın bu başarısıyla bu denli onurlanır mıydı bilinmez.
Öbür kadınlar nasıl kıskanmışlardır onun bu ‘mor ödüllü’ kadınlık başarısını kim bilir!
Adamın esmer dünyalar güzeli ilk eşinin yüreği de kendisi gibi güzeldi.
28 yaşında başındaki ciddi bir rahatsızlıktan dolayı iki çocuğunu bırakıp veda etmişti yaşama.
Hastalığının en ağır seyrettiği günlerde bile gece yarıları acıyla uyanıp mutfakta ‘kap kacak ovduğunu’ yıllardır aynı evde birlikte yaşadıkları kayınvalidesi anlatırdı kederle.
Bu hastalığa yakalanmasının, kocasının başına vurduğu darbelerin de etkisi olduğu dolaşır olmuştu dillerde.
Yeni gelinin bedenindeki morluklar arttıkça kocasına olan vurgunluğunun azaldığını hissetmesi uzun sürmedi.
Yöresinin denizi gibi hırçınlaşan yüreğini yanına alıp zor attı otobüse kendini bir akşam karanlığında.
Kadın iki ayağının üzerine bile basamazken, adam tek ayağının üzerinde bile ne taklalar atıyordu hiç yılmadan. Erkek olmanın getirisiyle daha çok da.
Gönül işleri de yolunda gidiyordu.
Hemen her köşe başında birini bırakıp bir diğer kadına koşuyordu hiç sıkıntı çekmeden.
Para kazandığı işine gelince…
İmajına ve de sunumuna bakıldığında; saygın itibarlı büyük bir işadamıydı çokları gibi.
Duruma ve ihtiyaca göre boy boy, çeşit çeşit TEKNE edinme modasının salgın hale geldiği günlerde vurulmuştu bacağından teknesinin içinde.
Uyuşturucu işini İŞ edindiği söylentileri dolaşıyordu ortalıklarda.
Balıkların masmavi sularda taklalar attığı, balıkçıların ağlarına kendiliğinden doluştuğu o geçmişteki günlerden.
O masmavi suların dünyanın ilk ve tek çöp denizi haline geldiği. Balıkların çeşitli yöntemlerle neredeyse neslinin tüketildiği bu günlere gelinmesinin üzerinden çok da uzun bir zaman geçmemişti.
Tekne edinme modasının başladığı günler, lüfer akınının başladığı mevsime denk gelmişti. Fakat tekne sahiplerinin ağları başka türlü balıkların! akınına uğruyordu lüferden daha çok.
Bunların görüntülerini gazetelerde ve televizyon ekranlarında görmek mümkün olunca.
Tekne edinme modasının düğümü de çözülmüş oluyordu böylece.
Ayaklarını bile denize sokmaktan korkanların, bu tekne sevdasının sonunu nasıl getirdikleri. Başlarını dertlere sokup sokmadıklarını daha çok kendileri bildi.
Ancak bu adamın Balkan ülkelerinden birine apar topar kaçtığı hemen duyuldu.
Ardından orada tutuklanıp hüküm giydiği haberi geldi.
Sonrasında güzel yurduna ve güzel insanların arasına döndüğünde her anlamda özgürdü.
Bu şeytan tüylü adam fazla zaman yitirmeden kendinden çok genç ve görenleri şaşkına çevirecek kadar güzel şık zarif ve de başarılı bir iş kadınıyla evlendi.
Bir kızları olduğunda aile bayram etti. İlk eşinden olan kızı ve oğlu büyümüşlerdi. İkisi de deli divane oldular küçük kardeşlerine.
Abla annesinden daha çok annelik etti ona.
Ama yine de hiç kimse ve hiçbir şey bir süre sonra bu üçüncü evliliğin de sonunun gelmesini engelleyemedi.
Şeytan tüylü adam bu dünya nimetlerinden artık elini ayağını çektiğini söylediğinde Cahit Sıtkı Tarancı’nın Yaş otuz beş yolun yarısı eder, dizelerindeki gibi yolu yarılamış ikinci yarısından epeyce bir gün almıştı.
Bu defa da gözü çöplükte değil belki ama öteki dünya nimetlerinde kalmıştı.
Hacca gitti geldi. Namaza başladı. Sakal bıraktı ve eline tespihini aldı.
Onu yakından tanıyanlar; ne yaparsa yapsın huyunun değişmeyeceğini söylüyorlardı ısrarla. Başını her secdeye koyduğunda hangi yatırım araçlarının daha karlı olduğunu düşündüğünü.
Çektiği tespihte geride bıraktığı kadınların sayısını hesapladığını.
Sıvazladığı sakalını ise ‘hangi niyetle’ okşadığını yalnız kendisinin bildiğini onun yüzüne karşı söylüyorlardı kıs kıs gülerek.
YORUMLAR
Yazınızı beğenerek ve düşünerek okudum..Sonra düşündüm,bence özlü sözler ürettim.."Al mahzunun ahını,çıkmaz aheste aheste.." başka "kocam beni delice kıskansın;ama asla güvenmesin." " Her sakalı olanı insan sanma.." "Yaparım her kötülüğü paşalar gibi de girer cezamı çekerim.." offfffffff çeksem karşıkı dağlar yıkılır söylenecek çok söz ver aslında...Esra Elönü Fatih Altaylının proğramında ne güzel anlatmıştı..bazı tür kadınları..bazı tür kadınlarada bazı tür erkekler gerekir...Al gülüm,ver gülüm yani...Piyasası varsa bunlar her zaman olacaktır..bana göre çok yazık..olan çocuklara oluyor.. bence insan anne ya da baba oldu mu? bunu hiç bir zaman unutmamalı..Keser döner,sap döner.bir gün hesap döner.. döner mi? ki..sevgiler...
TÜLİN ÖZTUNÇ
Bu ne güzel ne modern ne günümüz insanının özüne uygun sözler böyle. Bayıldım. Yalnız şu var ki bu ülkede asla ve asla hesaplar geriye dönmez.
Benden de sevgiler.
Sayın Yazarım,
İnsan yaşadıkça ne tabansız adamlar ve kadınlar tanıyor da , inanası gelmiyor.
Eroin işinden zengin olup, şimdilerde hacı olan bir tanıdığım var. Karısı da , ona ... Bey diye hitap etmiyor mu, gel de gerçek delikanlılar adına kahrolma.
Bu lanet kağıtlar, ne çok da kıymetliymiş, ruhu bile satın alma güçleri var.
Saygılarımla.
TÜLİN ÖZTUNÇ
İyilik dileklerimle birlikte yolluyorum selamlarımı.
Öykünüzün her karesi hayatın ayrı bir gerçek kesiti. Erkek egomanyasında yaşayan ve nemalandığı maddi erk yüzünden her türlü şiddeti bile sevgi gösterisi sanan zavallı kadın(cık)lar...
İnsanlığın yitirildiği, maneviyatın unutulduğu, gösterişli ve zengin yaşantıya tapıldığı yaşamlar. Her türlü kepazeliği yaşadıktan sonra (sözde) hidayete ermekte son yılların en gözde trendi. Hac, namaz, sakal gibi uhrevi davranışların ve görevlerin arkasında " Acaba bu ihaleyi alır mıyım? " düşüncesi mevcut.
"Onu yakından tanıyanlar; ne yaparsa yapsın huyunun değişmeyeceğini söylüyorlardı ısrarla. Başını her secdeye koyduğunda hangi yatırım araçlarının daha karlı olduğunu düşündüğünü.
Çektiği tespihte geride bıraktığı kadınların sayısını hesapladığını."
Ne demeli ki? Teşbihte hata olmaz " Dervişin fikri neyse, zikri odur " demişler.
Sevgiler...
Hamuş-71 tarafından 9/7/2012 3:45:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Din imn dedikçe insanlıktan çıkıyorlar. Vatan bayrak toprak dedikçe ülkenin anasını satıyorlar!..
Esenlikler dilerim. Selamlarımla.
Ben, rahmetli annemin sık tekrarladığı bir sözü bilir ve söylerim: "Haramın binası olmaz!"
Bahtiyar Vahapzade, Geyret mi Ağıl mı isimli şiirinin sonunda "Meni eğen ağlı (akılı) istemirem men" diyordu. Ne kadar günümüzün geçer akçeleri belli ise de, kalsın... İnsanlık onurunu ayaklar altına almayı gerektirecek, başkalarının üzerine basmayı gerektirecek yükselmeler de...
Teşekkür ve selâm ile.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Sevgi ve Selamlarımla.
Televizyonda milletvekilleri ve bakanlar hacıdan dönmüşlerdi. Muhabirlere verdikleri demeçte 0 kilometre ile geldik demişlerdi. Hani çokkilometre yapmış arabaların kilometrelerini sıfırlıyorlar yada düşürüyorlar satarken müşteriyi kandırmak için onlar kimi kandırıyor çok merak ediyorum
sevgiler
TÜLİN ÖZTUNÇ
Güzel yorumunuza çok teşekkür ederim.
Sevgiyle Kalın.
TÜLİN ÖZTUNÇ
iYİLİK VE GÜZELLİKLER SİZİNLE OLSUN.
Eylemlerimizle çoğu kez kendimizi tanımlayan krokilerin çizgilerini de çiziyoruz aslında...Yazınsal bu yönden önemli verilerle dolu.Gerek konu ve gerekse konunun yönü ve sınırı çok belirgin...
Özenli bir sunum. Öyküleme yetkin,betimlemelerde aşırıya kaçılmamış.Çok beğendim.
Değerli Kardeşimi kutluyorum.
Erdemle.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Saygılar sunarım.
TÜLİN ÖZTUNÇ
AMİN.
SANA DA HAYIRLI CUMALAR.
BENDEN DE SEVGİLER