- 805 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DOKUNMAK
“Dokunmak” sözcüğünün “Bana dokunuyor”, “Kanıma dokundu”, “Bir dokun bin ah işit”, “Bana dokunmayan yılan” gibi “kötü” anlamda kullanımları başka bir dilde de var mıdır? Bilmiyorum. Hadi diyelim ki bunlar “kötü dokunmaları” sonucu üretilmiş olsun; buna karşı dokunmadın güzelliği üstüne sözleri niye yok? Buradan kalkarak genel olarak “dokunmak” eyleminin taşıdığı içeriğe ilişkin olan söz bir ön yargıya sahi olduğumuzu düşünüyorum. Dokunmak bir anlamda çok masum bir şeyi başka bir anlamdaysa oldukça “tehlikeli” içerik taşıyan bir yasak bölgenin hudut kapısı.
Oysa dokunmak beş duyumuzun en güzel olanaklarından biri. Kadife, goblen, tafta bir kumaşa; abanoz bir kutuya, eski bir 45’lik plağın yüzeyine, bir kitabın sayfalarına, bir çiçeğin taç yapraklarına, bir kadının boynuna, bir cama, bir mindere de dokunmak isteyebilir insan. Her dokunma cinsellik içirmez elbet. Bu bütünüyle hazların ve zevklerin gelişmesiyle, yaşamdan zevk alıp,ona güzelleştirme isteğiyle ilintilidir. Bizde bütün yaşama ve zevk yoksullukları, yalnızca ekonomik yoksullukla açıklandığından gerçek nedenleri anlayamıyoruz.
Ama bana öyle geliyor ki, biz dokunmanın inceliklerine pek vakıf değiliz. Genellikle dokunmayı pek sevmiyoruz da değdirmeyi yaslanmayı, abanmayı, mıncıklanmayı, ovuşturmayı, yüklenmeyi. Ten kültürümüz dokunmanın inceliklerinden çok elleşmenin hışırlıklarına, dayamanın kalınlıklarına daha yatkın. Bu yüzden elbette otomobil sanayiinde ileri gidemiyoruz ama, otobüsçülükte, fortçulukta üstümüze yok.
Dokunmak, “ilişki kültürü” açısından hem bir incelik, hem demokratik bir karşılık bekleme biçimidir. İzin istemedir, sormadır, karşı tarafın seçme hakkını tanımaktadır. Oysa biz el koymayı, ya da dayatmayı, sıkıştırmayı yeğliyoruz. İlişki isteğimiz, demokratik bir sessiz anlaşmadan çok, müdahaleci, cebri bir ısrarı içeriyor. Daha ikili ilişkide bile bu tür baskıcı bir tavrı yeğleyen bir toplum olarak, demokrasi arabasına da her on yılda bir el atıp düzlüğe çıkarma, dar boğazları küçük dipçik ve falaka dokunuşlarıyla geçmeye, geçirmeye çalışıyoruz.
Genel olarak dokunmak, kendi gövdemizi sevmekle başlayan bir şey. Onu tanımakla, keşfetmekle. Kendi gövdesini sevmeyen, kendi gövdesine gereken özeni göstermeyen biri bir başka gövde nasıl mutlu edilir bilmiyor; çünkü kendi gövdesinin olanakları, baskıcı toplumlarda ilkin o gövdeyi taşıyanları tehdit eder. Bu yüzden de her beynin içine düzenin bir bekçisi yerleştirilir, insan kendine gözetletilir.
Gövdesiyle ilişkisi zayıf bir toplum olduğumuzu düşünüyorum. Evlenip, çoluk çocuğa karışmış insanların büyük çoğunluğu kendinden caymış görünüyor; kendini salıyor, göbekleniyor, yanakları etleniyor, bakışları matlaşıyor; yalnızca geçliğin diriliğini yitirmekle ilgili bir şey değil bu söylediklerim. Yazmakla da ilgili değil. Düpedüz kendi gövdesiyle ilişki kurmakla, onun bakımını üstlenmekle ilgili bir şey. Çoğumuz gövdemizi ya bir yerimiz ağrıdığı zaman, yada hamamda keselenirken hatırlıyoruz. Gövdemiz çokları için saklanması gereken kötülükler barında “bir şey” olarak görülüyor. Sevişmek için yatağa girdiğinde göbek deliğinin pamuklandığının bile farkında olmayan biri başkasının sevmesine nasıl sunar kendini? Zaten geniş kalabalıklar için cinsellik bir karambol biçiminde geçiştiriliyor. Cinselliğin olanaklarını tanımayan cinsel kültür rafınmanı taşımayan bu “kalabalıklar” için “orgazmın” dışındaki dokunmakla başlayan süreç ve bedenle girişilen her tür ilişki bir çeşit hamallık, yada gereksiz “ince işler” olarak niteleniyor.
kamil söylemez
YORUMLAR
Dokunmak, “ilişki kültürü” açısından hem bir incelik, hem demokratik bir karşılık bekleme biçimidir. İzin istemedir, sormadır, karşı tarafın seçme hakkını tanımaktadır. Oysa biz el koymayı, ya da dayatmayı, sıkıştırmayı yeğliyoruz. İlişki isteğimiz, demokratik bir sessiz anlaşmadan çok, müdahaleci, cebri bir ısrarı içeriyor. Daha ikili ilişkide bile bu tür baskıcı bir tavrı yeğleyen bir toplum olarak, demokrasi arabasına da her on yılda bir el atıp düzlüğe çıkarma, dar boğazları küçük dipçik ve falaka dokunuşlarıyla geçmeye, geçirmeye çalışıyoruz.
dokundum bu cümlelere...
yüreğine sağlık
Zekeriya EFİLOĞLU tarafından 3/13/2008 3:12:31 PM zamanında düzenlenmiştir.